24 Eylül 2017 23:14

Sınıf çıkarları ve gelir dağılımı

Sınıf çıkarları ve gelir dağılımı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kapitalist üretim ilişkilerini dışarıda bırakan herhangi bir iktisadi analiz sınıfsal çelişkiyi gizler. Toplumun geniş kesimlerinin yüzyüze olduğu işsizlik, yoksulluk, açlık gibi sorunlarla burjuvazinin sınıf çıkarları arasındaki bağı gizleyebilmenin en etkili yolu ise sömürüyü görünmez kılmaktır. Böylece sermaye çıkarlarının “mutlak” ve “kapsayıcı” olduğu algısını yaratmak kolaylaşır.

Sınıfsal çelişkinin devre dışı bırakılmasıyla, yol açtığı sonuçlar da çıkar çatışması olmaktan çıkıp “sıradan farklılıklar” biçimini alır. Dolayısıyla sınıfsal gerçekliği göz ardı eden tüm yaklaşımlar, en az bunu merkeze alanlar kadar, ideolojiktir. Ancak burjuvazinin tahakküm gücü nedeniyle “mutlak doğru” gibi yansıtılırlar.

Emek-sermaye çelişkisi üretim alanında ve buradaki mülkiyet ilişkileri çerçevesinde belirlenir. Dolayısıyla üretim alanı dışına çıkartılan teorik analiz ve ve politika tedbirleri bunu devam ettirmenin güvencesidir. Üretim alanına dokunmayan bölüşüm politikaları da, benzer yaklaşımla yapılan gelir dağılımı hesaplamaları da aynı amaca hizmet eder.

Toplumu yüzdelik dilimlere bölmek ya da tüketebilme gücüne göre ayırmak yoluyla ulaşılan gelir dağılımı ve yoksulluk verileri, sınıfsal çelişkiyi yok saymanın başlıca mekanizmaları arasında yer alır. Böylece eşitsizlik, zengin/yoksul ayrımı biçimini alırken sınıfsal niteliğini kaybeder ve kapitalizmin yapısal çelişkisi de aklanmış olur.

Ana akım iktisat, gelir dağılımının bireysel olarak hesaplanması gerektiğini savunurken emek gücünün parçalı yapısına vurgu yapar. Buna göre kendi içinde homojen olmayan emek gelirlerini diğer faktör gelirleriyle karşılaştırmak doğru değildir.

Aynı argüman, toplumun sınıf çelişkisi temelinde analiz edilemeyeceğini ileri sürenlerin de başlıca dayanağı olmuştur. Buna göre gelir, vasıf ve meslekleri birbirinden farklı olan emek gücünün aynı sınıf kategorisi içinde değerlendirilemeyeceği savunulur.

Oysa sınıfsal konum, bir statü ya da derecelendirme ifadesi olmayıp üretim sürecinde belirlenen bir ilişki biçimidir. Bu ilişkinin bir tarafında üretim araçlarını denetleyenler, diğer tarafında ise bunu yapamadığı için emek gücünü satmak zorunda olanlar yer alır. Yani mevcut eşitsizlik hali özünde bir çıkar çatışması olup, kaynağı da sınıf içinde değil sınıflar arasındadır.

Dolayısıyla eşitsizliği ortadan kaldırmak için geliri denkleştirmekten ya da tüketim kapasitesini genişletmekten fazlası gerekir.

Kaldı ki; TÜİK’in geçtiğimiz hafta yayınladığı gelir dağılımı verileri, hesaplama yöntemi itibarıyla sınıfsal çelişkiyi gizlese de, yardım ve kredilendirmeye dayalı politikaların iflas etmiş olduğunu açıkça gösteriyor.

Araştırma sonuçlarına göre nüfusun yüzde 68’i konut ödemeleri ve masrafları dışında borçları olduğunu belirtiyorlar. Maddi yoksunluk ise 2.6 puan artış göstermiş.

Yürürlükteki politikaların sınıfsal niteliği konusundaki en önemli gösterge ise iftihar edilen büyüme oranlarına rağmen maaş ve ücretlerin gelir dağılımı içindeki payı sabit kalırken, yevmiyelerin payı azalmış. Buna karşılık müteşebbis payında ise artış var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...