Akademik özgürlük
Fotoğraf: Envato
“.... Sosyal, politik, ekonomik koşullar toplumun tüm kurumlarını özellikle de üniversiteleri etkiler. Gerçekte üniversitelerin toplumun gelişimine katkı sağlama ve toplumları biçimlendirme olanağı ve görevi vardır.
Tarih göstermektedir ki; akademik özgürlük ve kurumsal özerkliğin ihlali entellektüel gerileme, yabancılaşma ve ekonomik gerileme gibi yüksek maliyetli sonuçlara yol açar...... Akademik birikim, toplumun yüz yüze olduğu birçok sorunla mücadele bakımından önemlidir. Bu sorunlardan bazıları kültürel ve ulusal bölünme, çevrenin korunması, insan potansiyelinin gelişmesi şeklinde sıralanabilir. Bunlar ne kolay çözülebilen ne de üniversitenin tek başına çözebileceği sorunlardır. Ancak üniversiteler çözüm arayışında esas rolü oynayabilir ve oynamalıdır da.
...... Konferans katılımcıları, akademik özgürlüğün değerini teyid ederken, üniversitelerin kendi toplumları içinde akademik özgürlüğü büyütme sorumluluğu bulunduğunu kabul ederler. Benzer şekilde, hükümetler ve toplum da üniversitelerin tümüyle bağımsız araştırma ve toplumsal eleştiri merkezi olma hakkına saygı duymak zorundadır.”
Yukarıdaki satırlar, Sinaia Raporun’dan. 1992 yılında Romanya’da toplanan uluslararası bir konferansın akademik özgürlük ve üniversite özerkliği konusunda ulaştığı sonuçları yansıtıyor.
Akademik özgürlüğü tartışırken 25 yıl önceye atıf yapmak, çeyrek yüzyıl öncesinde hazırlanan deklarasyonlardan medet ummak, akademinin geldiği durumu ve içinde bulunduğu koşulları anlamak açısından başlıbaşına açıklayıcı. Ancak daha da önemlisi şu ki; bu geriye gidiş, uzun zaman önce güvence altına alınmış haklara karşı devlet aklını ve bunun gereklerini merkeze alan teorik tartışmalarla sınırlı da değil.
Bugün Türkiye’de yüzlerce akademisyen bir barış bildirisine imza attıkları için Terörle Mücadele Kanunu’na göre yargılanıyorlar. Haklarında 7 buçuk yıla kadar hapis cezası isteniyor. Bu aşamaya gelene kadar bir kısmı işinden, bir kısmı kamu görevinden çıkartılmıştı zaten.
Neden mi?
Yukarıda atıf yaptığımız Sinaia Raporu’nda yer alan ifadelere göre söyleyecek olursak;
Çözüm arayışında rol oynamaya talip oldukları ve akademisyen kimliğinin onlara yüklediği eleştiri sorumluluğunu yerine getirdikleri için.
Dahası gerek ulusal gerekse uluslararası hukukun güvencesi altında olan, düşüncelerini özgürce ifade etme, yayma haklarını kullandıkları için.
Mevcut durumda, düşünceyi ifade etme özgürlüğü bile “terör suçu” sayıldığı için akademik özgürlüğün diğer boyutları hepten gündem dışı kalmış durumda. Oysa akademik özgürlük ifade özgürlüğünden ibaret değil. Dolayısıyla hak ihlalleri de bununla sınırlı değil.
Akademik özgürlük; bilim insanları, öğretim elemanları ve öğrencilerden oluşan akademik camianın, ifade özgürlüğü yanında araştırma, öğrenme ve öğretme özgürlüğünü de kapsayan bir hak. Tam da bu nedenle siyasi otoritenin yanısıra sermayeye karşı da korunması gerekiyor. Çünkü sermayenin sınıfsal çıkarlarına aykırı olan ancak toplumsal fayda yaratan bir konuda araştırma, öğrenme ve öğretme özgürlüğünün yolu buradan geçiyor.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50