30 Mayıs 2018 00:58

Hüda Par'ın barış şerbeti!

Hüda Par'ın barış şerbeti!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçime katılabilecek partiler açıklandıktan sonra başvurusu YSK tarafından kabul edilip bu partiler arasına giren HÜDA PAR, cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı destekleyeceğini açıkladı. Oysa HÜDA PAR, son zamanlarda hem AKP-Erdoğan iktidarına yönelik sert eleştirileri ve hem de HDP’ye yönelik ılımlı mesajları ile dikkat çekiyordu.

HÜDA PAR’ın önceki gün Genel Başkan Vekili Mehmet Yavuz tarafından (Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu bağımsız milletvekili adaylığı için istifa etti) açıklanan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tıpkı 18 Nisan 2017 referandumunda olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleme tutumu/kararıyla ilgili değerlendirme yapmadan önce olup biteni kısaca hatırlatmak gerekiyor.

28 Nisan’da HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sarayda bir görüşme gerçekleştirmiş ve bu görüşme HÜDA PAR, AKP ile ittifak mı yapacak sorusunu akıllara getirmişti. Ancak sonra ittifakın gerçekleşmediği açıklanmış ve HÜDA PAR’ın AKP-Erdoğan’a karşı sert eleştirileri başlamıştı. CHP’li 15 vekilin İyi Partiye geçmesini “siyasi ahlaksızlık” olarak niteleyen iktidar sözcüsüne HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Aydın Gök, “Kusura bakma, önce sen başlattın” yanıtını vermişti. Yine Yapıcıoğlu da “Kürtlerin önemli bir kısmının korkularından dolayı sessiz kaldığını ama AKP’ye karşı ciddi tepkilerinin olduğunu ve bu nedenle AKP-MHP ittifakının yüzde elliyi bulmasının mümkün olmadığı”nı söylemişti.

Daha sonra ‘Kürdistan Seçim İttifakı’ adı altında bir araya gelen 5 grup (PSK, PAK, Azadi Hareketi, KDP ve KDP-T) hem HÜDA PAR ve hem HDP ile görüşmüş ve HDP’ye HÜDA PAR’ın içinde olacağı bir ittifak önermişlerdi. Ancak HDP yönetimi, tabanlarının bu ittifaka hazır olmadığını söyleyerek öneriyi reddetmişti (Belki biraz komploculuk olacak, fakat bugünden bakınca “Acaba HDP’ye HÜDA PAR ile ittifak önerisi, batıdaki demokrasi güçlerinin desteğinin önünün kesilmesi için mi yapıldı?” sorusu da akıllara gelmiyor değil). Bu dönemde HÜDA PAR’lıların HDP’ye yönelik ılımlı mesajlarını içeren çeşitli açıklamaları basına yansıdı. En son HÜDA PAR Sözcüsü Sait Şahin katıldığı bir televizyon programında “HDP-HÜDA PAR meselesi aile meselesidir. Çatışmaların, düşmanlıkların devam etmesini biz doğru bulmuyoruz (…) barış şerbeti içmeye, diyalog şerbeti içmeye, normalleşme şerbeti içmeye hazırız” diyerek bu ılımlı mesajları yeni bir boyuta taşımıştı.

Peki, HÜDA PAR böyle ılımlı mesajlar verirken HDP ve Kürt hareketi neden bu mesajlara mesafeli duruyor?

Çünkü meselenin HÜDA PAR sözcüsünün söylediği gibi bir “aile meselesi” olmanın ötesinde ve HDP- HÜDA PAR meselesi olmanın öncesinde başkaca boyutları var. Yoksa her iki partinin Kürt tabanının aynı bölgede yaşadığı ve kimi üyeleri arasında yakınlıklar olduğu/olabileceği doğrudur.

Bu meselenin temelleri ’90’lı yıllarda HÜDA PAR’ın önceli Hizbullah ve Kürt hareketi arasında yaşanan çatışmalar ve işlenen cinayetlerle atılmıştı. Bu dönemde Hizbullah’ın devlet tarafından desteklendiğine dair birçok bilgi, belge ve açıklama var. Dönemin MİT Müsteşarı Teoman Kuman Hizbullah’ı “PKK’nin baskılarına karşı kendilerini koruyan inancı kuvvetli vatandaşlar” olarak nitelemiş, o dönem OHAL Valisi olan Ünal Erkan da “PKK çökertilmedikçe Hizbullah’ı çözmeye niyetlerinin olmadığı”nı söylemişti. Yine aynı dönem TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonuna ifade veren Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek ise “Ne yazık ki, Hizbullah örgütü mensupları bir dönem askerlerden yardım gördüler. Buradaki bazı askeri birliklerde silahlı eğitim yaptılar, lojistik destek gördüler” demişti. İşte o dönem izleri/etkisi bugüne kadar süren binlerce “faili meçhul” cinayet işlendi. Ve bilindiği gibi o günden bugüne yaşananlarla ilgili hakikatlerin açığa çıkartılması çağrıları devlet tarafından hep yanıtsız bırakıldı.

Uzatmadan söylemek gerekirse, 6-8 Ekim 2014’te yaşanan olayların arka planında böyle bir geçmiş var. HÜDA PAR Sözcüsü Şahin, HDP ile “Barış şerbeti içmeye hazırız” derken aynı zamanda yaşanan olumsuzlukların “Karşı taraftan kaynaklandığını” da söylüyor.

Öncelikle şunu belirtelim: İnsanların sadece siyasi görüşlerinden dolayı şiddete uğraması ve Yasin Börü’ler örneğinde olduğu gibi katledilmesinin kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Ancak bu süreçte devletin-iktidarın yaşanan olayların önlenmesi ve daha sonra da sorumlularının yargı önüne çıkartılması konusunda tıpkı ’90’lı yıllarda olduğu gibi taraflı davranmadığını kim söyleyebilir? Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere iktidar sözcüleri her fırsatta Yasin Börü’lerin katledilmesini gündeme getirip siyasi propaganda malzemesi yapmaktan geri durmadılar.

Peki, ya bu olaylarda tek suçu IŞİD barbarlığına karşı demokratik tepkisini ortaya koymak olan tıpkı Yasin gibi 16 yaşında olan Sinan Toprak’ı (Dargeçit), 17 yaşındaki Yusuf Çelik’i (Kurtalan) ve 18 yaşındaki Mert Değirmenci’yi (İstanbul) iktidarın ağzına aldığını duyan oldu mu? Mesela bu cinayetlerin faillerinin açığa çıkartılması ve yargılanması konusunda Yasin Börü’lere gösterilen hassasiyetin yüzde birinin bile gösterildiğini kim söyleyebilir?

İşte bu olayların “aile meselesi” olmanın ötesinde boyutları olduğunu söylememizin nedeni de budur. Dün de, bugün de devlet-iktidar bu olaylarda açık bir şekilde bir taraf olarak yer almıştır. Bu tarafın neresi olduğu ise, tartışma götürmeyecek kadar açıktır.

Bitirirken bir kez daha belirtelim: Elbette bu kanlı olayların, şiddetin artık son bulması bu ülkede demokrasi ve barış isteyen her insanın temennisidir. Ancak bu kadar derin izleri bulunan bu olayların son bulması için geçmişle-hakikatlerle yüzleşmenin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunun yolu da Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünün önündeki engellerin kaldırılmasından geçiyor. Fakat herkesin malumudur ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ortada bir masa yok” açıklaması sonrasında ‘görüşme süreci’nin son bulması ve çatışmalı ortama geri dönülmesinden bu yana süreç tersi bir yönde işliyor. Çünkü MHP ile kader birliği yapan AKP-Erdoğan, Kürt sorununda içeride ve dışarıda baskı ve şiddet politikalarını ‘tek adam rejimi’nin bir dayanağı olarak kullanmaya çalışıyor.HÜDA PAR’ın “Barış şerbeti içmeye hazırız” dediği HDP, bu süreç boyunca eş genel başkanları, milletvekilleri ve binlerce üye ve yöneticisi tutuklanan, demokratik siyaset yapma hakkı en fazla engellenen parti oldu.

Şimdi 24 Haziran baskın seçimlerinin, zaten fiilen sürdürülen bu baskı rejiminin kurumsallaştırılması için dayatıldığı biliniyor.Tam da bu noktada HÜDA PAR’lılara sorumuz şudur: Her şey bu kadar açıkken 24 Haziran seçimlerinde Zekeriya Yapıcıoğlu’nun da Kürt karşıtı bir ittifak olduğunu söylediği Cumhur İttifakının Cumhurbaşkanı adayına -Erdoğan’a- destek verilerek ‘barış şerbeti’nin içilmesi nasıl mümkün olacaktır?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...