30 Haziran 2017 01:00

Kuşa değil sünnete bak!

Kuşa değil sünnete bak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş


Bakan Nabi Avcı’ya göre Efes harabelerinin ortasında sünnet düğünü yapılmamış. Ama ören yerlerinde zaman zaman kamu kuruluşları ve turizm meslek kuruluşlarının “kruvaziyer” misafir ağırlaması, konserler dinletiler düzenlemesi yönetmeliklere uygunmuş. Yine de bir işgüzar kamu görevlisi çıkıp böyle bir şey yapmışsa diye araştırmalar sürüyormuş!

Avcı, giydirilmiş masa ve sandalyelerin görüntüsü basına yansıyıp tepkiler arttığında söyledi bunu. Ve bildiğimiz refleks geldi: yönetmelikleri aşırı yorumlayan işgüzar görevli aranmaya başladı. Aslında, “biz 2010’dan beri müze ve ören yerleri yönetmeliği/yasasında yaptığımız değişiklikle Efes gibi daha birçok ören yerinde sünnetmiş, düğünmüş her türlü etkinliğin yolunu açtık” dese daha anlamlı olurdu. 

2010’da dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay gişelerin ihaleye açılmasını müzecilikte modernizasyonu gerçekleştirmek adına hararetle savunuyordu. O zaman sadece Efes değil Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi ve Harem Dairesi, Aspendos, Troia, Assos, Knidos ören yerleri gibi bir dizi tarihi bölgenin gişeleri, gelir getirecek her türlü işletmeyi kurabilme hakkı da verilerek özel kişilere sunuldu. 

Bakan’ın harabelerin arasında aradığı işgüzar da esasen Ankara’da müze ve ören yerlerinin özelleştirilmesinin yolunu açan kendi Hükümeti ve partisiydi. 

Bu yönetmelik/yasa gündeme geldiğinde, sonuçları elbette öngörülmüş; siyasi partiler, meslek kuruluşları; tarihi varlıkların geleceğinin karartılacağına dikkat çekerek uyarılarda bulunmuştu. Lakin elbette onların ufuklarında da Efes’te bir sünnet düğünü tertip edilebileceği yoktu henüz! 

O sıralarda ardı ardına çıkarılan 2-B yasası ile ormanlık vasfını yitirmiş araziler imara açıldı; iş yasası değiştirilerek hafta sonu tatili işverenin keyfine bağlandı; bugün zeytinlik arazilerin başına gelecekleri haber veren tarım ve maden yasasında değişiklikler yapıldı. Şimdi işte bu kolektif işgüzarlığın, havsalanın almayacağı tuhaf sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. 

Anadolu’nun bizden yüzlerce yıl önce yaşamış sakinlerinden kalanlar ile geçmiş kuşakların hem bir gelenek hem de yasal mevzuat haline getirdiği ortak alanların kullanım kuralları AKP Hükümeti döneminde çiğnendi; açıkçası halkın ortak mirası ve zenginlikleri satılığa çıkarıldı. Ağızlarından yerli ve milli lafını düşürmeyen Hükümet mensupları, ayrıcalıklara kılıf haline getirilen ihaleler yoluyla kendilerine yakın özel şahısları zengin ettiler. Doğrusu hiç de milli bir kaygı değildi bu. 

Mehmet Aksoy’un heykelini ucube bularak yıktıran bir zihniyetin kurguladığı, bu adaletsiz, “hep bana ve yandaşa” esaslı bölüşüm sisteminden türeyen kültür, ören yerinde sünnet düğünü yapmak gibi ucubeliklere zemin oluşturuyor. Halk bu kültürün semptomlarıyla teker teker uğraşırken büyük resimde, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçiyor. Ama bu yetmiyor; ören yerinde sandalye-masa giydiren işgüzar ruh “bir, iki daha fazla Efes” yapabileceği bir kültürel iktidar talep ediyor.

Adalet talebinin sadece hukuki bir karşılığı yok. Aynı zamanda ortak mirasın, zenginliklerin, kazanılmış hakların çarçur edilmesine; birikmiş değerlerin halkın elinden alınıp özel şahıslara devredilmesine karşı da yükseltilmesi gereken bir talep bu.

İşsizlik artar, yoksulluk yaygınlaşır, cehalet tavan yaparken halkın dikkatini yollar ve köprülerle çelmeye çalışanların işaret ettiği yerli ve milli kuşun parlak kanatlarının arkasındaki talan ve yıkım politikaları her gün biraz daha görünür hale geliyor. Öyleyse  “kuşa bak”tırılarak uyutmanın, gerçekleri uzun süre gizlemenin de bir sınırı var. Adalet yürüyüşçülerini “biz bu yolları teröristler geçsin diye değil millet için yaptık” diyerek kriminalize eden Gümrük ve Ticaret Bakanının hezeyanı bunun farkında olmasından kaynaklanıyor. Adalet talebinin, bakanın ait olduğu politik evrende; millet ve millet olmayan diye ikiye bölünenleri birleştirme potansiyeli olabilir çünkü. Bu da bakanın yürütücülüğünü yaptığı ticari mevzuata zarar vermez mi? Verir.  

Ama hep böyle oldu zaten. Yetkililer adil olmayan ticareti korurken halk hakkını istemekten vazgeçmedi. Efes kentinin kurulduğu zamanlardan bu yana adalet arayışında insanlar çok yol kat ettiler. Geçtikleri uzun tarih yoluna kuşlar yesin diye ekmek kırığı değil, erdem, hak, hukuk gibi önemli izler ve adil bir gelecek beklentisini bıraktılar. Eninde sonunda kuşa değil, kendi yollarına baktılar.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa