25 Şubat 2018 00:15

Doğrulatma devletin işi midir?

Doğrulatma devletin işi midir?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son dönemlerde hangi gazeteciyle konuşsam “90’larda hiç olmazsa gazetecilik yapabiliyorduk” cümlesini duyuyorum. Kürt sorununun en çatışmalı dönemi sık sık bugünle kıyaslanıyor, kuşkusuz izlenen politikalar kadar yapılan gazetecilik, kullanılan haber dilinde de benzerlikler var. Ancak ’90’larda yapılan, adı öyle konmamış olsa da, çoğunluğu iliştirilmiş (embedded) gazetecilik, sonraları pek çok itirafa konu olmuştu. Düşünün nasıl bir gazetecilik iklimindeyiz ki ordunun, JİTEM’in göz açtırmadığı, operasyon bölgelerine helikopterlerle taşındıkları günleri özlüyor gazeteciler.

Bugün haber bültenlerinin en sıcak gelişmeleri Zeytin Dalı adı verilen Afrin operasyonundan. Son izlediğimde CNN Türk’te haber sunucusu elinde uzun bir çubukla harita önünde ilerleyişin yönünü gösteriyordu. Bölgede siper almış askerlerin önünde canlı yayın yapan mı istersiniz, karşı taraftan kurşunlar geliyor diye kafasında miğfer, üstünde çelik yelekle oradan oraya koşuşturan mı? Mizansen değilse bir gazetecinin hedef olma tehlikesi varken harabe haline gelmiş sokaklarda oradan oraya koşuşturmasının nasıl bir haber değeri var? Operasyon sayesinde özgürleştiklerini, köylerine döneceklerini dile getiren insanlarla konuşan kadın gazeteciler neden saçlarını şal ya da atkılarıyla örtme gereği duyuyorlar, Suriye’ye şeriat mı geldi? 

Haberlerde kaynak yok, belli ki yalnızca resmi kaynaklar kullanılıyor ardından konu hakkında bilgisi olduğu ifade edilen bir uzmanla Skype üzerinden bir bağlantı, biraz da aksiyon, işte size Türkiye’de habercilik... Başbakanın dikte ettiği 15 maddelik kurallar listesine harfiyen uyuluyor.
    
Uluslararası medya için de aynı kurallar geçerli, zaten Başbakanlıkta uluslararası medyaya karşı dikkatli olunması uyarısı yapılmıştı. Gazeteciler yabancı meslektaşlarına karşı dikkatli olmak için ne yapacak, orası muamma. Zaten iktidar göz açtırmıyor. The Spectator dergisinden Alice Beale 31 Ocak’ta Suriye’nin kuzeyinde özgürce haber yapmanın artık imkansız olduğunu yazdı. Öncelikle Ankara’dan izin alınması gerekiyor ardından da ancak askerlerin izin verdiği alanlardan (kamplar ve Cerablus) haber yapılabiliyor. Beyrut’ta görev yapan Gazeteci Richard Hall da benzer şekilde bölgeye giden uluslararası medyanın olayın tamamını göstermesinin mümkün olmadığını yazdı. 786 kişinin operasyonu eleştirdiği için gözaltına alınması operasyonla ilgili bilgilerden daha hızlı yayıldı. Haber akışını kontrol edeyim derken bir kez daha sansürcü kimliğiyle gündem oldu iktidar. Madem uluslararası kamuoyu operasyonun haklılığını anlasın istiyorsunuz o zaman doğru bilgilendirme yapmanız gerekiyor.

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 10 gün önce “Tuzağa Düşme!”  başlıklı Zeytin Dalı harekatına Karşı Terör Örgütü Mensupları ve Yandaşları Tarafından Sosyal Medyada Yürütülen Dezenformasyon Faaliyetleri” raporunu yayımladı hem de sekiz dilde. Raporda sosyal medya üzerinden yayılan 45 bilgi ve fotoğrafın doğrulaması yapılmış, BYEGM adeta bir doğrulama sitesi gibi çalışmış, zaten Cumhurbaşkanı ve Başbakan da takdirlerini sunmuşlar. Dezenformasyon yaptığı belirtilen hesapların çoğu bireysel hesaplar, başka çatışmalarda, savaşlarda çekilmiş fotoğrafları Afrin’de sivillere yönelik saldırı fotoğrafları gibi paylaşmışlar. Ancak çoğunluğu en fazla 10-15 beğeni almış yani dezenformasyona katkıları pek büyük sayılmaz. Bir-iki haber sitesi var onlar da başka olaylardan sabıkalı. Epey emek sarf edildiği belli, yanlış bilginin yayılmasını önlemek için de değerli bir çalışma. Keşke yüzlerce insanı gözaltına almak yerine, bu raporu Türkiye kamuoyuna daha yaygın bir şekilde ulaştırıp bilgilendirmeyi tercih etselerdi.  
Bilginin doğrulatılması Başbakanlığa bağlı BYEGM’nin işi midir, bu da önemli bir tartışma konusu. Zira güvenilirliğe dayalı bir iş için öncelikle bağımsız olmanız gerek, kullandığınız yöntemler, mali kaynaklarınız konusunda şeffaf bir politika izlemelisiniz. Türkiye’de Teyit.org bunu epeydir çok başarılı biçimde sürdürüyor, umarım yoktur ama bilmeyenleriniz varsa nasıl bir yapıda ve hangi yöntemlerle çalıştıklarına görmek için sitelerine göz atmanızı tavsiye ederim.

Devlete göbekten bağlı bir kurum doğrulatma işine girince insanın kafasında ister istemez başka sorular dolaşıyor. Madem dezenformasyonun önlenmesi hedefleniyor, neden savaş oyunu görüntülerini Afrin operasyonu gibi veren haber bültenleri ifşa edilmemiş? Burhan Kuzu’nun “ABD’nin yeni oyunu ABD suriyede Kendi Araçların Üstüne Türkiye Bayrak ları yapıştırıp Sivilere silahlarla saldırıp Bunu Türkiye Yapmış Gibi Dünyaya Gösteriyor Herkes paylaşın Dünya bilsin ABD ne olduğunu” tweet’inde kullandığı görselin 2015 tarihinde Afganistan’dan olduğu belirtilerek paylaşılan bir Türk Otokar Cobrası’na ait olduğu neden rapora girmemiş? Bradley Cooper görseliyle ABD’li bir askerin YPG saflarında savaşarak öldüğü trolünü yiyen ardından özür dilemek yerine “Manipülasyona takılmayın” diyen Afrin uzmanlarını saymıyorum bile...

Devletin propaganda araçlarının ya da günümüzün daha havalı deyimiyle kamu diplomasisi kurumlarının işi kolay değil, öncelikli olarak doğru bilgileri paylaşmalı, uluslararası kamuoyunun güvenini kazanmalısınız. Şu ortamda doğrulatma işine girmek epey riskli, bence bırakın bunu bağımsız kuruluşlar yapsın. Haklılığınıza inanıyor ve insanları ikna etmek istiyorsanız gazetecilerin soru sorabildiği, kamuoyunun tartışabildiği sansürsüz bir iletişim iklimi yaratın, kaynağı belli düzenli bilgilendirme yapın yeter. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...