10 Eylül 2016 23:59

Nergis çiçeği ve yankı

Nergis çiçeği ve yankı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dağlarda, bayırlarda yalnız başına gezip tozan, gönlünce ezgiler söyleyen güzeller güzeli bir orman perisiydi Eko...
Bu güzel peri kızı, şerrinden ürktüğü Baştanrı Zeus’un yeryüzündeki bazı kaçamak serüvenlerine birkaç kez yardımcı olmak zorunda kalmıştı... Haliyle Zeus’un karısı tanrıça Hera bunu öğrenince de, öfkeden küplere bindi. Ceza olarak Eko’nun dilini kestirdi hemen! Zavallı perikızı artık ezgiler söyleyemez, kimselerle dertleşemez oldu... Karşısında konuşan birinin yalnızca son sözcüğünü tekrarlayabilen bir çeşit “yankı”ya dönüştü. Zaten “Eko” adı da, “yankı” anlamına geliyordu... Üstelik bu kadarla da kalmadı çilesi güzel Eko’nun: Aşktan yana başının gülmemesi gibi çok ağır bir ceza daha yükledi ona tanrıça Hera!..
EKO, O DELİKANLIYI 
ÇOK SEVDİ...
Gerçekten de güzel Eko; öyle her önüne gelene gönül kapılarını açmazdı hemen. Ama tanrıça Hera’nın çizdiği yazgı yüzünden, bir gün dağlarda geyik izi süren o yakışıklı Narhisos’la karşılaşınca, birden ısınıverdi ona. Ne var ki bu delikanlı; kimselere yüz gönül vermeyen bencil biriydi! Zavallı Eko; ne zaman onun önüne çıkıp biraz yarenlik etmek istese, ötekisi hemen yolunu değiştirip sıvışıyordu! Sabrı taşan peri kızı, bir gün gene onunla karşılaşınca, ellerini tutmak istedi... 
Narhisos gene koşar adım kaçıp kayıplara karıştı! Sevgisine karşılık bulamayan Eko; dilsiz olduğu için de derdini birilerine anlatıp açılamıyordu. Tek başına dağlarda, hep yankıya dönüşen çığlıklar atıyordu. Bu karşılıksız sevgisi yüzünden eriyip giden peri kızına acıyan Baştanrı Zeus, onun aşk yüklü yüreğini hemen göklere ağdırdı... Ama bedeni; bir ses ya da söz duyduğunda, yalnızca son sözcüğü aynen yineleyebilen bir “yankı”ya, “eko”ya dönüştü dünyamızda...
AFRODİT, BENCİL 
NARHİSOS’U CEZALANDIRDI
Ve gene Eko’nun yazgısına çok üzülen aşk tanrıçası Afrodit de, yalnızca kendine âşık bencil Nahkisos’un taşlaşmış yüreğine, kıvılcımlar saçan aşk okları gönderdi. Yüreği harlamaya başlayan Narhisos, dağda bayırda koşuşturmaktan hoşlanmaz oldu artık... Çünkü karşılığı olmayan bir aşkla yanıp tutuşuyordu yüreği durmadan... Üstelik sürekli susuyor; gürül gürül akan pınarlardan içtiği sular da kandırmıyordu onu! 
Bir gün söğütlerin gölgesinde bir pınar ve yanında bir su birikintisi gördü. Görür görmez de pınara saldırdı: Gürül gürül akan sudan içti de içti... Ne var ki içtikçe daha da arttı susuzluğu. Çimenlerin içinde ayna gibi ışıl ışıl parlayan su birikintisine baktı bir ara... Bakar bakmaz da bir görüntü fark etti suyun yüzeyinde. Ve bu görüntüye uzun süredir cehennem ateşleri gibi yanan bir aşkla bağlı olduğunu sezinledi hemen... Artık gözlerini bir türlü ayıramaz oldu sudaki görüntüsünden. Onu yakalayıp kollarına alabilmek için durmadan ellerini suya daldırıp daldırıp çıkarmaya başladı... Görüntüsüne bir şeyler söylüyor; bazen sevniçle coşuyor, bazen de bir yanıt alamadığı için üzülüp susuyordu. Âşık olduğu görüntü de, aynı şeyleri yineliyordu!..
KENDİ KENDİME 
YANIP GİDİYORUM...
Ne var ki çok geçmeden olup bitenlerin bilincine vardı Narhisos: “Tutuşturan da ben, tutuşan da ben... Kendime olan aşkımla yanıp gidiyorum işte!” diye acı acı mırıldandı. Artık sevgili edindiği sudaki görüntüsüne kavuşamayan Narhisos, bu aşkın ateşiyle tutuşup kül olacağını anladı. Bir yandan sudaki görüntüsünden de ayıramıyordu gözlerini... Bütün gücünü toparlayıp, “Elveda!” diye keskin bir çığlık atabildi sudaki görüntüsüne. Bunun üzerine dağlardan bayırlardan “el-ve-da!...” diye inleyen bir yankı geldi kulaklarına. 
Bu yankı, o güzel Eko’nun ona son yanıtıydı…
Aynı sesi duyan Eko’nun arkadaşları da pınara doğru koşuştular hemen. Orada Eko’ya hiç yüz gönül vermemiş Narhisos’un cansız bedeniyle karşılaştılar. Peri kızları, bu bencil delikanlıya acıdılar. Yaktıkları içler acısı ağıtlarla dövündüler. Sonra da onu yakmak için odun, çırpı toplamaya gittiler ormana. 
ONUN KÜLLERİ, NERGİS ÇİÇEĞİNE DÖNÜŞTÜ…
Ne var ki peri kızları kucaklarında odunlarla döndüklerinde, Narhisos’u bulamadılar. Ama onun yattığı yerde; beyaz yapraklı, sarı göbekli bir çiçek gördüler... Bu çiçek de, yanındaki su birikintisindeki görüntüsüne eğilmiş ona bakıyordu hep...
O günden sonra peri kızları, kurumasın diye bu çiçeğe hep göz-kulak oldular. Tohumları olgunlaşınca da, onları toplayıp Narhisos’un külleri niyetine bütün göl, akarsu kıyılarına saçtılar... Sonra da aşk yangınından türeyen bu yeni cins çiçeğe Narhisos adını verdiler. Ve bu ad dilimize “nergis”olarak yerleşti...
İşte ta o günden beri, sarı göbekli bu “nergis” çiçeği; çay, göl, nehir kıyılarında, âşık olduğu sulardaki görüntüsünü salına salına seyrediyordu hep...
***
Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza,
aşağıdaki kitapları öneriyoruz
- AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar ATAN– Evrensel Basım Yayın – 2. Baskı)
- AKDENİZ MİTOLOGYASINDN EFSANELER (Yaşar ATAN – Evrensel Basım Yayın)
-  İNSAN VE TRAGEDYA (ANDRE BONNARD (Çev. Yaşar ATAN – Evrensel Basım Yayın 2. Baskı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...