25 Haziran 2016 00:54

Haber alma hakkından vazgeçme!

Haber alma hakkından vazgeçme!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Press (2010, yön. Sedat Yılmaz) filminin henüz başlarında bir sahne... Özgür Gündem’in Diyarbakır bürosunda doksanların kayıplar, faili meçhuller ve beyaz Toroslarla dolu ortamında kelle koltukta gazetecilik yapan Faysal ve iş arkadaşı Alişan Foto Güneş’in önünde konuşuyorlar. Kent merkezi eylem sesleriyle yankılanıyor, kepenkler inmiş; sokaklarda tanklar, adım başı polis araçları. OHAL günlerinin normali. Çarşıda açık olan tek tük dükkandan biri Foto Güneş. Alişan, Faysal’ın eleştirilerine rağmen makinasına film almak için dükkana girer, “halkı anlamak zorundayız, adam ekmek derdinde” diyerek. Faysal dışarıda beklerken bir sigara yakar. Bir nefes sonra, ensesine dayanan namlunun ateşlendiğini görürüz. O günlerde Yüksekova’daki devlet-çete ilişkilerini ortaya çıkaracak çok önemli bir haberi takip eden Faysal’a gelen tehdit telefonları vücut bulmuştur. Gazeteci sokak ortasında ensesine sıkılan tek kurşunla, elinde fotoğraf makinasıyla öldürülmüştür. Alişan, Faysal’ın cansız bedeninin başında çaresizce dikilir. Katil koşarak uzaklaşmış,çoktan köşeyi dönmüştür. Yapılacak tek şey vardır: Fotoğraflayarak cinayeti belgelemek. Alişan’ın çektiği fotoğraf ertesi gün “Gazeteciye Kurşun Sıkıldı” başlığıyla Gündem’in manşetindedir. Bir gün önce telefonda Faysal’a tehdit savuran karanlık sesin dediği gerçek olmuştur: “O konunun peşini bırakmazsan, arkadaşların ölüm haberini yapacak.”

Press, 2010 yılında Altın Portakal’da jüri özel ödülüne layık görülmüştü. Özgür Gündem’in nöbetçi yayın yönetmenliği kampanyasına katılanlardan Erol Önderoğlu, Ahmet Nesin ve Prof. Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması üzerine, film sosyal medyada yeniden dolaşımda. Press’in en güçlü taraflarından biri gazeteciliğin karşı duruştan başka bir şey olmadığını tarihsel bağlamında bir kesitle anlatırken, iç tartışmalar ve çelişkileri de görünür kılması. Panzer arkasında sürüklenen bir yaralının haberi ile ilgili tartışmanın işlendiği sahne buna bir örnek. Haberi getiren gazeteci panzer arkasında sürüklenen kişinin gerilla olduğunu söyler. Sonradan bu kişinin köyün meczup çobanı olduğu ortaya çıkar. Hararetli haber toplantısı sonucunda ‘askerler bu kişiyi çoban olarak değil, gerilla sandıkları için sürükledi’ noktasından hareketle, haber ‘gerilla sürüklendi’ diye yazılır. Egemene karşı duruş, onun dayattığını eğip bükme çabası, egemenin kelime haznesini kullanmayı, onun niyetinden hareket etmeyi beraberinde getiriyor, ne yazık ki.  

Bir kaç hafta önce Özgür Gündem editörlerinden Günay Aksoy’a kutuplaşmanın ve savaşın gazeteciliği aşındırması ile ilgili ne düşündüğünü sorduğumda şunları söylemişti: 

“Toplum o kadar çok şeyler yaşadı ki, hala travmaların atlatılıp atlatılamadığını bile bilmiyoruz. Biz bunları nasıl işleyebilirdik, hangi fotoğrafları nasıl kullanabilirdik, haberlerimizi o insanların içini acıtmadan, kendi ilkelerimizi de çiğnemeden ve bir yerlere de hizmet etmeden nasıl yapabilirdik? Bu konuda yetersizliklerimiz oldu. Cizre’de, Silopi’de, Sur’da yaşanan vahşeti verirken kimi ilkelerle çeliştiğimiz, kavramlar konusunda dikkatsizliğimiz olmuştur. Ama Türkiye’de basın ilkelerini en çok dikkate alan özgür basındır, Kürt basınıdır... Türkiye’de gazetecilik öldürülüyor. Medya o kadar çok itaat eder hale geldi ki medyadan söz edemiyorsunuz. Ben onlara gazeteci diyemiyorum. Aynı ilkeleri savunmuyoruz ki. Bir kutuplaşma ve çatışma yaşanıyorsa doğal olarak bu basında da yaşanır. Bu çatışmalı nokta, bizim isteyerek geldiğimiz bir nokta değil. Buna mecbur bırakıldık. Gazeteciliği savunmak zorundayız.”

Gazeteciliği savunmak, özüne sahip çıkmak; bu mecbur bırakılmayı arka plana alıp ilkelerden ödün vermeden ve özneleri incitmeden gerçekleri nasıl anlatabiliriz sorusunu her daim gündemde tutmaktan ve gündelik haber pratiğine içkin hale getirmekten geçiyor. Özgür Gündem işte bu yüzden de değerli. Gündem’le dayanışan, basın özgürlüğü ve haber alma hakkına sahip çıkanlar suçlulaştırılmışsa bu, dayanışma ve gazeteciliği savunma iradesinekast edildiğinin göstergesidir. Bugün baskının da dayanışmanın da tekerrürüne şahidiz. Doksanlarda olduğu gibi bugün de düğümün çözümü okuyucunun, izleyicinin haber alma hakkına sahip çıkmasında saklı. Bunun imkanlarıysa artık çok daha çeşitli. Oxford Üniversitesi’ndeki Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü’nün geçenlerde yayınladığı dijital haber raporunun bu bağlamda düşündürdüklerini bir sonraki yazıya bırakıyorum.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa