29 Haziran 2017 00:15

'Sol hastalık' kronikleştiğinde..!

'Sol hastalık' kronikleştiğinde..!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Adalet Yürüyüşü”nde ikinci haftanın sonuna gelindi. Yol yarılandı ve yürüyüş, CHP yönetiminin hem güçlendirici katılım çağrıları hem de sınırlayıcı kararlarıyla devam ediyor. Ana güzergâhta yürüyenler bazen binlere ulaşıyor, çeşitli saldırı girişimleriyle yüzyüze kalıyor, ve fakat yol boyunca çeşitli kesimler içinde gördükleri ilgi de giderek artıyor.  

Bu “Yürüyüş” ve baş sloganı “Adalet” kavramı, Türkiye’nin güncel siyasal-sosyal, hukuki ve iktisadi koşullarından, özellikle de burjuva anlamıyla hukuk ve “adalet”in iktidar tarafından ayaklar altına alındığı dönemin özelliklerinden soyutlanarak değerlendirilemez. Hiçbir zaman demokratik bir siyasal yapıya kavuşamamış ülkemizin onmilyonlarca insanı için siyasal demokrasi, özgürlük, hak eşitliği, “inanç ve vicdan serbestisi” gibi talepler güncel olmaya devam ediyor. Bu talepleri dile getirip gerçekleştirilmesi için mücadele yolunu tutanlara karşı vahşi politikalar giderek ağırlaşıyor. Siyasal gericilik ve despotizme, polis devleti politikalarına karşı olanların “nefes alma” olanaklarını ortadan kaldırma ve korkuyla yıldırarak teslim alma politikası yasal dayanaklarla güçlendirilmeye çalışılıyor. Ne hak ne hukukne de burjuva anlamında bir hukuk devleti sözkonusu. “Adalet”, lafzının ötesinde, duvarlarında yazılı olduğu kurumlarda da anlamını yitirmiş durumda. 

Böylesi koşullarda, işçi ve emekçilerin, ilerici aydınların, burjuvaziye kapıkulu olmamış sendikacılarla özgür düşünceli yazar ve gazetecilerin, -günümüz gerçekliği açısından söylenirse- “barış demokrasi ve adelet” talebinde bulunmaları; siyasal-sendikal örgütlenme; düşüncelerini örgütlü şekilde serbestçe dile getirme ve yayma hakkı talebinde bulunmaları, meşru ve kaçınılmazdır.

‘Memleket Manzaraları’yla mücadele biçim ve yöntemleri arasında ilişki kuramayan slogancı-formülasyoncu-koşulcu “solculuk”, sağ gerici parti ve kurumların “kitle desteği”ni ihmal etmeme düşüncesi denli bile kitleler ve talepleriyle ilişkili değildir. Devrimci-sosyalist düşünceye sahip olanlar açısından ayan-beyan olan, baskının her türüne karşı siyasal özgürlükler mücadelesinin koşulsuzluğudur ki, biçim-araç ve yöntem farklılığı dahi bu genel tutuma engel oluşturmaz. 

“Manzara”çarpıcıdır ve yeni “kareler” eklenmektedir: Daha üç gün önce,  Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki çatışmada ölen sözleşmeli er 22 yaşındaki Oğuzhan Küçük‘ün babası “Ben üzülmem buna. Ayıp olmasa güler oynarım. Silahım olsa, şu an 3 el havaya ateş ederim” diye konuştu. Türkiye’de yaşayanların küçümsenemez bir bölümünün içine düşürüldüğü ruh halini işaret eden bir tutumdur bu. Aldatılmış, şoven duygularla zehirlenmiş, çocuğunun neden öldüğünü dahi sorgulamaktan uzak bir kişilik hali. 

Karaman’da Oğuzhan’ın babasının bu sözleri ettiği ve Hakkari İkiyaka Dağları’nda “dev Türk Bayrağı açma” ihtiyacı duyulduğu saatlerde, Hüriyet rotatifleri,Marmaris Otluk Koyu’nda Cumhurbaşkanı için “Üç Hilalli bölge inşa edildiğini” diziyordu. Ve bayramın ilk gününde “Türk Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı”, cebren girilmiş Suriye toprağı El Bab’da askerle namaz kılıp minberden “Türk askerinin görevinin önemi ”üzerine konuştu. Ve, Zekai Aksakallı’nın minbere çıktığı gün, Ankara ve İstanbul’da iktidarın baş sözcüleri, “Adalet Yürüyüşü”nün “boşunalığı” ve “gayrı milli”liği üzerine fetvalar kestiler. CHP’yi “FETÖ ve PKK yönlendiriyor”; “yürüyüş “teröristlere yarıyor”du ve “milli ve yerli değil”di!”Adalet” Bakanı “boşuna yoruluyorlar” diyor, karaparacı işbirlikçilerden bazıları tehditler savuruyor, Bahçeli gibi “çekirdekçi” sözcüler OHAL’in devamını istiyordu. Unutmak olmaz, Star yazarının “yaşayan Hitler” benzetmesi yaptığı D. Perinçek, “Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor”, “hapiste olanların hepsi ya PKK’lı ya da FETÖ’cü, haksızlıklar görmezden gelinebilir” diyordu.

Bunlara daha başkaları da eklenebilir, ama bu kadarı yeterli olmalı. Burjuva iktidarı cehpesinin tüm cephaneliği hareket halindedir. Ülke “kaynamaktadır” ve saflar günden güne daha fazla ayrışmaktadır. Görülen şudur: İktidar gücünü elinde tutan ve ülkeyi günden güne kaos, kargaşa, çatışma ve savaş “atmosferi”ne daha fazla sürükleyenler bu yürüşüşten ve yürüyüşün sloganı “Adalet”ten rahatsızdırlar. Suçluyor, provoke etmeye yönelik ruh halini kışkırtıcı açıklamalarla etkisini azaltmaya, katılımı önlemeye, eylemin kendi “diyalektiği içinde” daha geniş kapsama ve istem çeşitliliğine varmasına takoz koymaya çalışıyorlar. 

Peki bu durumda, baskı ve terörle susturulmak, örgütlü mücadeleleri engellenmek ve etkisizleştirilmek istenenlerin tutumu ne olmalıdır? “İzleyicilik” ve şart koşuculuk, kendi yapabildiklerini de sınırlayan bir tutum ifadesidir, güçten düşürücüdür ve “Sol Çocukluk” bile değildir. “Adalet Yürüyüşü” üzerine sağ-”sol” yan-yön ve içerik tartışması ve yürüyüş “menzili”nin kilometrelere vurulması tutumunun, işçilerin daha iyi ücret ve iş koşulları talepleriyle grev ve direnişlere başvurdukları, Kürt mücadelesine karşı kin ve öfkenin kusulduğu, »kurdurmayız-izin vermeyiz” büyüklenmesiyle meydan okunduğu bir dönemde ne denli doğru, kazandırıcı ve ilerletici olduğu aklın ve mücadele deneyim ve birikiminin ölçeğine vurulduğunda, halıhazırda sürdürülen koşulcu ve izleyici tutumların-mecalsizlik dışı ayakbağlarının problemli ve zarar verici olduğu görülür. “Faşist rejimin adım adım inşa edildiğini” söyleyenlerin,  bulunulan kent-kasaba-işyeri-fabrikalarda “hak hukuk arayışı”na girişmeleri ve bu doğrultuda “devrimci uyanıklık göstermeleri” reformizm falan olmazdı/değildir. 

CHP’nin hataları, hareketin ve eylemin evrimini olduğu gibi bir sistem partisinin iç mücadele ve değişim yasasından muaf olmadığını görmenin engeli haline getirilemez. Süreç, “Düzen içi muhalefet açısından da yeni mecraları zorunlu kılan bir süreçti(r) . …. ‘Yeni rejim’ inşası, ‘eski’yi koruma kaygısındaki CHP merkezini ‘eskisi’ gibi davranamayacak bir noktaya getirmiştir. Sonrası yaşanıp görülecektir. Mücadeleden sözedenlerin önünde ortaya çıkan bir durumu mücadelenin geliştirilip yükseltilmesi için değerlendirmek varken, sorunu CHP gibi sistemin köklü ve önemli bir partisinin “yaptığı hatalar” etrafında darlaştırmak, “akılsız sol tutum” için bile fazlasıyla lükstür. Baskı, yasak ve saldırılara karşı “devrimci demokratik güç birliği”ni büyütmek, başlayan bir eylemin daha geniş istemleri de gündemleştirmede oynayabileceği rolü görmek ve bu doğrultuda daha geniş kesimlerin seferber olması için çaba göstermek, günün ve dönemin getirdiği sorumlulklardandır. İhmal edilemez ve azımsanamaz önemdedir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...