05 Şubat 2017 00:05

Makedonya’dan bir efsane

Makedonya’dan bir efsane

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kendi halkınca da çok sevilip sayılan ve ülkesi Makedonya’ya kendi adını veren kral Makedon’un üç oğlu vardı. Bu üç oğlundan biri olan Pindos, çok becerikli bir delikanlıydı. Çeşitli spor etkinliklerinde olduğu gibi, hemen hemen bütün sanat dallarından hangisine el atsa, kolayca onun da üstesinden gelebiliyordu. Üstelik çevresindeki insanlara karşı gösterdiği dostça yaklaşımları yüzünden, herkes de onu çok seviyor, sayıyordu...

PİNDOS’U DÖVMEYE KALKTI KARDEŞLERİ...

Pindos’un bunca güzellikler ve yeteneklerle yüklü olması, diğer iki kardeşin kıskançlık duygularını şahlandırdı. Ve şahlanan bu kıskançlık duygusu, bir çeşit kine dönüştü! Bu yüzden de iki kardeş, Pindos’u ortadan kaldırmak üzere aralarında anlaştılar. Haliyle bu anlaşmadan sonra Pindos; kardeşlerinin kendisine karşı olan davranışlarında gittikçe artan bir hoyratlık sezmeye başladı. Hatta Pindos’u sık sık dövmeye yeltendikleri bile oluyordu...

Artık kardeşlerinin hasımca davranışlarından bıkıp usanan bu çok becerikli ve sevecen delikanlı; saraydan gizlice kaçıp kendini kırlara, dağlara attı... Kimsenin kendisini tanımadığı küçük bir yerleşim birimini de yurt edindi. Yaşamsal gereksinimlerini karşılayabilmek için haliyle avcılığa başladı. Bu uğraş, artık Pindos’un iş ve ekmek kapısına da dönüştü...

Bu arada kendisi gibi avlanan diğer avcılarla kısa sürede kaynaşıp dost oldu... Haliyle birlikte sık sık ava çıkmaya başladılar. Ne var ki o yörede bol geyik yaşamasına karşın hiçbir avcı, daha bir tek geyik bile avlayamamıştı o zamana dek! Çünkü o bölgede geyiklerin izini süren avcılar, bir daha geri dönemiyorlardı! Onları avcılardan koruyan bir tanrı var gibiydi... O yüzden “geyik” sözcüğünü anmak bile, onları derinden ürpertiyordu...

AV YARIŞI DÜZENLEDİLER

Pindos avcıların geyik konusundaki korkularını büyük ölçüde yatıştırdı ve hep birlikte bir gün belirleyip o gün at üstünde bir geyik avı yarışı düzenlemeye karar verdiler. Ve anlaştıkları gün gelince de Pindos; arkadaşlarıyla birlikte at üstünde yarışa başladı. Ve bir süre sonra bütün yarışçıları gerilerde bırakıp tek başına atını, geyiklerin ardı sıra dörtnala koşturmaya başladı. Ne var ki izini sürdüğü geyikler, sanki yer yarılıp yok oluyorlardı! Pindos, ne olursa olsun hiç olmazsa bir geyik avlayıp hem adını duyurmak, hem de bu geyik konusundaki gizemi çözmek istiyordu... Daha sonraki günlerin birinde düzenledikleri av yarışı sırasında gene arkadaşlarını gerilerde bırakıp tek başına bir geyiği kovalamaya başladı. Uzun bir koşudan sonra atı yorulunca onu bir ağaca bağladı; yaya olarak geyiğin izini sürmeye başladı. Çok geçmeden nereden geldiğini seçemediği sesli bir uyarıyla irkildi: “Sakın geyiklerime dokunma!” diyordu bu ses. Pindos sağını solunu bakışlarıyla yokladı; birilerini aradı büyük bir tedirginlikle... Bir şey göremeyince de haliyle içini bir korku sarmaya başladı. Bu sesin görünmez, tanrısal bir güçten kaynaklanabileceğini düşündüğü gibi çeşitli olasılıkları da göz ardı etmiyordu... Ertesi gün bütün korkusuna karşın, duyduğu o gizemli ses üzerinde belki yanılmış olabileceğini düşünerek, yeniden atıyla yollara düştü. Bu kez tek başınaydı. Yolu üstünde rastladığı keklik, bıldırcın gibi hayvanlardan birkaçını avlaya avlaya aynı yere geldi. Orada dik bir yamacın olduğunu ve az ötesindeki vadiden de bir ırmak aktığını gördü. İzini sürdüğü geyiklerin oralarda bir yerlere gizlendiğini anladı. Ama yamacı inme yürekliliğini gösteremedi. Tam o anda başını havaya dikmiş ve masallarda duyduğu dev bir yılanın tıslaya tıslaya, kıvrım kıvrım kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü. Korkudan taş kesilecek gibi olduysa da, bütün gücüyle sakin görünmeye çalıştı. Hemen aklına yolda avlayıp beline astığı keklikler geldi. Yavaşça onları kemerinden çekip kendisine doğru gelen yılanın önüne attı... Yılan da iki kekliği ardı ardına yuttu hemen. Ardından havada dik duran başını yere koydu. Pindos’un çevresinde uysal uysal birkaç kez dolandı. Sonra da yerlerde kıvrıla kıvrıla, az ötedeki vadiye doğru sağılıp gitti... Pindos’un kanı birden ısındı yılana. Daha sonraki günlerde de ona avladığı kekliklerden getirdi hep. Aralarındaki dostluk ve sıcaklık giderek arttı. Pindos arada bir onu okşayıp sevmeye bile başladı… Artık yılanın dostları olan geyiklerin izini sürmüyor; yalnızca kuş cinsinden bazı hayvanları avlıyor; avladıklarını da yılanla ve köyündeki yoksul komşularıyla paylaşıyordu. Onun hem avcılıktaki becerikliliği, hem de avladıklarını bölüşme alışkanlığı, haliyle bütün çevrede duyuldu. Üstelik geyikler de artık ondan ürküp kaçmaz oldular. Tam tersine, Pindos ormana geldiğinde onun çevresinde koşuşturup oynaşmaya başladılar. Bu arada genç kızlar da hep onun yolunu izler oldular...

IRMAĞA PİNDOS’UN ADINI VERDİLER...

Gene bir gün Pindos, candan bağlandığı yılanın yaşadığı vadiye gittiğinde, iki kardeşinin kurduğu tuzağa düştü. Kardeşleri acımasızca canına kıyarlarken Pindos, çok keskin bir çığlık attı. Bu sesi duyup tanıyan dev yılan, canhıraş sürünerekten dostunun yanına ulaştı. Pindos’u öldüren iki kardeş, tam oradan sıvışacakları anda da dev yılan onların üstüne zıpladı. Her ikisini de burgaçları arasına alarak boğdu. Sonra da kanlar içindeki dostu Pindos’un başucuna gelip dolam dolam çöreklendi. Bir süre sonra bu manzarayı gören avcı arkadaşları, acı haberi iyi yürekli kral Makedon’a ulaştırdılar...

Pindos’un babası kral Makedon ve anası kraliçe, kısa sürede oğullarının ölüsüne ulaştılar. Pindos’un başucuna çöreklenmiş yılan başını dikmiş, hep çevreyi gözetler gibiydi. Kralla kraliçeyi ve arkalarındaki kalabalığı görünce yavaş yavaş çözüldü. Sessizce sürünerekten, yamacın altındaki ırmağa doğru sağılıp gitti...

Pindos’un ölüsünü kral ailesi ve avcılar, görkemli ateşler üstünde  yaktılar ve küllerini; dostu dev yılanın çekip gittiği ırmağa doğru savurdular… Ondan sonra da oraların halkı bu akarsuya, “Pindos Irmağı” demeye başladı...

Kral Makedon da, oğlu Pindos’la yılan dostunun büyük bir heykelini diktirdi sarayının bahçesine...

***
(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
- Akdenizli Tanrılar (Yaşar Atan 2. Baskı)
- Akdeniz Mitologyasından Efsaneler (Yaşar Atan)
- İnsan Ve Tragedya (André Bonnard-Çev: Yaşar Atan – 2. Baskı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa