26 Ağustos 2016 01:00

'Tampon' yaraya merhem olmaz!

'Tampon' yaraya merhem olmaz!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye, Suriye’ye müdahale politikasının ilk dönemlerinden bugüne hep ‘tampon bölge’ oluşturmanın peşinde koştu. Döneme ve koşullara göre bu ‘tampon’un tarifi değişse de, ‘tampon bölge’ hedefi hep Suriye ve Rojava’ya müdahalenin bir dayanağı, bir saldırı üssü yaratmanın olanağı olarak ele alındı. ‘Fırat Kalkanı’ operasyonu, bir hayli revize edilmiş ve çapı-kapsamı oldukça daraltılmış olsa da bir ‘tampon bölge’ oluşturma operasyonu olarak gerçekleşti. Bir hayli revize edilmiş diyoruz, çünkü artık Suriye rejimi (Esad) bir hedef olmaktan çıkmış ve ‘tampon’ Kürt kantonlarının birleşmesini engelleme ile sınırlandırılmıştı.
Açıktır ki ‘Fırat Kalkanı’, adından ve devlet-hükümet yetkililerinden yapılan açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi asıl olarak IŞİD’e karşı değil, Kürtlere kalkan oluşturmayı amaçlayan (PYD/YPG-Demokratik Suriye Güçleri) bir operasyondu. Ve hedefi de açıkça Cerablus’u ele geçirerek “Kürt koridorunu engellemek”, yani Kürt kantonlarının (Kobanê ve Afrin kantonlarının) birleştirilmesinin önüne geçmekti. IŞİD’in çatışmadan Cerablus’u terk etmesi ve bölgeye Türk ordusu destekli el Kaide artığı ÖSO çetelerinin yerleştirilmesiyle bugün için bu operasyonun amacına ulaştığından söz edilebilir. Ancak yine açıklıkla ifade etmek gerekir ki, ‘tampon’,  AKP-Erdoğan iktidarının ülkede ve Bölge’de yaptığı yanlışların açtığı yarayı kapatmaya yetmeyecek ve dahası bu yarayı daha da derinleştirecektir.
Önce Türkiye’nin uzunca bir süredir istediği bu operasyonu bugün neden/nasıl yapabildiğinden başlayalım.
Birinci olarak şu belirtilmelidir: Eğer Bölge (Ortadoğu) gibi yüz yıldır paylaşım savaşlarının devam ettiği bir coğrafya üzerine konuşuyorsanız, dengeler değiştikçe denklemin de yeniden kurulduğunu bilmeniz gerekir. Saddam’ı deviren ve idama götüren bir dönem en büyük destekçisi olan ABD idi. Yani bu coğrafyada hiç kimse başkasının değişmez dostu ya da düşmanı değil. Çünkü Bölge’deki mücadeleye taraf olan bütün güçlerin “dostluk” ve “düşmanlığı”nın sınırlarını kendi çıkarları belirliyor.
İkinci olarak, iki ay önce Türkiye böyle bir operasyona kalkışamazdı. Kalkışsaydı, harekete geçen tanklar daha en baştan Rusya’nın S-300 ve S-400 füzelerinin hedefi haline gelirdi. Öte yandan İran, Türkiye’ye anında karşılık verirdi. Ama bugün dengeler değişti. Rusya ve Suriye rejiminden düşük tonlu eleştiri ve kaygıları dile getiren açıklamalar dışında bir tepki gelmedi. Çünkü Rusya ve İran, Suriye’de Esad’lı geçiş konusunda Türkiye ile anlaştılar. Türkiye’nin Kürt kantonlarının birleşmesini engellemesi ve Kürtleri tehdit etmesi de hesaplarına geliyor. Kürtlerin gücünün sınırlanması, üstelik bunun kendilerine fatura edilmeyecek bir biçimde gerçeklemesi Rusya’nın da, İran’ın da isteyeceği bir şeydir. Böylelikle Suriye’de çözüm sürecinde Kürtlerin ‘Rojava-Kuzey Suriye Federasyonu’ gibi hem rejimi ve hem de destekçilerini zorlayacak bir taleple masaya oturması engellenmiş olacak.
ABD’ye gelince…ABD’nin Kürtlerin dostu olduğunu düşünenler bir kez daha yanıldılar. ABD, ‘Fırat Kalkanı’ operasyonuna destek vererek Kürtlerin kazanımlarının değil, Kürtleri kendi stratejisine bağlamanın peşinde koştuğunu bir kez daha gösterdi. ABD’nin hesabı şudur: İster rejim, isterse Türkiye ve desteklediği güçler tarafından olsun, Kürtlerin sıkıştırılması onların ‘bağımsız’ hareket etme kabiliyetlerini ortadan kaldıracak ve ABD stratejisine daha fazla bağlanmalarını sağlayacak. Tabi, öte yandan da Türkiye ile ortak operasyon aynı zamanda gerilimli bir süreçten sonra Türkiye’nin de ABD stratejisine daha ileriden bağlanması anlamına da geliyor. Yani Pentagon ve Türkiye’ye gelen Biden’ın Türkiye’ye destek açıklamaları, ABD için bir taşla iki kuş vurma stratejisinden başka bir anlam taşımıyor.
PYD-Rojava kantonlarına karşı en başından Türkiye ile işbirliği çizgisinde duran Barzani’nin de operasyonun başladığı gün Ankara’ya davet edilmiş olmasının tesadüf olmadığını da söyleyip geçelim…
Bu operasyon ve olası sonuçları üzerine tartışmaya devam edeceğiz. Ancak şimdiden şunları söylemek gerekir ki, eğer AKP-Erdoğan’ın bugün kendilerinin de söylediği gibi bugün Suriye politikasında büyük bir yanlıştan söz edilecekse, bu yanlışın yarısı desteklenen cihatçı çeteler üzerinden rejimi devirmeye çalışmaktı. Ancak diğer yarısı da ülke içindeki Kürt sorununu demokratik-barışçıl yöntemlerle çözmek yerine başka bir ülkedeki Kürt oluşumunu (Rojava kantonları) tehdit olarak görmekti. Dolayısıyla bu operasyon yanlıştan dönme değil, yanlışta ısrar operasyonudur. Bu nedenle Suriye politikasının açtığı yaralara merhem olmak bir tarafa bu yarayı büyütecektir. Çünkü şu da unutulmamalıdır; Kürtler bugüne başka güçlerin desteğiyle değil; kendi örgütlü mücadeleleri ile geldiler ve bu yüzden hem ABD ve hem de Rusya tarafından muhatap alındılar. Şimdi Kürtlerin bunca mücadele ile yarattıkları demokratik kazanımlarından vazgeçeceklerini düşünenler varsa onlara Kobanê’yi hatırlatmak yeter!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa