17 Mayıs 2017 01:00

Havı tersine tarayarak tarih yazmak

Havı tersine tarayarak tarih yazmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mustafa Armağan’ın TVNet’teki programında, Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan ve annesi Zübeyde Hanım hakkında ortaya atılan iddialar haklı bir infial yarattıktan sonra, programın, resmi tarih yazımının gizlediği gerçeklerin güya artık sırrına ermiş de derin bir kazı çalışması sonucunda yıldızını kendileri söndürmüş edasındaki konuşmacıları, kamuoyunun yoğun tepkisi üzerine adli kovuşturmanın konusu haline geldiler. Programın Sunucusu Mustafa Armağan yıllardır Albayrak Holding bünyesinde çıkarılan Derin Tarih dergisinin editörü. Büyük ölçüde, akıl sağlığının yerinde olmadığına dair Rıza Nur’un 1930’lu yıllarda yazıp 1960’tan önce yayımlanmaması kaydıyla buzluğa kaldırdığı, bir kısmına google taramasıyla ulaşılabilecek sayıklamaları bu derginin ve programın beslendiği başlıca kaynaklardan biri haline geldi. Rıza Nur saçmaları zaten başka mahfillerde de değişik vesilelerle alıntılanıp duruluyor. 

Rıza Nur meselesi bir kenarda dursun. Resmi tarih mitini yıkma iddiasıyla yayın hayatına başlayan Derin Tarih dergisi, “Kazım Karabekir: 19 Nisan 1919’da Samsun’a çıktım” gibi bir sansasyonel başlıkla çıkan ilk sayısından itibaren cumhuriyet tarihine ilişkin güya “resmi tarih tabuları”nı yıkan bir misyon üstlenmişti. Bir sayısında Atatürk’ün 23 Nisan’ı çocuklara armağan etmediğini; bir başka sayısında Bursa Nutku’nun darbelerin tetikçisi olduğunu; bir diğerinde de harf devriminin yol açtığı kültürel kopukluğu tartışıyordu. Resmi tarih ne söylüyorsa dergi sanki tersini söylemekle mükellefti. Ve böylece de Osmanlı geçmiş ile kendi bünyesi arasında bir süreklilik kurma arayışındaki AKP’nin çok ihtiyaç duyar göründüğü tarih yazımını, eski tarihin söküklerinden yeniden örmeye çalışıyordu. 

Her şeyin tersini söyleyerek tarihi yeniden yazma işinin esin kaynağı, AKP kadrolarının pek çok vesileyle referans aldığı Necip Fazıl Kısakürek’tir. Onun “Havı tersine taramak” diye tarif ettiği bu türden bir tarih yazma işinin, geçmişteki olguların birbiriyle ilişkisine mantıklı bir açıklama getirerek bunların anlamlı bir bağlam içinde sıralanmasından sonuç çıkarmakla ilgisi yoktur. Tersine kendisine tarihçi etiketi takanın işi, eldeki tarih yazımının bir dava uğruna ters yüz edilmesinden ibarettir. Bunun, ihmal edilen emekçilerin, kadınların, öteki ezilenlerin de tarihe dahil edilerek geçmişe onların hak mücadeleleri gözünden bakmayı esas alan doğru bir tarih yazımıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tersine böyle bir tarih yazımı, galip egemen sınıfların gözünden okunan geçmişin; saray muharebelerinde kaybetmiş tarafın gözünden tarihi yeniden düzenleyebilmek adına olguları ters yüz etmekten, bulanıklaştırmaktan, onu yeniden anlamlandırmaktan başka bir anlamı yoktur. Necip Fazıl kendi tarih anlayışının ilkelerini İdeolocya Örgüsü adlı kitabında açıklar. Mustafa Armağan da Necip Fazıl’ın tarih anlayışını şöyle yorumlar: “Tarih bir kıymet hükmü tablosudur… Bu dava demiştir (Necip Fazıl) bir yerde, Güneş ceplerimizde kaybedilmişse o ceplerin ağzını dikmek değil, içini dışına çıkarmak, kumaşı ters yüz etmek, halının havını tersine taramak gerekir… Bu yüzden Necip Fazıl’da tarih, akademisyenin yaptığı türden sabırlı ve miyopça bir uzmanlık çalışması olamaz. O bir dava uğruna tarihin başına çömelmiştir… akın kara, karanın ak gösterildiği bir tarihi yeniden ayakları üzerine oturtmak yani davanın gerektirdiği akışa büründürmekle vazifelidir. Necip Fazıl’ın bu operasyon için önerdiği metot oldukça şaşırtıcıdır: Abdülhamit hakkında söylenen her olumsuz iddiayı tersine çevirdiğimizde doğruyu bulacağızdır.” (Zaman gazetesi, 4 Aralık 2005 Pazar) 

Tarihin, operasyona tabii tutularak “dava” için araçsallaştırılmasını başlıca yayın politikası olarak belirlemiş bir derginin serencamı 15 yıllık yayın hayatının bugün gelinen noktasında, Rıza Nur’un torbasındaki havı eşelemek olmuştur.

Atatürk’ün annesinin, eşinin ve manevi kızının muharebeye sürüldüğü bir düzeydir bu. Kazım Karabekir’in Atatürk’ten 1 ay önce Samsun’a çıktığı iddiasının, bu Samsun’a çıkma durumunun kendisinin, yol açtığı toplumsal ve siyasal sonuçlardan daha anlamlıymış gibi aktarılmasındaki meram, Kurtuluş Savaşı’ndaki “önderlik” meselesini tartışmaya açmaktı. Şimdi gelinen noktada ise bu kadar “ince” bir  kasıt bile gözetilmiyor. Akademik tarihçiliğin aşağılanmasıyla başlayan maceranın sonu, belden aşağı vuruşların, dedikoduculuğun, ben söyledim olduculuğun, mesnetsiz atışçılığın tarih yerine yutturulmaya çalışıldığı bir kahve muhabbetinden fayda sağlama noktasıdır. Havı tersine taramaktan ibaret bir tarih anlayışının mantıksal sonucunun  Rıza Nur külliyatına varması acıklıdır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...