Özelleştir-me (2)
Fotoğraf: Envato
Yükselen yoğun tepkiler sonrasında nişasta bazlı şeker (NBŞ) kotası düşürülmüş olsa da, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi politikasında henüz bir değişiklik yok. Bu çerçevede geçtiğimiz hafta en çok tartışılan konulardan biri de bu fabrikaların ekonomik karlılığı oldu.
İktidarın “şeker fabrikaları zarar ediyor” gerekçesine karşı muhalefetin farklı kesimlerinden ve meslek odalarından bunun doğru olmadığını gösteren veri ve açıklamalar geliyor.
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, söz konusu zararın çalıştırılmayan fabrikalardan kaynaklandığına dikkat çekiyor. Sadece çalışan fabrikalar ve şeker enstitüsü hesaba katıldığında ise Türkşeker’e ait fabrikaların 2016 yılını karla kapatmış olduğunu belirtiyor.
Fabrikaların çalıştırılmama nedeni ise uygulanan tarım politikalarının bizatihi kendisi. Çiftçiye verilen desteğin tarım kanununda belirtilen oranın altında kalması ve pancarın önündeki engeller. Buradan hareketle de Başkan Atalık, şeker fabrikalarının zarar etmeyip uygulanan politikalar doğrultusunda zarar ettirildiğine dikkat çekiyor.
Vurguladığı bir diğer konu da, bilançoda yer alan rakamların gerçeği yansıtmadığı. Özelleştirme Kurulu’na devredilen mülklerin “zarar” biçiminde yansıtılmasına tepki gösteriyor.
Ancak Atalık’ın haklı olarak tepki gösterdiği bu uygulamalar, ne şeker fabrikalarına ne de gündemdeki özelleştirme faaliyetine özgü. Bir diğer ifadeyle bunların tümü özelleştirme politikalarının belli safhaları.
Kamu işletmelerini önce yatırımsız bırakıp, üretemez hale getirip sonra da bunu gerekçe göstererek elden çıkartmak, özelleştirme politikasının işleyiş prensibi. Başka birçok özelleştirme uygulamasında daha aynı yönteme rastlamak mümkün.
Örneğin SEKA’nın özelleştirilme süreci.
Özelleştirme öncesi SEKA’ya yatırım yapılmayarak üretim ve kapasite kullanım oranları geriletilmiştir. Dahası 23 ay işletmeye hammadde bile verilmeyerek Türkiye’nin en ileri selüloz üretim teknolojisi atıl halde bekletilmiştir.
SEKA’nın bilanço zararı konusunda da benzer bir yöntem izlenmiş, özelleştirme dolayısıyla işten çıkartılan işçilere ödenen kıdem tazminatları “zarar” olarak gösterilmiştir.*
Özelleştirme politikalarının amacını, niteliğini ve işleyişini ortaya koyabilmek bakımından bilanço zararlarının nasıl oluşturulduğunu açığa çıkartmak önemlidir. Ancak daha da önemlisi, kamu işletmelerinin kâr/zarar analizi çerçevesinde değerlendirilemeyeceği ve bilanço zararlarının özelleştirme gerekçesi yapılamayacağıdır. Zira kamusal işletmelerin varlığının çok çeşitli amaç ve işlevleri bulunmakla beraber kâr maksimizasyonu bunlardan biri değildir.
Bilanço kârı özel sektörün hedefidir. Oysa kamu yatırımları açısından sosyal fayda yaklaşımı esastır. Bu çerçevede göz önünde tutulması gereken ise özel kâr olmayıp, uzun vadeli toplumsal getirilerdir.
(*) İzzettin Önder, Hakan Ongan vd.(2005): Kağıt Sektörü ve SEKA Analizi
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50