28 Ağustos 2017 00:15

Gomis, Deniz Naki, Mersin: Irkçılığa karşı gerçek sınav

Gomis, Deniz Naki, Mersin: Irkçılığa karşı gerçek sınav

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Irkçılık ideolojik bir düşünce değil psikolojik bir hastalıktır.”

Galatasaray-Sivasspor maçı öncesi kale arkası tribününde internette sık sık Malcolm X’e atfedildiği görülen  bu sözün yazılı olduğu bir pankart asılıydı.

Malcolm X gerçekten böyle bir cümle kurmuş mudur, oturup tüm kaynakları inceleyemem ancak İngilizce google aramalarında karşımıza böyle bir şey çıkmıyor. 

Aksine ırkçılığa dair sarf ettiği sözlere bakmak Malcolm X’in Türkiyelilerin kendisine layık gördüğünden çok daha derinlikli bir ırkçılık tahlili olduğunu gösteriyor.

Şöyle diyor örneğin: “Irkçı olan Beyaz Amerikalı değildir. Beyaz adamda ırkçı bir psikolojinin gelişmesine hizmet eden Amerikan siyasal, ekonomik ve toplumsal atmosferidir.”

Mevzubahis pankarttaki cümlenin Malcolm X’e ait olup olmadığını ortaya çıkarmak neden önemli?

Çünkü kavramları doğru tanımlayamazsanız onunla mücadele edemezsiniz. Irkçılığın neden “ideolojik bir düşünce” olduğunu, bu düşünceye egemenlerin neden ihtiyaç duyduğunu anlamadan ırkçılıkla savaşamazsınız.

ABD’de Malcolm X, Martin Luther King, James Baldwin, Lorraine Hansberry ve dönemin başka pek çok aydını, günümüze kadar ulaşan etkilerini ırkçılığın toplumsal kökenine dair yaptıkları bütünlüklü teşhislere borçlular.

Irkçılığa dair ahkam kesecek herkes için ‘Ben senin zencin değilim’  belgeseliyle ölümünden 30 yıl sonra adından yeniden söz ettiren James Baldwin’in can alıcı sorusu yanıtlanmaya muhtaçtır: “ABD neden bir ‘zenci’ye ihtiyaç duydu?” 

Neden birileri “zenci” olmalıydı, neden birileri aşağılanmalıydı, hor görülmeliydi, “daha düşük insan” olduğu kabul ettirilmeliydi?

Çünkü onlara yapılan zulüm ve haksızlıklar yani kölelik ancak böyle meşrulaştırılabilirdi.

Tüm bu zulmü, haksızlıkları, köleliği ortaya çıkaran neydi peki? Öncesiz bir “ırkçılık” mı yoksa insanlığın dümenini elinde bulunduranları ucuz emek gasbına yönelten, sermaye birikimi düzeni mi?

Baldwin’in, ABD özelinde bu soruya verdiği yanıtlardan bazılarını hatırlatalım: 

“Eğer ucuz emek olmasaydı, bu ülkenin limanları, iskeleleri, demiryolları, ekonomisi, özellikle de güney eyaletlerinin ekonomisi asla bugünkü gibi olamazdı.”

“Amerika’nın refahı milyonlarca insanın hayatına mal oldu. Şimdi, bu refahın önde gelen sahiplerinden dahi olmayanlar, bunun getirdiklerinden faydalanmayı sürdürüyor. Ancak bu refahın mağdurlarının ödediği bedeli hayal dahi edemezler. Bu yüzden bu mağdurların neden ayaklandığını anlayamıyorlar.” 

Irkçılık, köleliği meşrulaştırmak için egemenlerce icat edildi ve sıradan beyazlara enjekte edildi. Beyazlar onda, kapitalizm altındaki sefil hayatlarında tutunacak sahte bir ayrıcalık gördü. Bu sahte ayrıcalığın kısa vadeli, gündelik, zavallı kazanımları yönetenlerce ustaca kullanıldı ve ırkçılık yayıldıkça yayıldı. Öyle ki artık kölelik sürdürülemeyecek noktaya gelip kaldırıldığında dahi ırkçılığın “ucuz emek savaşı” adına, işçi sınıfını bölme adına ne kadar kullanışlı olduğu görüldü. Bu yüzden halen karşımıza çıkıyor.

Meselenin siyah/beyaz ya da ırk meselesi değil ucuz emek meselesi olduğuna ikna olmayanlar için ABD’nin her yerinde sayısız örneğe tanıklık edildi. En çarpıcı olanları Büyük Buhran sırasında California’da yaşanan ve John Steinbeck’in romanlarına konu olanlardı. Orada kapitalizmin işine geliyorsa beyaz Amerikalıların da birbirine karşı nasıl yerli/göçmen olarak bölünebileceği görüldü.

TÜRKİYE: ‘BİZDE IRKÇILIK OLMAZ’ 

20. yüzyıldan beri, ülkemiz dahil dünyanın her yerinde sayısız etnik gerilime, sistematik ırkçılık örneklerine rastladık. Siyahlara yönelik ırkçılık bunun sadece bir yönü.

Malum Türkiye’de “Bizde ırkçılık yok” iddiası siyahlara yönelik teveccühle açıklanmaya çalışılır. Türkiye’de siyahlara karşı ırkçılık örneklerine daha az rastlanmasının tek nedeni yoğun bir siyah nüfusa sahip olmamamız. 3 yıl içerisinde nasıl azgın Suriyeli düşmanı haline geldiğimiz ortada.  Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi düşmanlığı da bu konudaki potansiyelimizin az olmadığını gösteriyor.

Galatasaray’ın Bafetimbi Gomis’e yönelik ifadeler sonrası bunu ırkçılık karşıtı bir kampanyaya dönüştürmesi güzeldi. Ancak günlük hayatta gerilimini fazla hissetmediğimiz bir meselede doğru tutum almak kolay. Türkiye’de asıl sınav Kürtlere, Suriyelilere, gayrimüslimlere karşı veriliyor ve bu “gerçek” sınavlardan sürekli kalıyoruz.

Cumartesi günü bunun örneklerinden biri yaşandı. Amedsporlu Deniz Naki, Mersin İdman Yurdu maçı sırasında saldırıya uğradı. Naki’ye ve Amedspor’a bizzat devlet destekli saldırılar yeni değil ancak buna karşı belli bir çevrenin dışında güçlü bir eleştiriye tanıklık ettiniz mi? Bıçakla tribüne girilebilen bir ülkede Deniz Naki’ye yönelik bu saldırıların, hedef göstermelerin nereye varabileceğini tahmin etmek zor mu?

Irkçılığa karşı gerçek bir mücadele, milliyetçiliğin ve ırkçılığın tanımını doğru yapmaktan, toplumsal temellerini, niçin ortaya çıktığını doğru tahlil etmekten geçiyor.

Bunu yapamazsak yüzleşemeyiz, yüzleşemezsek mesele sadece Gomis şovuyla kalır ve “Bizde ırkçılık yoktur, zencileri çok severiz” diye kendimizi kandırmaya devam ederiz.

Öyleyse Malcolm X’e ait olmayan o talihsiz sözü düzeltelim: Irkçılık psikolojik bir hastalık değildir, ideolojik bir düşüncedir, burjuvazinin silahıdır ve emekçileri bölmek için kullanılır. 

***

Son bir not...

Hikayesini daha sonra uzun uzun anlatmak isterim ama ironiye bakın ki bugünkü Suriye topraklarından göç edenlerin kuruluşunda büyük payı olduğu Mersin’de, eski Lazkiye mahallesinin adı artık “Suriyeli mahallesi”.

Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi Mersin’de de “Suriyeli” sıfatı azımsanmayacak bir kesim tarafından küfür gibi kullanılıyor.

Yani...

James Baldwin’e bir kez daha dönelim: “Mesele ırk sorunu değil”.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa