08 Haziran 2017 00:56

Emperyalizm ve Kürtler-1: Ho Amca Kürt olsaydı!

Emperyalizm ve Kürtler-1: Ho Amca Kürt olsaydı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hayır, Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Kürt ulusal hareketi arasında benzerlik ilişkisi kurma gibi bir düşüncemiz yok. Ancak Vietnam’ın Efsanevi Lideri Ho Amca’yı (Ho Çi Min) emperyalizm iş birlikçiliği ile suçlamak da herhalde kimsenin aklına gelmemiştir.

Öyleyse başlayalım.

Eğer Kürt sorunu gibi ülkenin ve bölgenin (Ortadoğu) geleceğinin şekillenmesinde önemli rol oynayan bir siyasal sorunla ilgili konuşuyor ya da yazıyorsanız, söylediğiniz söz siyasal mücadelenin acil talepleri ve ittifaklar sorununa yaklaşımınızı da gösterir.

Sözümüz ulusal soruna yaklaşımlarındaki çarpıklıklar nedeniyle demokrasi mücadelesine ve ittifaklar sorununa da çarpık yaklaşan Sol Haber Portalı ve TKP çevresinedir. Aydemir Güler ve İlker Belek, Suriye-Rojava’daki gelişmeler ekseninde bu çevrenin Kürt sorununa yaklaşımını özetleyen yazılar yazdılar. 

Aydemir Güler, 10 Mayıs tarihli ‘Kürt Ufku’ yazısında Kürtlerin IŞİD’e karşı ABD’nin başını çektiği koalisyon ile iş birliği yapmasını ve Rakka operasyonu öncesinde ABD’den ağır silahlar almasını “Kürt ulusal özgürlükçülüğü ve ulusal kurtuluşçuluğu Rojava’da bitmiştir” biçiminde değerlendirmektedir. Bu tespitin ardından da “Madem ki Kürt ulusalcılığı Amerikan üssüne, Rus taktiklerine demir attı, Kürt emekçileri için sosyalizm zamanıdır” çağrısını yapıyor yazarımız!

Malum, emperyalizm tarafından ayak basılmadık toprak parçasının olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Coğrafyası yüz yıl önce emperyalistler tarafından dörde bölünen Kürtler, bu parçaların birinde -Suriye’de- emperyalistler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesinin yarattığı uygun koşulları kullanarak Rojava’da kendi kanton yönetimlerini kurdular. Suriye’deki savaşın IŞİD gibi ‘özel’ bir sorun yaratması -ki bu sorunun ortaya çıkmasında emperyalistlerin müdahale politikasının rolü tartışılamazdır- başını ABD ve Rusya’nın çektiği iki kampın IŞİD’e karşı mücadele sürecinde Kürtlerle iş birliği yapmasının önünü açtı. Sonra ABD’den ağır silahlar alan başını PYD/YPG’nin çektiği Demokratik Suriye Güçleri, Rakka operasyonuna başladı. Bu güçlerin Rakka’nın ardından Rusya ile İdlib’deki çetelere karşı ortak operasyon hazırlığı olduğu da biliniyor.

Birinci olarak eğer, emperyalistler arasında kamplaşma ve paylaşım mücadelesinin sürdüğü bir coğrafyada ulusal karakterli bir hareketten, ezilen bir ulusun kendi kaderini tayin etme mücadelesinden söz ediyorsak bu mücadelenin açmazlarının, çarpıklıklarının olması kaçınılmazdır. Tam yüzyıl önce  “Emperyalizm koşullarında, yalnızca ulusların kendi kaderini tayin hakkı değil, siyasi demokrasinin bütün temel talepleri ancak kısmen uygulanabilir, üstelik çarpıtılmış ve istisnai olarak” diyen, Lenin’den başkası değildi. 

Evet, ABD Kürtlerle iş birliğini kendi bölgesel çıkarları için kullanmak istiyor. Ve elbette Rusya da.

Peki, Kürtler ne yapıyor? Mesela ABD’den aldıkları silahları kimlere karşı kullanıyor? Ezilen başka halklara karşı mı, yoksa IŞİD’e karşı mı? Yine Rusya ile iş birliğini de IŞİD ve diğer çetelere karşı yapmıyorlar mı? Ve ayrıca 2012’den beri başını Nusra’nın çektiği cihatçı çeteler ve IŞİD, Kürtleri en büyük düşmanları olarak görüp her fırsatta Kürtlere saldırıyorken bunlara karşı savaşmanın Kürt ulusal mücadelesi bakımından bir anlamı yok mu?

Tamam, emperyalistler arasındaki çelişkileri kullanarak ilerlemeye çalışmanın çarpıklıkları da var, sınırlılıkları da. Fakat bu durum Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme meselesinin demokratik karakterli bir mesele olduğu gerçeğini değiştirir mi? Bunun da ötesinde mesela Kürtlerin bu mücadelesi, Türkiye’deki iktidar (Ve en büyük ortağı S. Arabistan) gibi bölgesel gericiliğin merkezi durumundaki bir rejimi en fazla sıkıştıran mesele haline gelmişse, bu durumun işçi sınıfı ve ezilen halkların mücadelesi bakımından hiçbir değeri yok mu? 

Emperyalizm koşullarında sosyalistlerin ulusal soruna karşı yaklaşımında iki temel tutumdan  söz edilebilir. 

Birincisi tutum, emperyalizmin varlığı koşullarında ulusal sorunun demokrasi mücadelesinin bir alanı/sorunu olmaktan çıktığı yaklaşımıdır. Aydemir Güler, “ABD emperyalizmi ile iş birliği yaptığı için “Kürt ulusal kurtuluşçuluğu Rojava’da bitmiştir” diyor. Yazılarında Lenin’den çokça alıntı yapmayı seven arkadaşlarımıza yine Lenin’in 1916’da “Sosyalist Devrim ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” üzerine yazdığı tezleri hatırlatarak yanıt verelim. “Ulusal kurtuluş mücadelesinin, belirli koşullar altında, başka bir ‘büyük’ güç tarafından kendi emperyalist amaçları için kullanılabilmesi gerçeği de, sosyal demokrasiyi ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımaktan alıkoyamaz.” diyor Lenin. (*)

İkinci tutum, temelleri Lenin tarafından ortaya konan yaklaşımdır. Bu yaklaşım, sosyalistlerin emperyalizm koşullarında ancak kısmi olarak ve çarpıtılmış biçimde uygulanabilir olmasına rağmen ulusların kendi kaderini tayin hakkını siyasi demokrasi mücadelesinin bir alanı olarak görmeleri ve bu hakkın en tutarlı savunucuları olmalarıdır. Çünkü ancak böylesi bir tutum ezilen ulus emekçilerinin emperyalizm ve burjuva gericiliğin bu sorun karşısındaki ikiyüzlülüğünü görmelerini sağlayabilir. Dahası ulusal mesele karşısında ancak böylesi bir tutum ezilen ulus işçi-emekçilerini kazanmanın ve onlarla birlikte mücadelenin yolunu açabilir. Yani TKP’li dostlarımızın sandıklarının aksine, bugün sosyalistlerin Rojava’daki Kürt mücadelesini desteklemeleri emperyalizm ve gericiliği güçlendirmez.

“Kürt emekçileri için sosyalizm zamanıdır” diyor, Aydemir Güler. Kuşkusuz güzel bir temenni bu. Ama sanırsınız sosyalist devrim için her şey hazır da illa birileri önce ulusal sorun diye tutturuyor. Lenin, lafı hiç dolandırmadan Aydemir Güler gibi sorunu sosyalizmin kuruluşuna erteleyenleri boş boğazlıkla eleştiriyor ve dahası bu tutumu “ezen ulus sosyalistlerinin ikiyüzlülüğü” olarak tanımlıyor. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, sosyalistler ulusal sorun gibi siyasal demokrasinin sorunlarını/taleplerini sosyalist mücadele önünde engel olarak görmezler, aksine bu talep ve mücadeleleri sosyalizm mücadelesin bir alanı/dayanağı olarak görürler.

Ho Amca ve Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan başlamıştık. Vietnamlıların ulusal kurtuluş için destansı bir direniş ortaya koydukları herkesin teslim ettiği bir gerçektir. Peki, ya Ho Amca’nın daha sonra en büyük düşmanı olan ABD’den silah yardımı aldığını söylersek, acaba Ho Amca’yı emperyalizm iş birlikçisi mi ilan edeceksiniz? Sadece bu da değil. Ho Amca, 1942’de Çin’de Çan Kay Şek hükümetince tutuklanır. Ancak Çin’i kendini serbest bırakmaya ikna ederek “Ortak düşman Japonya’ya karşı savaşmaya söz verir (Zaten öyle yapacaktır) ve bunun karşılığında milliyetçi Çin’den yüklü bir maddi destek alır.” Sonra “Japon işgalci faşizmine karşı ABD’yle görüşme yapar; ordusu için Fransızlara karşı kullanılmamak kaydıyla, ABD’den silah yardımı alır.” Ve ayrıca “Japon işgalcilerin elinde darmaduman olmuş Fransızlara görüşme çağrısı yapar; Japon işgalcilere karşı birleşik mücadele için onları müzakere masasına davet eder.” (**) Üstelik Vietnam’daki ulusal kurtuluş mücadelesinin bu mücadele için büyük bir dayanak oluşturan sosyalist bir kampın varlığı koşullarında verildiğini hatırlatmaya gerek var mı, bilmiyoruz!

Hani insanın aklına şu soru takılmıyor değil. İşçi sınıfının ve ezilen halkların dünyada çok az lidere gösterdikleri bir sevgi ve saygı ile andıkları Ho Amca Kürt olsaydı, TKP’li dostlarımız acaba bu kez onun için neler söylerlerdi?

(*) Lenin, Sosyalist Devrim ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (Tezler), Marksizm ve Ulusal Sorun, Evrensel Basım Yayın-2013

(**) Doç.Dr Ulaş Başar Gezgin, Ho Amca’nın gözaltında kaybedilmesi (Ho Amca ile ilgili yazı dizisi) 10 Mayıs tarihli Evrensel gazetesi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa