20 Ocak 2018 22:56

Artık ülkesine dönmüştü Odisseus

Artık ülkesine dönmüştü Odisseus

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunanistanlı Kent Kralı Odisseus; katıldığı Troya savaşından yurduna geri dönemeyince, onun artık öldüğünü düşünen bazı egemenler, sözde dul kalan karısı Kraliçe Penelopeya’yla evlenebilmek için onun sarayına çöreklendiler... Artık hem sarayın hem de halkın nesi var nesi yoksa, arsızca yiyip içmeye başladılar. Kendilerine bir engel olarak gördükleri Odisseus’un oğlu yeniyetme Telemahos’u da bu arada öldürmek istiyorlardı. Durumu sezinleyen Telemahos, sadık çobanları Eumayos’un kulübesine sığındı gizlice.

Birkaç gün önce de o arsız egemenlerce tanınmaması için Tanrıça Atena’nın perişan bir dilenciye dönüştürdüğü babası Odisseus, Troya’dan dönmüş, aynı kulübeye gizlenmişti,

Odisseus’la oğlu Telemahos; kulübede birbirleriyle tanışıp uzun uzun sarmaş dolaş olduktan sonra, konaklarını ve bütün ülkeyi sömüren arsız egemenleri yok etmenin yollarını aramaya başladılar...

KRAL, DİLENCİ KILIĞINDA DOLAŞACAKTI HEP!

Sonunda şöyle anlaştı baba-oğul: Telemahos, tek başına gidecekti saraya. Ertesi sabah da çobanları sadık Eumayos; yardıma muhtaç bir dilenci olarak Odisseus’u götürecekti aynı saraya.

Gerçekten de anlaştıkları günde, Odisseus’la Çoban Eumayos, sarayın kapısı önüne geldiler. Çoban Eumayos, yanındaki dilencinin Kral Odisseus olduğunu bilmiyordu! Ona bir süre kendisini beklemesini söyleyip sarayın avlusuna daldı Eumayos.

Tek başına kalan Odisseus, az ötedeki gübre yığını içinde yatan bir köpeğin kulaklarını dikip doğrulmaya çalıştığını gördü ve hemen onu tanıdı!

KÖPEĞİ YİRMİ YIL ONU HER GÜN ARADI!

Savaş öncesi, Odisseus’un yanından hiç ayırmadığı Argos adlı köpeğiydi o! Odisseus’u sesinden tanıyan, ama yaşlanıp çöken Argos, artık gece gündüz hasretle beklediği dostuna kavuşmuştu! Odisseus yanına gidip bir süre okşayıp sevdi köpeğini. Böylesi bir sevincin coşkusu ve vurgunuyla kendinden geçen Argos, yorgun bedenini bırakıverdi yere... Yorgun Argos’un son soluğu da bu arada sessizce uçup gitti! Köpeğine öylece bakakalan Odisseus, zorlukla doğruldu yerinden. Bütün savaşlar gibi ilençli Troya Savaşı yüzünden ayrıldığı can yoldaşı Argos; onu yeniden görebilmek için cana can, dişe diş, ölüme karşı direnmişti yıllardır: Dostu Odisseus’u alıp götüren savaş gemilerinin yelken açtığı limana; belki döner umuduyla, yirmi yıl boyunca her gün gidip gelmişti!

TANRILARIN ÖZEL KULLARIYDI ONLAR...

Kral Odisseus, yırtık yeniyle sildi gözyaşlarını. Ülkesinin ve ailesinin geçmişte yaşadığı o güzel yılları düşündü bir süre. O anda da Çoban Eumayos eliyle çağırdı onu. Odisseus’la Eumayos, birlikte sarayın avlusuna girdiler. Avluya yayılıp çöreklenmiş sömürgen soylulara baktı bir süre dilenci kılığındaki Kral Odisseus... Sözde dul kalan karısı mahzun Penelopeya’yla evlenmek isteyen bu arsız talipler; kendilerini tanrıların özel olarak yarattığını öne sürüyorlardı hep. O yüzden halkın birikimi olan en besili koyun, kuzu ve dana etlerini, ateşte kızartıp kızartıp tıkınıyorlardı. 

Avlunun bir köşesine çekilmiş Sarayın Kadim Ozanı Femyos da; elindeki yorgun sazıyla, Troya savaşıyla ilgili bir ezgiyi dillendiriyordu yanık yanık. Ozanın sazıyla dillendirdiğine göre savaş, Yunanistanlı güzel Helena’yı kaçıran Troyalı Prens Paris yüzünden çıkmıştı sözde.

HELENA’NIN NAMUSU BİR ÖRTÜYDÜ...

Oysa Tanrıça Afrodit, gönderdiği aşk oklarıyla Yunanistanlı güzel Helena’yı, zil zurna aşık etmişti Troyalı Prens Paris’e... O yüzden tacını tahtını bırakıp Troya’ya gitmişti Helena! Yunanistanlı Başkral Agamemnon da; Troya’dan  altın-gümüş, köle olacak kız-kadın talanlayabilmek için bunu bulunmaz bir fırsat bilmiş, Helena’nın namusunu temizleyeceğim safsatasıyla savaş açmıştı Troya’ya! Hem Troyalı hem Yunanistanlı nice çiçeği burnundaki fidanlar, kırılıp kırılıp gitmişlerdi! “Ah, diye inliyordu sazıyla Femyos, bu savaşın gerçek nedenini, ne Troyalı ne de Yunanistanlı yiğitler biliyordu!” Agamemnon küpler dolusu altınla, köle olarak kullanacağı nice köle kadın ve kızlarla dönmüştü Yunanistan’a. Ama döndüğü gün de, karısı hançerlemişti onu! 

Dilenci kılığındaki yaşlı Odisseus, kendinin de söz konusu olduğu ezgiye dalıp gitti içi yana yana...

Bir süre sonra Odisseus; oğlu Telemahos’la anlaştıkları gibi, üçerli-beşerli olarak sofralara kurulmuş ve ha bire kızarmış etlerle içki taslarını tokuşturan egemenlerin arasında dilenmeye başladı. Çünkü onlarla sarayında vuruşmaya kalkmadan önce, onları yakından görüp tanımak istiyordu. Birkaç egemen, Odisseus’un heybesine, birkaç dilim ekmekle et parçası koydu. Telemahos da, babası Odisseus’u kollamak için, onu yakından izlemeye başladı. Dilenci Odisseus, taliplerin en bıçkını Antinoos’un sofrasına geldi. Ondan bir şeyler isteyecekti ki; “Tanrıların çöp diye yarattığı bu yoksul paçavrayı kim getirdi bu saraya? Yoksa sen mi çağırdın onu Çoban Eumayos?” diye nefret püskürdü soylu Antinoos.

Tam o sırada olup bitenleri bulutların üstündeki sarayının penceresinden izleyen Baştanrı Zeus, bir kartal saldı aniden Odisseus’un konağına. Kartal, Odisseus’la Antinoos’un tartıştığı avlunun üstünde, dolana dolana uçmaya başladı.

Arsız egemenler; birden yiyip içmeyi bırakıp Zeus’un serpile serpile dolanan kartalına doğru çevirdiler bakışlarını... Hepsinin içini açıklayamadıkları, ama git gide artan bir ürperti sardı birden...

Son yayınlanan kitabımız:

Homeros’un İzinde - İlyada Öyküleri Yaşar Atan

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...