02 Ağustos 2017 00:56

Nikahta gelin yok

Nikahta gelin yok

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen yıl kamuoyunda “istismar yasası” olarak anılan tasarı Meclise geldiğinde kadınların epey tepkisini çekmiş ve bu, çocuk yaşta evliliklere cevaz veren, istismar suçlularının da elini rahatlatan tasarıyı Hükümet geri çekmek zorunda kalmıştı. O zaman 6 AKP vekilinin imzasıyla sunulan yasa, döndü dolaştı yeni bir kılıkla, üstelik daha ağır bir içerikle yeniden Meclise geldi. Hükümet şimdi de müftü ve muhtarlara nikah kıyma yetkisi verilmesini istiyor. 

İmam nikahı ya da dini nikah evvel ezel yaygın bir uygulama. Kadınları evlilik yoluyla sahip olabilecekleri medeni haklardan yoksun bıraktığı, çocukları mağdur ettiği için imam nikahı hep eleştiri konusu olmuştu. Müftülü yasayı getirenler resmi nikahın sağladığı bütün hakların dini nikah tercih eden kadınlara tanınacağını iddia ediyor ve Batılı ülkelerdeki kilise nikahını örnek gösteriyorlar. Böyle denince de hak kaybı olmuyormuş, tersine dini nikah yüzünden medeni yasanın kapsama alanı dışında kalan kadınların, fiili bir durum yasalaştırılarak korunması söz konusuymuş gibi düşünülebiliyor.

Bakalım: 

Bir başbakanın (eski) kadın erkek eşitliğine inanmıyorum dediği, kadına yönelik şiddetin ceza indirimleriyle teşvik edildiği, kılığı kıyafeti yüzünden tekmelenenlerin olduğu, istismar davalarında kadının rızasının olduğuna dem vuran mahkeme kararlarının çıkabildiği, kadınların şiddet ya da telkinle kamusal alanın dışına itildiği, dört artı dört yasasıyla eğitim sürecinden dışlanıp erken evliliklere kapı açıldığı bir ülkede yaşamıyor olsaydık böyle bir yasa hakkında iktidar kanadından gelen iddia tartışma konusu olabilirdi. Ne var ki bu medeni kanun değişikliğini, şimdiye kadar olan icraatların toplamının işaret ettiği değişim doğrultusunda hiç de hayırlı olmayan bir yere tekabül ettiği için, siyasi iktidarın iddia ettiği bağlamda algılamak mümkün değil. 

Tersine bu yasa, toplumsal ilişkileri yeniden nizam ederken kadın davranışlarına da keyfi kriterler koyan, yerleşik alışkanlıkları, yasal hakları ve nihayet bedenleri üzerindeki kendi tasarruflarını elinden almaya çalışan bir siyasi bönlüğün ürünüdür.  Bu bönlükle daha önce de kürtaj yasağından kadınların kaç çocuk doğuracaklarına, ne giyip giymeyeceklerine, nerede gülüp nerede ağlayacaklarına varıncaya kadar siyasi fetvalar verildi. Kadınları kaç-göç mahremiyetine hapseden bu türden fetvalar, kız ve erkek çocukların ana babalarını tahrik edebileceklerini düşünen sözde ilahiyatçılar tarafından televizyonlarda en pespaye biçimiyle derinleştirildi.

Doğum bildirimini beyanla sınırlayan gündemdeki yasanın böyle bir kaç-göç ikliminde doğumla sonuçlanan istismarı aklamaya, sağlıklı doğum koşullarının gereksizleştirilmesine, kadının kendi çocuğu üzerindeki velayet sürecinden dışlanmasına yol açabileceğini söyleyerek karşı çıkanlar yanılmıyor. Bunların hepsi bu ortamda mümkündür.

Ama asıl önemlisi kadının kendi hayatının seyircisi haline getirilmesidir. Meclisten geri çekilen önceki istismar tasarısının yerini alan bu düzenleme kadını hangi yaşta olursa olsun çeşitli biçimlerde istismara açık hale getiriyor. Bu sorun, yasanın sadece kadını istismarcısıyla evlenmeye zorlayan töreye bir kılıf olmasıyla ya da küçük yaşta evliliklere yol açmasıyla değil, aynı zamanda hangi yaşta olursa olsun kadının iradesini, nikah anında orada bulunmasını gerektirmeyerek de ipotek altına alıyor. 

Medeni yasa kadınlar için bir tür eşitlik belgesidir. Evlilik anlaşmasından, miras dağılımına, boşanma sürecinden velayet ve vesayet kurallarına kadar günlük hayattaki birçok sorunun çözümünü içerir. Müftülere nikah yetkisi verilmesiyle öne çıkan bu tasarının gündeme getirilmesi medeni kanunun esasını değiştirmeyen basit bir ritüel sayılamaz bu yüzden.

Kadınlar açısından yeni bir iradesizleştirme, mülksüzleştirme hamlesiyle karşı karşıyayız. Toplumun bütünü içinse bu yasanın anlamı siyasi iktidarın ömrü biraz daha uzasın diye şimdiye dek dinselleştirme-muhafazakarlaştırma adına yapılanların medeni hukuk düzleminde bir devamıdır. Ortaya çıkacak olan ikili hukuk durumu birbirine karşı kutuplaşmış paralel mahallelerin kalıcılaştırılması, ya da seçmenin dini duygularının ajite edilmesi bakımından uyanıkçadır. Ama her zamanki gibi bütünlüğü bozucu, toplumsal yaşamın ilkelerini tahrip edicidir. 
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...