09 Ekim 2016 00:51

Odisseus, Fayakların ülkesinde

Odisseus, Fayakların ülkesinde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunanistanlı kent krallarından Odisseus; katıldığı Troya savaşından yılar sonra ülkesine dönerken, mola verdiği bir adada, tek gözlü canavar Polifemos’un gözünü kör etti. Bunun üzerine Polifemos’un babası ve denizler tanrısı Poseydon da; saldığı azgın fırtınalarla onun bütün gemilerini batırdı ve onu savaş nedir bilmeyen Fayakların cennet adasındaki bir sahile savurup attı!.. 

O anda orada arkadaşlarıyla çamaşır yıkayan Fayakların güzel prensesi Nausikaa, hiç tanımadığı bu yabancıyı giydirip kuşattı ve saraylarına buyur etti... 

Fayakların kralı Alkinoos ve yanındakiler; bir yandan büyük bir sevecenlikle karşıladıkları konukları yorgun Odisseus’u, o akşamki yemek sırasında onun anlattıklarını cankulağıyla dinliyorlardı:

HEP PARAYI DÜŞÜNÜYORSUZ!..
Bir adada karşılaştığımız rüzgârlar tanrısı, ilkin bize çok iyi davrandı,” diye bir serüvenini anlatmaya başladı Odisseus. “Ne var ki yoldaşlarımın onun dediklerine uymaması yüzünden, ‘İşiniz gücünüz altın, ziynet sizin!’ deyip bizi kovdu... Artık denizlerin ve tanrıların öfkesiyle başbaşa kaldık yeniden!..” 

Odisseus, biraz soluklandıktan sonra; “Tam altı gün altı gece aralıksız yol aldık. Yedinci günün sabahında, Laystrigonlar denen bir halkın adasına ulaştık,” diye sürdürdü öyküsünü. “Arkadaşlar gemilerinin palamarlarını oradaki  kocaman kayalara bağladılar. Ben haliyle,.‘Burada insan olarak kimler yaşıyor acaba?’ diye düşünmeye başladım. Ta uzaklarda tüten bir duman çekti ilgimi birden. Arkadaşlarımın yanına gidip onlardan üçünü yolladım oraya... “Burada yeniden  soluklandı Odisseus. “Sonradan onların anlattılarına göre,” diye yeniden başladı öyküsüne. “Evet,arkadaşlarım dumanın olduğu yere vardıklarında, bir çeşme çıkmış önlerine. 

YOLDAŞIMI PARÇALAYIP YEDİ!
Orada testisini dolduran bir kıza; ‘Bu adanın kralı kimdir, nerede oturur acaba?’ diye sormuşlar... Kız biraz ötedeki kocaman bir konağı göstermiş. Arkadaşlarım da konağa gittiklerinde; insan azmanı kraliçe, sevecenlikle içeri buyur etmiş onları ve bir divana oturtmuş. Çok geçmeden çıkagelen azman kral da, üç arkadaşımı birsüre süzmüş. Sonra da gözünü kestirdiği birini parçalayıp kendine güzel bir yemek hazırlatmaya başlamış!.. Diğer iki arkadaşım bir yolunu bulup kaçabilmiş! 

İşte bu iki arkadaş, soluk soluğa yanımıza geldiler. Ama kralın adamları, bütün adayı sarsan çığlıklarla halkı yardıma çağırıyolardı. Sırf kaçıp canını kurtaran o iki arkadaşımı yakalatmak için!.. Evlerinden fırlayan dev yapılı azman insanlar, koşa koşa sahile gelip gemilerimizi taşa tuttular! Canhıraş kürek çekerekten uzaklaşmaya başladık. Ne var ki pekçok arkadaşımız, yamyam Laystrigonların fırlattığı kayalar yüzünden yaşamlarını yitirdiler!.. Yitirdiğimiz o yoldaşlarımızın acısı oturmuştu içimize... 

ORASI TANRIÇA KİRKE’NİN ADASIYDI
Artık habire kürek çeke çeke, adının Ayaye olduğunu öğrendiğimiz bir adaya sığındık. İnsan sesli ürkünç tanrıça Kirke otururmuş orada! Tanrıça Kirke, biz ölümlüleri ısıtan güneş tanrısı Helyos’un kızıymış. Tabii bunları sonradan öğrendim. İşte o adada karaya çıkar çıkmaz, tam iki gün iki gece aralıksız uyuduk... Öylesine yorulup bitkinleşmişiz onca acılı serüvenlerden sonra!..

Üçüncü gün şafak tanrıçası Eos; yeri göğü her günkü gibi boyarken, hemen kılıcımı kargımı kuşanıp doğruca yüksekçe bir tepeye tırmandım. Hep aynı merak: Acaba o adada insansever, dost olabilecek birileri var mıydı? Ya da denizlerin gizemlerini çözmeye kalkanları çiğ çiğ yiyen canavarlar mı vardı hep orada da? İşte o merakla tırmandığım tepeden ta aşağılardaki ovaya baktım uzun uzun. Çok ötelerde, bir tümsekten dumanlar tüttüğünü gördüm... Tanrıça Kirke’nin topraktan konağıymış orası!.. (Tabii bunu sonradan öğrendim!..)

ONLARI GÖRMEDEN YAPAMAZDIM!
Tepeden inip gemiye dönerken tanrıça Artemis bana çok acımış olacak ki, kocaman bir geyik salıverdi önüme!.. Geyiği avladığım gibi arkadaşlarımın yanına götürdüm... Hepsi de örtülerin altında aç aç yatıyorlardı!.. O gün geyik etiyle kendimize güzel bir şölen düzenledik. Ertesi gün de gene erkenden kaldırdım onları. Haliyle gerekli yiyecek içecek cinsinden birşeyler bulmamız gerekiyordu... Sonra da o dumanı tüten konağa gidip onun neyin nesi olduğunu da öğrenmeliydik. O yüzden arkadaşlarımı iki kümeye ayırdım. Birinin başına önder olarak, becerikli Evrilohos’u koydum. Ötekinin başına da ben geçtim... Kümenin biri sahildeki gemimize gözkulak olacak, ötekisi de o duman tüten eve gidecekti. Aramızda çektiğimiz kurraya göre benim kümedeki arkadaşlar gemiyi bekleyecekti... Kirke’nin konağına giden arkadaşlarımın iki gözü iki çeşmeydi!.. Doğrusu gemiyi bekleyen bizler de kendimizi tutamadık. Öyle ya, onların başlarına çok kötü şeyler de gelebilirdi! - Hani gelmedi de değil!”

Odisseus bütün bunları yeniden yaşıyormuşçasına anlatıp giderken, onu cankulağıyla dinleyen güzel prenses Nausikaa da, elinde olmadan dökülen birkaç damla gözyaşını sildi gizlice... “Bunca acılar çekmiş bu güzel adam, bu cennet adamızda benimle kalır belki de?” diye bir düşünce geçti içinden... 

Güzel Nausikaa’nın yüreğinde birden sepserin yeller esmeye başladı....

O gece erkenden, yıllardır yüzünü bile görmediği ve neredeyse unuttuğu tertemiz bir yatağa yatırdılar savaş yorgunu Odisseus’u... O gece birazını anlattığı serüvenlerinin gerisini, ertesi gün anlatmak üzere...

(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
-. AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar ATAN– Evrensel Yayınları – 2. Baskı)
-  AKDENİZ MİTOLOGYASINDN EFSANELER (Yaşar ATAN – Evrensel Yayınları)
-  İNSAN VE TRAGEDYA (ANDRE BONNARD (Çev. Yaşar ATAN – Evrensel Yayınları. 2. Baskı.)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...