07 Ağustos 2017 01:00

#NuriyeSemih

#NuriyeSemih

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ankara’nın orta yerinde “İşimi geri istiyorum” diyerek başlattıkları oturma eylemlerinden, beş ay sonra başka bir aşamaya geçiş süreçlerini, açlık grevinin ardından her gün uğradıkları polis saldırılarını, göz altıları, 75 gün sonra evleri basılıp gözaltıyla yetinmeyerek tutuklanmalarını hep birlikte izledik. İç İşleri Bakanlığı’nın hiçbir masraftan kaçınmayarak bastırdığı elli küsur sayfalık Türkçe-İngilizce kitapçıkla nasıl azılı suçlular olduklarını da öğrendik. İlgisiz fotoğraflar doldurup örneğin suç kanıtı olarak Semih Özakça’nın tamamı işini geri istediği için yaptığı oturma eyleminden şiddetle derdest edilip götürülmesine dair açılmış soruşturmaları işaret eden 4 (yalnız dört) savcılık dosya numarasını tablo halinde gösterdikleri bu kitapçığı üşenmeyip bir de akademisyenlerin iletişimi için kurulduğu iddia edilen “academia.edu” diye bir web sitesine yükledikleri tarihin acil talepli AİHM başvuru tarihine denk gelmesi de hiç tesadüf değil elbette. E, insanları sokakta açlık grevi yaptıkları için gözaltına aldıklarını itiraf edecek değiller ya! Hak arayan herkesin terör örgütü üyesi olmakla suçlandığı memleket sathında yandaş medyayla işi kotardıklarını düşünseler de, AİHM için biraz daha çaba sarf etmişler belli ki… Keşke AİHM de biraz daha çaba sarf edip hem öncesinde hem de akıl almaz kararından sonra Nuriye ve Semih adına sokaklarda oturan, basın açıklaması yapmaya çalışan aralarında insan hakları savunucuları ve avukatların da olduğu onlarca kişiyi şiddetle derdest ettiklerini görebilseydi!

Ankara Tabip Odası’nın 13 Temmuz tarihli ilk görevlendirme yazısını aldığım andan itibaren her aşaması canımızı acıtan bu süreci baştan paylaşmamak için çok zorlandığımı belirtmeliyim. “Görevlendirilen Hakim” yaşam ve organlarında telafisi imkansız zarar oluşturabilecek bir yakın tehlike görmediği Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın Sincan CİK Hastanesi’nde kalabileceklerine kanaat getirince, artık dayanamayıp twitter’dan süreci özetledim, evet ama bazı ayrıntıları da en azından buradan paylaşmak gerekir diye düşünüyorum. Her ikisinden de avukatları aracılığı ile izin alarak tabii ki.

Görevlendirilen bu hakim bir kanıya varmak için tüm tıbbi raporları incelediğini belirtirken, hem şu anda “zorla” yatırıldıkları hastanenin, hem de Numune Hastanesi’nin yaşamlarının risk altında olduğunu belirten bölümlerini de, yazdığım dört adet ve toplamda 32 sayfa raporun her birinde gerekçeleri ile açıkladığım yaşamsal risk oluşturan ve bu yaşamsal risklerin kapatılma ve kötü muamele işkence ile ilgili satırlarını da, sormasına rağmen nasıl olmuşsa gözden kaçırmış. Hakkını yememek gerek bu görevli hakimin, “yardımsız yaşayamayacakları” kısmını atlamamış, Hükümete de bakımlarını günlük olarak sağlamaları için görev tanımlamış ama kendi sözleşmelerinde atıf yapılan refakatçi kısmını görmezden gelmiş.

Sincan CİK Hastanesi’nde yapılan muayenelerin ardından ilk hazırladığım Semih Özakça’ya ait raporun sonuç kısmında “Uzamış açlığın yol açtığı sağlık sorunları ilerlemiş ve kendi bakımını yapabilme olanağından yoksun kalmışken tutuklanıp özgürlüğünden alıkonması, gerek ailesi ve avukatları ile paylaştığı ve uzamış açlığın bir sonucu olarak iyileşmekte geciken, öyküsünde de bir görevlinin detektörle bacağına vurması sonucu oluştuğunu belirttiği, yer ve yara özellikleri itibarıyla aktarılan olay ile uyumlu yaralanmasından da gözlenen kurum görevlilerinin tutum ve davranışları, tıbbi izlemin bu koşullarda yapılmasının olanaksızlığı ve sağlık hizmetine erişimin kısıtlılığı dikkate alındığında bu durumun sağlığı üzerindeki etkilerinin Dünya Sağlık Örgütü’nün ICD-10 hastalıkların sınıflandırılması kılavuzundaki “Diğer Kötü Muamele Sendromu” kapsamında Y.07.3 de belirtilen “resmi görevliler” tarafından gerçekleştirilen “işkence” boyutuna ulaşacağı, özgürlüğünden alıkonma durumunun uzamış açlığa bağlı sağlık sorunlarının artmasına neden olacağı gibi güven temelli hasta hekim ilişkisi kurulamadığı için olası bir riskin izlemi ve uygun tedavi seçeneklerine onam vermemesi nedeniyle yaşam riskini kaçınılmaz hale getirdiği, tıbbi izleme bu koşullarda onam vermesi mümkün olmadığından yaşamsal riskin ortadan kaldırılmasının mümkün olamayacağı, dolayısıyla cezaevinde tutulmasının uygun olmadığı” belirtilmişken, Hükümetin verdiği yanıt muayene etmeden sağlık durumları ile ilgili görüş belirttiğime dair gerçekdışı iddia ve Semih Özakça’nın bacağındaki yarayı da katarak sağlık hizmetine uygun erişim sağlanamamasını işkenceyle ilişkilendirmem nedeniyle son yıllarda artık iyice belirginleşen bir tutum olarak benimsedikleri “çamur at, izi kalsın” mantığı ile meşruluğu ortadan kaldırma çabasıdır. Neden beni seçtiklerinin belli olduğu, hekim gibi değil avukatları gibi davrandığımı söyleyerek beni değersizleştireceklerini sanmaları ise hekimlik mesleğinin özelliklerini bilmediklerinin bir kanıtıdır. Geçen hafta da belirttiğim gibi biz bu mesleğe adım atarken hastamızın yararını önceleyeceğimize dair yemin ediyoruz ve evet onun sesi olma sorumluluğunu da üstleniyoruz. Anlatacaklarım daha çok ama bu hafta yerimi zaten aştım, devamı haftaya…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...