04 Haziran 2016 01:00

'Oraya gitmezsen gerçeği göremezsin'

'Oraya gitmezsen gerçeği göremezsin'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Afrika’nın hangi ülkesinden geliyorlar bilmiyoruz ama bir bilinmeze adım attıkları kesin. Bir süredir İstanbul’da yaşayan memleketlileri onları hava alanında karşılıyor. Duvarcılık yaparak ya da sokaklarda saat satarak kazanacakları üç beş kuruş Avrupa’ya gidebilmenin ancak hayaline yetecek. Ama umutları, beklentileri büyük. Havaalanından şehre vardıklarında arka planda devam eden Gezi direnişinin izlerini görüyoruz. Haziran 2013’teyiz. Yeni gelenlerden biri ötekine ‘Burası Amerika’dan sonra en gelişmiş ikinci ülkeymiş’ diyor. Orantısız umudun orantısız güç ile iç içe geçtiği bir sahne bu. Bir süredir İstanbul’da yaşayan memleketlileri ise hem gurbetle hem de maruz kaldığı biber gazıyla yoğrulmuş; gelişmiş ülke yorumuna kayıtsız kalıyor.

Gezi ile ilgili sözleri manalı: ‘Taksim’e gitmezsen burada neler olup bittiğini anlayamazsın. Oraya gitmezsen görmezsin.’
Documentarist İstanbul Belgesel Film Festivali’nin son gününde izlediğimiz Call shop Istanbul, İstanbul’daki göçmenlerin beklenti ve umutlarına olduğu kadar onları hapseden yersizlik ve yurtsuzluk duygusuna kamerayı çevirmiş. Gezi direnişinin yıldönümünde filmin bir karakterinden duyduğumuz ‘Oraya gitmezsen görmezsin’ ifadesi ise, aslında sadece arka planı olduğu bir hikayenin içinden sızıp gelen daimi bir işaret gibi. Bu belgeselde Gezi direnişi sadece fon ama izi sabit: Kurgulanan değil, gördüğündür gerçek. Ne kadar can yakıcı olsa ve umutsuz kılsa da, gerçek arındırır.  

Geçtiğimiz iki hafta, fırsat bulanlar İstanbul Documentarist’de ve Diyarbakır Film Amed’de belgesel filmlerle haşır neşir oldular. Gazete başlıklarında ve sosyal medya tartışmalarında yine neyin gerçek neyin kurmaca olduğunun karıştığı bir haftaydı. Mevlüt Tezel’in ağaç röportajını ya da ZDF çıkartmasını yaşadığımız bir hafta değildi belki ama fetih hezeyanının üzerimizden geçtiği, ciddiyetle yapılan Fatih Sultan Mehmet ve Erdoğan kıyaslamalarının absürtlük sınırlarını zorladığı bir haftadan bahsediyorum. Kamuoyunda tartışılan bir başka konu hakkında T24’teki şu başlık mesela, altımızdan kayıp giden gerçeklik zeminini anlatmaya yetiyor: ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasının gerçekliğini kanıtladığı söylenen belge sahte çıktı.’ Bir belgenin gerçekliğini kanıtlayan belgenin sahte çıkması! Üstelik esas mevzu diploma bile değil.

Documentarist’te gösterilen belgeseller arasında da bugünkü gerçekliğimizden ayrışmayanlaren çok iz bırakanlar oldu. Selim Yıldız’ın Hatırlıyorum belgeseli onlardan biri. Hatırlıyorum, Roboski’de gündelik yaşama odaklanan, cezasız kalan katliamın sonrasında günlük hayatın içine sinmiş endişeyi hassasiyetle belgeleyen ve en önemlisi doğru yerde doğru zamanda olabilmiş, diğer bir deyişle ‘oraya gitmiş, orada görmüş’ bir yönetmenin elinden çıkmış olgun bir belgesel. Daha önce Ankara Film Festivali’nde eser işletme belgesinin olmaması bahanesiyle engellenen Hatırlıyorum Film Amed’den sonra İstanbul’da Documentarist kapsamında gösterildi. Gösterim gününden bir önceki gece Roboski’den yola çıkmış bir grup kaçakçının üzerine bomba yağdığı haberi geldi. Dört yıl önce gerçekleşen, en çok oradakilerin hayatını geri döndürülemez bir şekilde etkileyen Roboski katliamından sonra gündelik yaşama odaklanan Hatırlıyorum’u ikinci katliamın haberiyle eş zamanlı izledik. Oraya gitmeme ve gerçeği görmeme iradesine sıkı sıkı sarılan ana akım medyanın sırt çevirdiği bir gerçekliği hatırlarken onu yeniden yaşadık, yeniden şahit olduk. Documentarist’te Johan van der Keuken yeni yetenek ödülüne layık görülen Selim Yıldız ise ödülünü Pazar günü öldürülen ve geçen sene köyde yaptığı fotoğraf atölyesine birlikte olduğu Vedat Encü ve Yılmaz Encü’ye adadı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa