Şehir hastaneleri
Şehir hastaneleri hızla hayatımıza girmeye başladı. Adı fena değil: Şehir. Ya özü?
Arazi devletten yani bedava, kredi için teminat mektupları yani risk yüklenme devletten, işletme süresi 30 yıl, yetmedi ola ki yataklar boş kalırsa yüzde 70 doluluk garantisi yine devletten. Bir de halka dönüp “Kamu özel iş birliği ile hastane inşa ediyoruz” diyorlar. Fikret Başkaya’nın da belirttiği üzere ‘kamu-özel iş birliği’ olarak ivme kazanan yeni özelleştirme evresinde “şirketlere devletin kâr garantisi vermesi bir anlamda kapitalistleri artık maaşa bağlamak” anlamına da gelmektedir.
Bunun son örneğini yeni boğaz köprüsü kamu özel ortaklığı sürecinde görmüş olduk. Artık devlet mi desek hükümet mi desek şirkete müşteri garantisi verilmiş, aynen şehir hastaneleri sürecinde olduğu gibi. Sonuç olarak patron oturduğu yerden, hiç araç geçmese de milyonlarca doları kasasına eklemiş oldu, hem de devletin hazinesinden.
Bu bağlamda gerek Türk Tabipleri Birliği (TTB) gerekse SES sendikası halkı ve sağlık çalışanlarını bilgilendirmeye devam ediyor. Hafta başında TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel hekim buluşmalarının İzmir ayağındaydı. Tükel konuşmasında şöyle diyordu: “Şehir hastaneleri TTB olarak 2010’un başından bu yana üzerinde önemle durduğumuz, izlediğimiz bir süreç. Bu süreçte bizim en çok üzerinde durduğumuz konu, kamudan özele kaynak aktarımı yaşanıyor olması... Yüzde 70 oranında doluluk garantisi veriliyor olması, 30 yıla yayılan borçlanmalar, yıllık kira bedellerinin birkaç yılda temel yatırım bedelini karşılayacak olması, devletin çok yüksek miktarlarda bir kirayı konsorsiyumlara, şirketlere ödeyecek olması gibi hususlar var bu süreçte. Bunlar Sağlık Bakanının da ifade ettiği gibi, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın son evresine karşılık geliyor. Atılan bu adımların özelleştirmeye doğru giden, çok ciddi kaynakları özel şirketlere aktarmaya doğru giden bir süreç olduğunu söyleyebiliriz.”
Şehir hastanelerinde yüzde 70 hasta doluluk oranının devlet tarafından garanti edilmesi hazine zararı ötesinde de riskler taşıyor. Diyelim ki şehir hastanelerine yeterince hasta yatmadı. Bu durumda hekimler iki yönlü baskı altına alınabilecek: İlk baskı Sağlık Bakanlığından gelecek muhtemelen ve hekimlere “Daha fazla hasta yatırın, performansa dayalı maaşınız nedeniyle hem siz kazanın hem patron kazansın” denecek. İkinci ve belki de asıl basınç şehir hastanesi patronlarından gelecek. Onlar da muhtemelen şöyle diyecek: ‘Aman ha, hasta yatırmayın; hem nasıl olsa yataklar boş olsa da devlet hazinesinden bana para ödeniyor, yani çöpsüz üzüm. Üstelik net para, akarı / gideri yok, hasta yatırıp da gider yaratmayın.”
Size tavsiyem sakın ola ‘Bu kadarı da olmaz’ demeyin. Olabilirliğini hissedebilmek için sağlıkta dönüşüm süreci ile birlikte ülkede artan sezaryen ile doğum oranlarına bakmanız yeterli.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et