20 Ağustos 2017 01:08

Sergen (24)

Sergen (24)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“hoşgeldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor
tren kazası, uçak kazası
iş kazası, yer depremi
kuraklık falan...”

Hayır, başlıktaki Sergen o ünlü 10 numaralı futbolcu Sergen değil. Parantez içerisindeki (24) de yanıltmasın, öyle ‘24 ayar’ (!) birinden bahsetmeyeceğiz. Ömrünün sonunda konu olduğu gazete haberlerinde adının yanında belirtilmiş yaşıdır, 24... Bu düttürü hayattan payına sadece 24 yıl düşmüş bir Sergen... Çeyrek yüzyılı bile tamamlayamamış, yoksul yaşamıyla şöyle bi görünüp gitmiş, öylesine bir ‘yurdum insanı’... Büyük şair Nazım Hikmet’in “hoşgeldin bebek, yaşama sırası sende” deyip “senin yolunu gözlüyor” diye sıraladığı o ‘belalardan’ birinin artık sonsuza kadar hep 24 yaşında bıraktığı, ünsüz mü ünsüz, çoktan unutulmuş bir Sergen’dir anlatacağımız...

*** 

Elazığ’ın Baskil ilçesinde, inşaat işçisi bir baba ile ev kadını bir annenin, biri kız üç çocuğundan ortancasıdır. Aynı zamanda hemşehrisi olan ünlü ‘malum şahıs’ın koordinatörlüğünde yürüyen ‘bin operasyonculuk’ zamanlarında doğmuştur. “Devletine bağlı, milletini seven” parantezine alınmışların pek de ilgileneceği bir şey de olmamıştır, böylesi bir memleket idaresi. Kısacık hayatı içerisinde Sergen’i de pek ilgilendirmemiştir bu. 

Yine, onun doğduğu yıllar, küreselleşme salgınının Türkiye’yi kuşattığı ve salgıladığı özelleştirme canavarının artık kuluçkadan çıktığı dönemlerdir. Sergen’in bununla da öyle özel bir hesabı olmamıştır ama söz konusu canavarın Sergen’le 24 yıl sonra, onun yaşamına son noktayı koymak üzere özel bir hesabı vardır! 

*** 

Çocukluğunda hep çalışmıştır Sergen; simit satmaktan bisiklet tamirciliğine kadar... Bir yandan da öğrencilik... Meslek liselidir... Elazığlıların ‘erçel’ dediği, asi, kavgacı bir çocuk olduğu söylenir. Çocuklardan zorla bisikletlerini alıp sürdüğü olmuş. Unutmamış olmalı ki, yıllar sonra ‘maaşa geçtiğinde’ köyündeki çocuklara bisiklet almış. “Biz mağdur yaşadık, başkası yaşamasın” diyormuş ablasına. 

Ablasının, “kardeşim çok merhametliydi” deyip, arkasından gözyaşı döktüğüdür Sergen... 

*** 

İki yıllık ‘raylı sistemler’ bölümünden mezun olduktan sonra yardımcı makinisttir artık. Yük taşıyan kara trenlerle ‘yolculuğu’ başlamıştır Sergen’in. Çok değil, iki yıl içerisinde sona erecek bir ‘son’ yolculuk... 

Onun doğduğu zamanlarda ortalığa salınan “piyasa ve kâr her şeydir, gerisi hikâye” vandallığının demiryollarını da esir aldığı bir dönemdir şimdi. Çalışanın iş güvenliği falan, şirketin kâr bilançoları nezdinde kolayca feragat edilecek küçük ayrıntılardır sadece. Dört personelin işi iki kişiye yaptırılmaktadır. Daha yeni memurken ‘kıvama’ getirilmek üzere ‘atar’ yemeler, mobbing uygulamaları, kışın ayazında kırık camlı trenlerle yolculuklar, tren içinde tenekelerde ateş yakıp ısınmalar, vs... Uzun sirenlerle gelip geçen o koca katarların içinde çaresizliğe mahküm edilmiş ‘ucuz emeği’ kim bilecektir ki? Kahır ekseriyeti işsiz memleketin ‘şanslı’ kullarıyken hem de! 

Ama ‘erçel’ ya Sergen, bazen itiraz etmektedir. Son yolculuğundan çok değil bir buçuk ay önce (21 Haziran) verdiği şikâyet dilekçesinde, görev verildiği trendeki eksiklerden dolayı itiraz ettiği için “aşağılanıp rencide edildiğini” belirtir. 

***             

Ve 4 Ağustos günü... Vagonlarının fren aksamı çalışmadığı için Malatya’ya tamire gönderilen trene “boş gitmesin” diye bir özel şirkete ait 930 ton demir cevheri yüklenerek yola çıkılır. İddialara göre Sergen yine itiraz etmiştir. Ama daha bir buçuk ay önce yaşadıkları, yaşamındaki bu son itirazın volümünü düşürmüştür belki de, kimbilir?

Yola çıkıldıktan kısa bir süre sonra, tam da Sergen’in doğum yeri Baskil’de olur ‘tren kazası’!(*) Makinist Mehmet Kirkin ile birlikte o demirden enkazda can verir Sergen...

Olay yerine gidenlerin ‘yetkililer’ tarafından “demir cevherini çalabilirler” gerekçesiyle uzaklaştırıldığını iddia edenler olur. 

Taziyeye gelen ‘resmi’ zevata tepki gösterir Sergen’in ailesi. Özel şirketin çıkarı uğruna çocuklarını bu ölüm yolculuğuna çıkarabilen devletin törenini de kabul etmez.  

*** 

Bir arkadaşına “İnşallah ailemden biri benden önce ölmez, onların ölümünü görmeye dayanamam...” demiş Sergen, dediği gibi oldu! Ablasının ‘merhametli’ kardeşi, yoksul hayatlara çöreklenmiş merhametsiz bir canavarın pençesinde 24 yıl yaşayabildi.

Geriye ‘büyük insanlık’ ailesinden Baskil’li Sergen Ayverdi’nin bu kısa ama derin hikâyesi kaldı işte... 

Şimdi Harput’un o kadim hançeresinden yayılan bir yanık ezgi, Elazığ Asri mezarlığında yatan bir ‘erçel’ çocuğu da anlatmaktadır:

“Yazık oldu yazık şu genç ömrüme
Bilmem şu feleğin bana kastı ne?”

(*) https://www.evrensel.net/haber/328672/iki-makinist-goz-gore-gore-olume-yollandi
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...