10 Temmuz 2017 01:00

Grev hakkı ve toplumsal barış

Grev hakkı ve toplumsal barış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Adalet yürüyüşçüleri 42 binlik kişilik bir kortejle İstanbul’a girdiğinde, kortejde farklı sendikalara mensup çok sayıda işçi de vardı.  İşçiler, belirledikleri taleplerle özellikle son etapta yürüyüşe katılmışlar ve bu katılım sendika temsilcileriyle sınırlı kalmamıştı. Ayrıca birçok işçi örgütü, yapılacak olan mitinge de katılacaklarını açıklamışlardı. İşçiler; iş cinayetlerine, taşeron çalıştırmaya, kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılmasına ve grev yasaklarına karşı adalet talep ediyordu.

Gerek sendikal hak ve özgürlükler gerekse tam gün süreli, güvenli ve güvenceli çalışma işçilerin kazanılmış haklarıdır. Dolayısıyla adalet taleplerini de bu bütünsellik içinde değerlendirmek ve birinin diğerinden daha az veya daha çok önemli olmadığının altını çizmek gerekir.

Bununla beraber grev hakkı ise doğası gereği diğerlerinden biraz farklı. Sendikal hakların bölünmez bir unsuru olmanın yanı sıra kazanılmış diğer hakların korunabilmesi için de etkili bir mücadele aracı. Güvence altına alınması halinde diğer hakları da koruyucu bir işlevi/ potansiyeli var. Dolayısıyla grev yasaklarına karşı adalet istemek, aslında sınıfın kazanılmış tüm haklarını ilgilendiren bir talep.

Türkiye çalışma mevzuatı grev hakkını sınırlandıran pekçok düzenlemeyle dolu. Dahası bu engellemeleri “grev ertelemesi” hükmüyle de taçlandırmış durumda. Özünde bir yasaklamayı ifade eden bu “erteleme” hükmü, Bakanlar Kurulu’nun dilediği her grevi henüz başlamadan durdurabilme gücünü ifade ediyor.

Böylesi bir mevzuatın grev hakkı için gerçek anlamda adalet sağlayamayacağı çok açık. Ancak yaşanan gelişmeler, güvence altına alınmış olan sınırlı alanın bile artık ortadan kaldırıldığını gösteriyor. Örneğin grev “ertelemeleri” için gereken biçimsel kurallar bile göz ardı edilirken, engellemelerin kapsamı KHK’yla genişletiliyor. Yargı ise daha önce verdiği kararlarla kolaylıkla çelişebiliyor.

İhtiyaç duyulan toplumsal algının yaratılması için ana akım medya, gerekli akademik desteğin sağlanması için de ana akım literatür seferber ediliyor. “Sınıf mı kaldı ayol” sığlığındaki çalışmalar yanında bu sığlıkta olmayan nicesi de grevin “toplumsal sakıncaları”na odaklanıyor.

Bu bağlamda grevin gerek iş barışı gerekse toplumsal barış bakımından ne kadar da “sakıncalı” olduğu anlatılıyor. Kapitalizmin yarattığı eşitsizlikle ilgilenmeyen pek çok akademisyen, işçilerin buna karşı verdiği mücadeleyi ve bunun araçlarını dert ediniyor. Hem de toplumsal barış adına!

Yeni e dergisi Temmuz sayısını grev dosyasına ayırmış. Dosyanın bütünü aktarılan gözlem, deneyim ve birikimler doğrultusunda çok önemli bir katkı. Bununla beraber sınıf dayanışmasının toplumsal barışa etkilerini değerlendirmek bakımından ise Evrensel Gazetesi Editörü Muzaffer Özkurt’un röportajı özellikle zihin açıcı.

İşçi direnişlerindeki gözlemlerini aktarırken “...O namaz kılıyormuş, diğeri Aleviymiş, Kürtmüş, öteki içki içiyormuş. Kimse kimseye hakikaten karışmıyor. Çünkü birbirini tenkit etmek, farklılıkların üstüne gitmek, bir kesimi öne çıkarmak direnişi böler. Herkes temel talepler üzerinde, işçi oluşları ve direniyor oldukları gerçeğinde birleşiyor” diyor.

Yani herkesin diğerini olduğu gibi kabul ettiği, ötekileştirmediği, kimliklerin, yaşam tarzlarının, inançların sorgulanmadığı ve hiç kimsenin de inancı ya da kimliğiyle kazanılmış hakkı arasında seçim yapmak zorunda kalmadığı bir tablodan söz ediyor.

Böylesi bir tablo toplumsal barış için değil, olsa olsa kapitalist çıkarlar için sakıncalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...