Kadınlar sahneye
Fotoğraf: Envato
Kadınların toplumsal kimliği, görünürlüğü ve hakları açısından ibret dolu günlerden geçiyoruz.
Başı açık öğrencilere sinir olan ve onların başlarının kapatılması için okul müdürlerini azarladığını anlatan il milli eğitim müdürü,
Kocasına itaat etmeyen kadını “Allah’a isyan etmiş” sayan üniversite rektörü,
Ve nihayet bu ve benzeri yaklaşımların tümünün layıkıyla(!) temsil edildiği bir Meclis sahnesi gördük.
‘Meclis Sohbetleri’ programı kapsamında, 18 Mart Çanakkale Anması için hazırlanan gösteride kadın sanatçıların sahneye çıkması engellendi. Erkek oyuncular sahnedeki yerini alırken, kadın oyuncular ise şiirlerini kenardaki merdivenlerden okudular.
Sanatçıların aktardığına göre oyuna bir saat kala müdahale edilmiş; süresi kısaltılmış, koreografi değiştirilmiş ve kadın sanatçıların yanı sıra Atatürk fotoğraflarının da sahnede yer alması engellenmişti.
Sanatçılar basına, Meclis Başkanlığı’nın talimatıyla gerçekleşen bu değişiklik sonrasında sahneye çıkmak istemediklerini ancak ilgili müdürleri tarafından ikna edildiklerini anlattılar.
Kadroları olmadığına ve sözleşmeli çalıştırıldıklarına dikkat çekerek.
Kuşkusuz ki; böylesi bir ayrımcılığın kapsamı kadınları engellemekle sınırlı değil. Sanat özgürlüğünden kendini ifade etmeye, çalışma hakkından iş güvencesizliğinin sonuçlarına kadar bir dizi boyutu var.
Bununla beraber kadınların toplumsal kimliği, görünürlüğü ve haklarını engellemek konusunda ise benzersiz bir eşiğin geçilmiş olduğu görünüyor. Hem de Meclis çatısı altında.
Bu çerçevede, birkaç yıl önce başlatılan ve o dönem manifestoları yazılan “muhafzakar sanat” tartışmalarının amacı da hasıl olmuş gibi duruyor. Sanatın kapsamını ve yaratıcılığını belli bir dünya görüşünün ölçüleriyle sınırlandırma çabası, kadın sanatçıları sahneden indirecek aşamaya ulaşmış durumda.
İstanbul Şehir tiyatrolarındaki repertuvar seçiminin bürokratlara devredilmesiyle başlayan bu sürecin, özelleştirme programıyla beraber yol aldığını da unutmamak lazım.
Nitekim geçtiğimiz yıl toplanan 3. Kültür Şurası’nın sonuç bildirgesinde tiyatrolara ayrılan ödeneklerin 5 yıllık süre içinde her yıl yüzde 20 oranında azaltılacağı yer alıyor. Bununla beraber kültür ve sanat niteliği olan ürünlerin özel sektörden doğrudan satın alınabilmesine olanak sağlayacak bir fon kurulacağı ve özel sektör sponsorluğunun vergi muafiyeti ile özendirileceği belirtiliyor. Yani “muhafazakar sanat” özel sektör teşvikleri ve sermaye ideolojisiyle el ele yol alıyor.
Öte yandan kadınları açıkça yok saymak konusunda ulaşılan bu aşamanın çok daha bütünlüklü bir sürecin sonucu olduğunu da gözardı etmemek lazım. Ve bu süreci; karma eğitimi tartışmaya açan Milli Eğitim Şuralarından, ev içindeki işlerin “kadının görevi” olduğu ön kabulüyle hazırlanan istihdam politikalarından ve toplumsal cinsiyetçiliğin artık ders olarak öğretildiği eğitim müfredatlarından bağımsız düşünmemek gerekiyor.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50