05 Mart 2018 02:58

İlk sahnede duvarda bir silah asılıysa oyun sonunda mutlaka patlar!

İlk sahnede duvarda bir silah asılıysa oyun sonunda mutlaka patlar!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Rusya ve ABD arasında süren, dünyanın şu ya da bu bölgesinde “vekalet savaşı” ya da işbirlikçiler arasında çatışmalar olarak sahnelenen rekabet, bir adım daha ilerleyerek, açıkça “Benim silahlarım daha güçlü” aşamasına geldi.

Putin’in Rusya’daki “başkanlık seçimi”ne 17 gün kala yaptığı geleneksel “Ülkenin Durumu” konuşması, Trump’ın geçtiğimiz yıl, 18 Aralık 2017’de ABD’nin yeni “Ulusal Güvenlik Stratejisi”ni açıkladığı konuşmasına yanıt mahiyetindeydi.

Çünkü Trump bu konuşmasında ABD’nin asıl rakiplerinin Çin ve Rusya olduğunu ilan etmiş, dünyanın her köşesindeki girişimlerini bu rekabetin devamı ve bir “meydan okuma” olarak sunmuştu.

Putin de “Ülkenin Durumu” konuşmasıyla; Trump’ın “meydan okumasını” kabul ettiğini gösterdi.

RUSYA VE ABD ARASINDA SİLAHLANMA YARIŞI

“Ülkenin Durumu” konuşmasında Putin; ”dünyanın her yanını vurabilecek büyük bir nükleer füze hazırladıklarını ve dünyadaki hava savunma sistemlerinin buna karşı koyamayacağını” öne sürdü. Rusya lideri konuşmasında, “Rusya sınırları çevresindeki NATO konuşlanmaları ve ABD’nin füze savunma sistemlerinin Rusya’nın inşa ettiği askeri teknoloji ile etkisiz kaldığını” da iddia etti.

Putin’in NATO’yu ve batı emperyalizmini tehdit olarak yorumlanan bu konuşmasına ABD’den yanıt da gecikmedi.

ABD’nin savunma teknolojileri üreten ajansı DARPA Direktörü Steven H. Walker, “Rusya ve Çin gibi ülkelerle yarıştığımızın farkındayız. NASA ile birlikte hipersonik silah geliştirdiklerini ve bu çalışmanın öncelikli görevleri olduğunu” söyledi.

ABD Stratejik Kuvvetler (STRATCOM) Komutanı Orgeneral John Hyten de Putin’e yanıt mahiyetinde yaptığı açıklamada, “Washington’un hipersonik silahlara karşı koyabilmek için yörüngeye oturtulacak bir radar sistemi için ‘yalnızca’ birkaç milyar dolara ihtiyaç olduğunu” belirtti.

DÜNYAYI BARUT FIÇISINA DÖNÜŞTÜRDÜLER

Dünyayı yöneten büyük emperyalist güçler, kendi çıkarlarına aykırı bir pozisyon ya da amaçlara bağlanan silahlı her hareketi lanetliyorlar ve bu güçlerin elindeki silahların dünya barışını tehdit ettiğini iddia ediyorlar.

Saddam’ın elindeki kitle imha silahlarının dünyayı tehdit ettiğini iddia ederek, Irak’ı işgal ettiler. Ya da Kuzey Kore’nin kendi ellerindeki silahlarla karşılaştırıldığında ok-yay derekesindeki “güdümlü füze” ve nükleer silah üretme girişimleri dünya için tehdit ilan edildi ve Kuzey Kore’yi askeri olarak işgal etme tehdidine kadar varıldı.

İran’a yönelik on yılardır süren ambargonun nedeni de İran’ın belirsiz bir gelecekte nükleer silah sahibi olma ihtimalidir!

Elbette ki sadece emperyalistler kendileri de silahlanmıyor.  Dünyanın her köşesindeki müttefiklerini ve işbirlikçilerini hatta muhtemel düşmanlarını da silahlandırmaktan geri durmuyorlar. Burada tek sınırlamaları, en gelişmiş silahları kendi envanterlerinde tutarken; konvansiyonel savaş silahlarını, silah pazarında parasını ödeyene satmaktır. Burada elbette istisnalar vardır ama kuralı değiştirecek düzeyde değildir.

Kısacası silah üretme kapasitesine sahip emperyalist ülkeler, kendilerini en ileri teknoloji ürünü silahlarlar donatırken, dünyanın geri kalanını da silahlandırarak, dünyayı bir barut fıçısına dönüştürme gayretlerini artırmış bulunmaktadırlar. Ki, bu da emperyalist güç odaklarının dünyanın yeniden paylaşımında kararlı olduklarını göstermektedir.

YOKSA RUSYA EMPERYALİST DEĞİL Mİ?

Dönemin en tipik özelliklerinden birisi, belki de birincisi ise, “Dünyanın her yanını vurabilecek büyük bir nükleer füze hazırladıklarını ve dünyadaki hava savunma sistemlerinin buna karşı koyamayacağını” söyleyen Putin’in ülkesi Rusya’nın, kendisini milliyetçi, “anti emperyalist” ilan eden çeşitli çevrelerce emperyalist bir güç olarak görülmemesidir. Genel olarak “Avrasyacı” da olan bu çevreler, Putin Rusya’sını; ezilen halkların emperyalizme karşı mücadelesinin gerçek dostu olan Lenin’in, Stalin’in SSBC’si gibi gösteriyorlar. En azından Rusya’nın anti emperyalist bir çizgide olduğunu sanıyorlar. Ya da bugün emperyalistler arasında tercih yapmış görünmemek için öyle gösteriyorlar.

Oysa Putin, kim solcuların sandığı gibi “çağdaş bir Stalin” değil “çağdaş bir Çar” gibi, tüm imkan ve yeteneklerini, emperyalist Rusya’nın hedeflerine yürümesi için kullanan bir lider.

Nitekim biraz nesnel bir gözle gelişmeleri izleyen herkes, görmektedir ki; Rusya da ABD gibi dünya hegemonyası peşinde koşmakta, emperyalist güçlerin dünyanın yeniden paylaşımı mücadelesinde en aktif tutumu almakta, eğer batı emperyalizmine karşı doğu emperyalizmi odağı oluşursa, bu odağın liderliğine oynamaktadır. Putin’in, “Dünyanın her yerini vuracak füze geliştirdikleri” açıklaması da Rusya emperyalizminin dünya hegemonyası amacının “silaha dökülmüş” ifadesidir.

‘DEHŞET DENGESİ’ DEĞİL EMPERYALİST SAVAŞ HAZIRLIĞI

Rusya ve ABD’den art arda gelen açıklamalar, emperyalistler arasındaki çelişmelerin derinleşmeye devam ettiğini, bunun kaçınılmaz sonucu olarak, gerek çeşitli ülkeler arasında, gerekse bölgesel düzeyde savaşların, iç savaşların artacağını söylemek yanlış olmaz.

Bu yüzden de Rusya ve ABD arasındaki çatışmanın geldiği aşamayı bir “aşama” değil bir “son durak” tarif eden “soğuk savaşın dehşet dengesine dönüş”le sınırlı görmek elbette ki, doğru olamaz.

Çünkü bu;
1) Emperyalistler arasındaki silahlanma yarışının bir emperyalist savaşa yol açmayacağı konusundaki hayallerin yayılmasına dayanak sağlar
2) Silahlanma yarışını ve bu yarışın galibi olmayacağı varsayımı üstünden, ultra emperyalizmin iddialarına destek sunarken aynı zamanda “savaşı önleyeceği” için bu silahlanma yarışının “meşruiyet” kazanmasına, hatta desteklenmesini savunan görüşlere dayanaklık eder.

Oysa emperyalistler gösteriş için, sadece birbirini ya da emperyalizme karşı mücadele eden güçleri tehdit etmek için  değil, zamanı ve yeri geldiğinde rakiplerini alt etmek amacıyla kullanmak için silahları üretirler.

Rusya’nın ünlü tiyatro yazarı, ozanı Anton Çehov’un; “Eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar” sözü bu gerçekliğin çarpıcı bir ifadesidir. Ve bugün de gerçekliği anlamada yol gösterici olduğu tartışılmazdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa