21 Haziran 2018 00:20

Ümidimiz

Ümidimiz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

24 Haziran’da yapılacak olan seçimlere günler kaldı. Bir cumhurbaşkanı adayının hapishaneden kampanya yürütmeye çalıştığı, diğerinin “Camide çekilmiş tek kare fotoğrafı var mı?” gibi camilerde ibadeti selfielerle taçlandırma zorunluluğu olduğunu öğrendiğimiz ithamlarla karşılaştığı seçim yarışı, aslında memleketin son 10-15 yılda geldiği noktayı da ortaya koyuyor.

15 yıl öncesinde de demokrasimiz, siyaset kültürümüz muhteşem değildi ancak o dönemle kıyaslayacak hale gelmiş olmamız üzücü. En kötüsü de hergün gündemin en az bir kez değişebildiği güzel ülkemde açıktan tehdidin, hakaretin, mide bulandırıcı ifadelerin, internet çağında olmamıza rağmen dakikalar içinde art arda yalanların sıralanmasının neredeyse normal sayılması. Hukuk sisteminin geldiği nokta, yapboza dönen eğitim sisteminin her düzenlemede daha da kötüleşmesi, kamplaştırma, kanıt ihtiyacı duymadan itham etmek gibi yeni dönem siyaset kültürü benzeri yapısal bozulmalar da herkesin malumu. Birkaç yıl öncesine kadar cemaat bağlantısı veya referansı olmayanları mimleyenler bugün herkesi Fetöcülükle suçlayabiliyor vs vs...

“Hoca efendimiz” diye ağlaşıp her şartta avukatlığını gönüllü yapanlar hariç herkes Fetöcü çıktı güzel ülkemde, internete 10 dakika göz atmak yeterli ancak buna gerek yok çünkü herşey, herkesin gözleri önünde oldu ve olmaya devam ediyor. İnsanı en çok öfkelendiren, üzen, yoran da bu sanırım; her şeyin açıktan, gözümüzün içine bakılarak yapılması, saklanma gereği bile duyulmaması... Aslında bir ülke tarihinde çok ama çok kısa sayılacak bir sürede o kadar çok olay, hukuksuzluk, vicdansızlık, adaletsizlik, aymazlık, saygısızlık oldu ki geriye dönüp arşivlere bakmak gerekiyor bazılarını hatırlayabilmek için. Bazen insan hislerini nasıl ifade edeceğini bilemiyor, “Bu ülke bunu haketmiyor” diyebiliyor sadece. Ali İsmail’den Berkin’e, bombalı saldırılarda hayatlarını kaybedenlerden IŞİD tarafından katledildiklerini örtbas etmek için seferber oldukları 2 askere kadar hayatlarını ve onurlarını parçaladıkları insanlar da haketmiyordu.

Bütün bunlara ek olarak seçim dönemi ironilerinden de mahrum kalmadık. Son 15 yılda en fazla hakaret edilen kesimlerden biri de sanatçılar oldu. Son birkaç haftada nasıl bir aydınlanma yaşandıysa “İçine tükürürüm böyle sanatın” bakışından opera binası inşa müjdesi aşamasına geçildi.

Ancak güzel ülkemde yaşanan ve biraz vicdan, biraz akıl sahibi herkesi rahatsız eden söylemler ve eylemler ülke içi ile de sınırlı değil. Eyy diye başlayıp ne diplomasiye ne de siyasete sığan söylemler nedeniyle bozulan ilişkilerin ülke prestijini tekrar tekrar yerle bir eden girişimlerle düzeltilmeye çalışılması artık alışıldık durumlardan biri haline geldi. Günü kurtarmaya yönelik politikalar, çıkış planı belirlenmeden girişilen savaşlar, “oyun kurucu olacağız” hevesleri ile başlanıp süreçlere pozisyonu, amacı belirsiz eklemlenmeler ile devam ediyor bu liste. Portakal bıçaklayıp domates kasaları üzerinde tepinenlerden bahsetmek bile istemiyorum.

Kısacası, ülke içindeki durumun bir benzeri ülke dışındaki “Türkiye imajı” için de geçerli. Yabancı televizyon kanallarında Türkiye konulu haberlere bir göz atmak durumu anlamaya yeterli olabilir.

Özellikle Arap ayaklanması döneminde hevesle sarıldıkları “stratejik derinlik” Türkiye’nin cihatçılarla iş birliği yaptığı, Taliban’dan farksız kıyafetleri ile boy gösteren silahlı gruplarla aynı karede yer aldığı ve tarafsız arabulucu sıfatını çoktan yitirdiği bir bataklığa dönüştü. İç seçmene oynayan açıklamalarda komplo teorilerine sığınmak, uluslararası medya kartellerinin derin oyunu olduğunu söylemek, kıskançlıktan iftira atıldığını ve böylesi prodüksüyonlara girişildiğini anlatmak işe yarayabilir. Ancak bozulan ülke imajını toparlamak, özellikle de Türkiye’nin üzerine yapışmaya başlayan cihatçılarla iş birliği, hukuksuzluk, tehlikeli ülke, belirsiz ve istikrarsız yapı gibi tanımların zararını kendi bekalarını öncelik görüp sebep olanlar dışında herkes birlikte ödeyecek. Hükümetler fani, devlet baki sonuçta.

Mevcut olumsuzluklara ve karanlık tabloya dair yazılacak çok şey var elbette ancak ben bu tablonun hemen karşısındaki ümide dikkat kesilmeyi tercih ediyorum. Kendi adıma 24 Haziran’ın barış ve huzur dönemine açılan gün olmasını diliyorum. Hepimiz biraz huzuru, en azından komşu coğrafyalarda barışı sağlamaya çalışan güçlü ve güvenilir bir ülkeyi hakediyoruz bence.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...