28 Kasım 2016 00:45

Grev yasağı

Grev yasağı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Grev hakkı ihlalleri sıkıyönetim ya da OHAL koşullarıyla sınırlı değil. 12 Eylül’den bu yana demokrasimizin olağan hallerinin de alametifarikası mahiyetinde. 

Bununla beraber olağanüstü dönemlerde derinleşen sınıfsal çelişki, böyle zamanlarda işçi haklarının daha görünür düzenleme ve uygulamalarla tahrip edilmesine yol açıyor. Hakları resmi olarak ihlal etmek ve bu ihlalleri yasalaştırmak kolaylaşıyor. 

Bu bağlamda Resmi Gazetede yayınlanan 678 sayılı KHK ile Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nda yer alan “grev ertelemesi” düzenlemesinin kapsamı da genişletildi. 

Bakanlar Kurulu’nun, herhangi bir grevi “genel sağlık veya milli güvenlik” gerekçesiyle durdurabilme yetkisine, bankacılık hizmetleri bakımından “ekonomik veya finansal istikrarı bozma” gerekçesi de eklendi. Şehir içi toplu taşıma hizmetlerindeki grevler ise “sağlık, güvenlik, istikrar” gerekçesi bile aranmaksızın bu yasaklama yetkisine dahil edildi.

Yasaklama diyoruz; çünkü adı “erteleme” olan bu yetki aslında grevi sürekli olarak durduruyor. Erteleme süresinin sonunda işçilerin greve devam etme hakkı yok. Uyuşmazlığın çözülmesi için taraflardan birinin Yüksek Hakem Kurulu’na başvurması gerekiyor. Bu başvurunun yapılmaması halinde ise işveren tarafı için herhangi bir yaptırım bulunmazken, işçi sendikası yetkisini kaybediyor. 

Dolayısıyla “grev ertelemesi” düzenlemesi siyasal iradenin grevi yasaklama gücünü ifade ediyor. KHK ile yapılan eklemeler ise bu gücün arttırılmış olduğunu.

İçinde bulunduğumuz hukuksal atmosferde biraz naif kaçsa da hatırlatmak lazım ki, grev hakkına yönelik kısıtlamalar uluslararası alanda Türkiye’nin en fazla eleştirildiği konular arasında yer alıyor. Bu eleştirilerin başında ise hükümetin grevleri durdurabilme yetkisiyle ilgili düzenlemeler var.

ILO, grev hakkının sadece hayati tehlike oluşturabilecek, kişisel güvenliği ve toplum sağlığını tehdit eden durumlarda kısıtlanabileceğini belirtiyor. Erteleme yetkisinin hükümete ait olmasını da eleştiriyor. Bu kararın, tarafların eşit temsil edildiği bir kurul tarafından alınması konusunda gerekli yasal düzenlemelerin hazırlanması için Türkiye Hükümetine tavsiyede de bulunmuş. 

ILO denetim organlarına göre grev ertelemesi konusunda Türkiye çalışma mevzuatında yer alan düzenlemeler 87 ve 98 sayılı sözleşmelere aykırı. Öte yandan denetim organlarının bu konudaki kararları ise hükümetin iddia ettiğinin aksine bağlayıcı. Nitekim sendikal hak ihlallerine ilişkin davaları hükme bağlarken AİHM de -Türkiye’nin mahkum edildiği pek çok dava da dahil olmak üzere- bu kararlara atıfta bulunuyor.

Dolayısıyla 678 sayılı KHK ile hukuka aykırılığı yıllarca ve defalarca tescil edilmiş bir düzenlemenin daha da kapsamlı hale getirilmesi söz konusu. Üstelik mesele bu defa ‘ulusal mevzuatın uluslararası hukuka uygunluğu ve hükümetin bu konudaki yükümlülükleri’ tartışmasının da ötesinde. Yapılan düzenlemenin özü doğrudan Anayasaya aykırı.

Şöyle ki;bankacılık ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde grevin yasaklanamayacağı konusunda Anayasa Mahkemesi’nin kararı var. Gerekçesi ise bu yasağın; toplumun tümünü ilgilendiren nitelikte kamusal çıkarlar içermemesi, demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmaması ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğu. 

Hal böyleyken, “grev ertelemesi” başlığı altında düzenlenen fiili yasak hükmünün genişletilmesiyle Anayasa Mahkemesinin verdiği bu karar etkisiz hale getiriliyor.  

Ancak Anayasa Mahkemesi’nin kendi verdiği kararı etkisiz hale getiren bu hükmü denetleme yetkisi yok. Çünkü OHAL var.

Dolayısıyla grev hakkı konusundaki bu düzenleme, OHAL rejiminin sınıfsal niteliği kadar KHK’lerin Anayasaya uygunluğu tartışmaları bakımından da oldukça ufuk açıcı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa