01 Kasım 2017 00:59

Erdoğan ‘şeddeli faşist diktatör’ müdür?

Erdoğan ‘şeddeli faşist diktatör’ müdür?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur’un belediye başkanlığından istifa ederken, AKP’den de istifa etmesi ayrıca kendisine yönelik baskıların “ailesiyle tehdit edilmesi”ne kadar geldiğini açıklaması, ülke siyasetinde yeni tartışmalara da yol açacak mahiyettedir.

AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, içlerinde Trabzon, Uşak, Ordu ve Antalya belediye başkanlarının da olduğu 7 belediye başkanını daha istifa ettireceği iddiaları siyasi gündemin yeni konusudur. 

İddiayı ortaya atanın, istifa eden belediye başkanlarıyla ilgili bilgileri önceden veren CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın olması da, 7 başkanla ilgili haberin doğru olma ihtimalini güçlendiriyor. 

Öte yandan Tekirdağ’ın Süleymanpaşa İlçesi Belediye Başkanı CHP’li Ekrem Eşkinat, geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için  “Faşist diktatördür” diyerek hakaret ettiği gerekçesiyle sevk edildiği mahkemede “adli kontrol kararı ve yurt dışı yasağı” konularak serbest bırakılmıştı. 

‘ŞEDDELİ FAŞİST DİKTATÖR’ SUÇLAMASI
CHP Eşkinat’ı yalnız bırakmadı. Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Eşkinat’a destek vermek için önceki gün Tekirdağ’a gitti. 

Eşkinat’ın uğradığı soruşturmayı hatırlatan Tezcan; “Ne demiş Süleymanpaşa Belediye Başkanımız; ‘Faşist, diktatör’ demiş. Kime demiş? AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a demiş. İddia bu. Şimdi Ekrem Başkan bu lafı dedi ya da demedi ben onu bilmem. Ama Tekirdağ meydanında ben söylüyorum, Recep Tayyip Erdoğan faşist diktatördür. Hem de onların anladığı dilden söylüyorum, şeddelisidir(*), diktatörün şeddelisidir hem de!” diyerek tartışmayı “şeddelendirdi” diyebiliriz. 

Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ; CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın bu sözlerine; “Bu büyük bir edepsizliktir, ahlaksızlıktır, terbiyesizliktir...Türkiye’de bir faşist olsaydı Bülent Tezcan böyle bir cümle sarf edemezdi. Bu bile Türkiye’de faşist diktatörlüğün olmadığının en büyük ispatıdır...” diyerek karşılık verdi. Dün de Başbakan Yıldırım, AKP grubunda “CHP diktatör arıyorsa kendi tarihine baksın” diyerek, CHP’nin “tek parti dönemi”ni işaret ederken, bugün de AKP’nin açıkça “tek parti tek adam yönetimi inşa ettiği” gerçeğini de görmezden geldi.

ÖZGÜRLÜK, FİKRİNİ SÖYLEMENİN FATURASI OLMAMASIDIR
Tezcan’ın bu yüksek sesli suçlamasıyla; “Erdoğan’ın faşist diktatör olup olmadığı” da önümüzdeki günlerde siyasi gündemin tartışılan konularından birisi olacak görünmektedir.

Nitekim dün Bütçe Komisyonunda, CHP’li ve MHP-AKP’li vekiller arasında uzun tartışmalara yol açmıştır. Dahası Cumhurbaşkanlığı Tezcan hakkında suç duyurusunda bulunurken, Ankara Cumhuriyet Savcılığının Tezcan hakkında soruşturma başlattığı da açıklandı.

Böylece, Hükümet Sözcüsü Bozdağ”ın; “Türkiye’de bir faşist olsaydı Bülent Tezcan böyle bir cümle sarf edemezdi. Bu bile Türkiye’de faşist diktatörlüğün olmadığının en büyük ispatıdır...”  iddiası da çökmüş oldu! Çünkü böylece bir kişiyi “faşist diktatör” diye eleştirmenin “serbest olmadığı” ilan edilmiş oldu. Çünkü; bir ülkede özgürlüklerin olmaması kimsenin iktidarı eleştirememesi değildir; eleştirinin bir faturası olmasıdır. Bu faturayı göze alan her kişi her düzende iktidarın hoşuna gitmeyen gerçekleri de söyleyebilir. Ama bunun karşılığında  o kişi hakkında dava açılır ve ceza verirler. Nitekim bugün gerçeği yazan gazetecilerin, aydınların cezaevine atılması da Türkiye’de gerçeklerin söylenmeye devam edildiğini ama bunu ancak faturayı ödemeyi göze alanların söyleyebildiğini göstermektedir. 

Hitlerler Mussoliniler iktidardayken de insanlar doğruları söylemeyi göze almaya devam etti ama faturasını da göze alarak! 

Bugün, siyasi gündemin konusu haline gelen “faşist diktatörlük” tartışması da işte bu gerçekler etrafında gündeme gelmiştir. Ayakları yere basan bir tartışma olarak yürütüldüğü ölçüde ülkede siyasette, “tek parti tek adam rejimi” için atılan adımların anlaşılmasını kolaylaştıracak bir tartışma olacaktır.
 
(*) “Şedde”, Arap Alfabesinde yanında konduğu harfi iki kez okutmak amacıyla kullanılan bir işarettir. Bu argoda örneğin “eşek”in “eşşek” olarak okunmasını sağlar ve olumsuzluklarda da “şedde” o olumsuzluğu daha da kuvvetlendirmek için kullanılır. Tezcan da “şeddeli diktatör” diyerek diktatörlüğe vurgu yapmayı, Erdoğan’ın “katmerli diktatör” olduğunu söylemek istemiş görünmektedir.


DEMOKRASİ VE DİKTATÖRLÜK İÇİN BAZI ÖLÇÜTLER! 

Kuşkusuz ki “faşist diktatör” suçlaması bir siyasi eleştiridir. Eğer ülkede resmen faşizm ilan edilmemişse,bir kişiye “faşist diktatör” demek bir siyasi eleştiri, bir siyasi suçlamadır. Bu da herhangi bir soruşturmayı, mahkemeye çıkarılmayı ve cezalandırmayı gerektirmez. Bu yüzden de elbette Süleymanpaşa Belediye Başkanının mahkemeye çıkarılması ve mahkeme tarafından “Adli kontrol kararıyla serbest bırakılması” absürttür. Bu yüzden de siyasetin az çok özgür olduğu bir ülkede birisine “faşist”, “faşist diktatör” demenin cezai bir karşılığı yoktur; olmamalıdır da.

Ama Bekir Bozdağ’ın Tezcan için; “Bu büyük bir edepsizliktir, büyük bir ahlaksızlıktır, büyük bir terbiyesizliktir” demesi hakarettir, siyasi bir karşılığı olmayan “küfür” mahiyetinde suçlamalardır!  “Faşist diktatör” nitelemesi için kişinin elbette bir askeri darbe ile gelmesi ya da açıkça “faşist diktatörlük” kurulduğunu ilan etmesi gerekmez. Tersine bugün daha yaygın olan, faşist diktatörlerin “Seçimle gelmesi ama seçimle gitmemesi”dir! Ya da “gidip gelmenin”, faşist klikler arasında bir oyuna dönüştürülmesidir. Hitler ve Mussolini de seçimle, hem de “yüksek bir halk desteği” ile iktidar olmuşlardı! Bu yüzden de “Halkın seçtiği kişi faşist diktatör olamaz” diye bir kural yoktur.

“Faşist diktatör”ün günümüzdeki tipik ölçütleri;

* Kişinin ağzından çıkanın yasa sayılması, onun “olsun” dediğinin “oldurulması”, “olmasın” dediğinin de “oldurulmaması”,

* Bu tutum kendisini pratikte, iktidarını sınırlayan yasaları tanımaması,

* Muhaliflere şiddet uygulaması,

* Hak talebinde bulunan sınıf ve toplumsal kesimlerin yasaklar, fiili sınırlamalar getirilerek, sindirilmesi;

* Kazanılmış hakların tanınmaması, yasalara göre suç olmayanın onun isteği ile “suç olması”,

* “Kuvvetler ayrılığı”nın yok edilerek bütün yetkinin tek kişide toplanması,

* Basın özgürlüğünü tanımaması...gibi çeşitli ölçütleri vardır. 

Nitekim dün İstanbul Çağlayan Adliyesinde iki önemli gazeteci davası vardı: Cumhuriyet gazetesi çalışanları ile Özgür Gündem yöneticileri ve çalışanları hakkında açılan “ana dava”lar!

Türkiye dünyanın gözünde tutuklu tutuksuz yargılananı, işsizliğe mahkum edilmiş olanları, otosansürü yaparak mesleğini sürdürmek zorunda kalanları; kısacası artık, “içerideki ve dışarıdaki” gazeteciler için bir “gazeteciler hapishanesi”dir! 

Böyle bir düzenin demokrasi olması ve sistemi böyle organize etmek için her imkanı kullananların da özgürlük ve demokrasiden yana olması iddiası kimseyi ikna etmemektedir.

Sadece Türkiye’de de değil dünyada da! 
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...