18 Ekim 2017 00:15

Kul hakkı!

Kul hakkı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğer bir yurttaşsanız yasalar size reşit olduğunuz andan itibaren cinsiyetinize, ırkınıza, dininize, milliyet kökeninize, sınıfsal aidiyetinize bakmaksızın formal bir eşitlik vaat etmek zorundadır. Oy kullanabilir, seçip seçilebilir, hakkınızdaki suçlamalara karşı kendinizi mahkemede savunabilir, istediğiniz zaman dava açabilirsiniz. Ama değilseniz bunların hepsinden de yoksun kalırsınız. İnsanlar gerçekte nasıl uygulandığından bağımsız olarak bu formal eşitliği kazanmak için çok uzun süre mücadele ettiler ve kul statüsünden yurttaş statüsüne evrilebilmek için çok çaba harcadılar. MÜSİAD etkinliğinde “Batıdaki eğitimde kul hakkı öğretilmez” diyen AKP’de kadrolu entelektüel Alev Alatlı doğruyu söylemiştir. Çünkü 1789 Fransız Devrimi’nden bu yana kullukla ilişiğini kesmeye çalışan insanlık eğitim sisteminden “kul hakkı” gibi Orta Çağ kalıntısı kavramı da çıkarmıştır.

Hafta sonu Evrensel’de Adile Doğan ve Yasemin Akpınar’ın İstanbul Esenyalı’da çocuklarını sıbyan mektebine vermek zorunda kalan kadınlarla yaptıkları röportajlar aracılığıyla, hemen her şeyin günah veya caiz sınıflandırmasına alındığı mektep tedrisatıyla kulluğun nasıl inşa edildiğini gayet açık gösterdiler. Annesine “Senin çalışman da kazandığın para da haramdır” diyen çocuğun gözünde ilk yıkılan eşitlik umdesi; sonraki ise akıl sağlığı olmuştur. 

Çocuklar üzerinde travmatik bir etkide bulunan tedrisat, yurttaşlık haklarının açıkça tanımlanabildiği, devlet ihlallerine karşı iyi kötü koruma sağlayan bir yasal düzeneğin çöktüğü ortamda mümkün olabilmiştir zaten. Kürt yurttaşların yaşadığı bölgelerde çok sayıda seçilmiş belediye başkanının azledilerek yerine kayyım atanması ve AKP’li belediye başkanlarının istifaya zorlanması yurttaşlık hakkı ihlalinin siyasal düzeyde karşımıza çıkan tezahürlerinden biri değil midir? Seçilmişlere parti kadrosu, seçmenlere kul muamelesi yapan siyasi iktidar, sandığın en çok kutsandığı dönemde yurttaş iradesini çiğnerken kendisini bu iradenin cisimleşmiş ifadesi olarak görebilmiştir. Oysa yurttaşlık hakları bir başkasına ya da kuruma devredilebilir değildir.

 “Yeni Türkiye”nin siyasi ve sosyal tasarımı hakların devredilmesi, devredilen kişi ya da kurumun bunu dilediği gibi kullanabilmesi esasına dayanır. Yasamanın, yetkisini yürütmeye; yürütmenin yetkisini Cumhurbaşkanına; seçmenin ve seçilmişlerin hepsinin birden, haklarını otoriteye devredebildiği bir rejim işleyişidir bu. Ancak bir kez bu vazgeçme başladığında ortaya çıkan boşluk sadece yurttaşlık hukukundaki aşınma tarafından karakterize olmaz. Bu boşluk aklına esen bilirkişinin, yetkilinin kendi kavlince doldurduğu bir kuyu haline gelir.

Bir kadınla bir erkeğin tokalaşmasını, hatta yalnız kalmasının caiz olmadığını söyleyen Adıyaman Üniversitesi Rektörü (olabilmiş) Profesör Mustafa Talha Gönüllü tersi davranışta bulunanın cehennem ateşiyle cezalandırılacağını söylerken buna riayet etmekle kadının tezyif edilmediğini bilakis şerefinin kurtulacağını iddia edebiliyorsa bundandır. Her gün bir kadın cinayetinin, tecavüz haberinin veya çocuk istismarının gazete sayfalarından eksik olmadığı, alınmayan önlemler yüzünden katillerin ve saldırganların cüret kazandığı asri zamanlarda şeref ve haysiyeti güvence altına alabilmenin koşulu olarak hukuk koruması dışındaki şeylere işaret edilebilmektedir çünkü. 

Artık hak ve sorumlulukları ile belirlenen bir yurttaş tanımı erozyona uğramıştır. Tek bir insanın var oluş biçimini belirleyebileceği, iyiyi kötüden ayırabileceği, davranışlarının yaptırımlarını önceden bilebileceği kriterler buhar olmuştur. Yerine geçen, inananla tanrı arasında kalması gereken ve günah ile caiz arasındaki dar mesafenin siyasallaşmasıdır.  

Siyasallaştırılan kul hakkının kapsamına, işverenler rahat etsin diye OHAL uygulaması başlatılabiliyorsa işçi hakları dahil olmaz; her gün bir biçimde şeytanlaştırılan kadınlar girmez; istismar mağduriyetinde rıza yaşı arsızca düşürülen çocuklar alınmaz; liyakatin değil sadakatin tek ölçü olduğu istihdam politikalarının kapsayamadığı işsizler girmez; Kürtler, Aleviler girmez… O halde ne kalır? Esenyalı’lı kadınların anlattığı gibi kabarık günah listeleri kalır. Talepsiz, hukuksuz, haksız, beklentisiz biat eden siyasi imalat bir kul kalır. Yurttaş olmaktan vazgeçersek tabii…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...