11 Eylül 2015 01:00

Türk Neonazileri!

Türk Neonazileri!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de Kürtlere, onların temsilcisi parti ve kurumlara yönelik linç girişimleri, kundaklamalar ve cinayetler tıpkı Almanya’da Neonazilerin Türklere, sığınmacılara uyguladığı şiddete benziyor.
Daha üç hafta önce Heidenau’da sığınmacılara yönelik bir yurt, tıpkı HDP binalarına yapıldığı gibi ateşe verilmişti. Neonaziler bununla yetinmemiş kasabaya getirilen bir grup sığınmacıyı topluca linç etmek istemiş, ancak polisin son anda müdahalesiyle engellenmişti.
Bir kaç gündür Türkiye’de olup bitenlerle Almanya’da Neonazi grupların Türkiyelilere, yabancılara yönelik saldırıları arasında muazzam bir benzerlik bulunuyor.
Ne de olsa aynı “tekçi” ulus ideolojisinden besleniyorlar.
“Türken raus”un yerini “Kurden raus” almış...
Kendisinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen herkese yönelik bu şiddet, kundaklama, öldürmeler başka nasıl tanımlanabilir ki...
Her bir olay kendi başına korkunç, tüyler ürpertici yanı var.
Peşmerge kıyafeti giydi diye linç edilen, sonra Atatürk büstü öptürülen Kürt’ün yerine Almanya’da dövüldükten sonra Bismarck’ın büstünün öptürüldüğü bir Türk’ü koyun.
Ne hissederdiniz? Tepkiniz nasıl olurdu?
Ya da telefonda Kürtçe konuştuğu için bıçaklanarak öldürülen 21 yaşındaki Sedat Akbaş’a yapılana ne demeli?
Şimdi bir de Sedat’ın yerine Almanya’da Türkçe konuştuğu için öldürülen Ahmet Şarlak’ı koyun.
19 yaşındaki Şarlak, 9 Ağustos 2002’de Saarland eyaletinin Sulzbach kasabasında halk şenliğinde bir grup Neonazi tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Şarlak’ın Türkçe konuştuğunu duyan Neonaziler, yere izmarit atmasını kavgaya gerekçe yapmıştı.
Olay haklı olarak günlerce kamuoyunda tartışılmıştı.
Türk basını ve kamuoyu cinayete sert tepki göstermiş, Alman kamuoyunda bir grup Neonazi’nin nasıl olur da herkesin gözü önünde bir Türk gencini öldürdüğünü sorgulamıştı.
Peki ya parti binalarının, Kürtlere ait iş yerlerinin ateşe verilmesine ne demeli?
Görüntüler, Hitler faşizmi döneminde, 9 Kasım 1938’deki “Pogrom Gecesi”ni (Kristalnacht) hatırlatıyor. Bir emir üzerine Neonaziler, Yahudilere ait ev ve işyerlerini bir gecede ateşe vermiş, sağ kalanlar toplama kamplarına gönderilmişti.
Elbette Hitler faşizminin barbarlığını, caniliğini, Kristalnacht’ı bugünün Türkiye’sinde olanlarla aynılaştırmak o zaman yapılanları hafifletiyor. Arada farklar var.
Ama, yapanların ruh hali, zihniyeti ve ortaya çıkan görüntüler benzerlikler içeriyor, bu nedene insan paralellik kurmadan edemiyor. Zira fark kadar benzerlikler de var.
Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler bir ev, bir dükkan Neonaziler tarafından ateşe verildiğinde hemen “Solingen”i, Türkiye’dekiler de “Sivas”ı anımsıyorlar haklı olarak.  
Bundan tam 22 yıl önce Almanya’nın Solingen kentinde Genç Ailesi’ne ait üç katlı ev bir grup Neonazi tarafından kundaklanarak üçü çocuk 5 kişi katledilmişti.
Sadece Almanya ve Türkiye’yi değil, dünyayı sarsan bu ırkçı cinayet Almanya’ya göç etmiş Türklere yapılan en alçak, barbar saldırıdır.
Genç Ailesi’nin “tek suçu” Türk olmasıydı.
Şimdi Türk Neonazileri “tek suçları” Kürt olan işçileri, gençleri linç edip öldürüyorlar, dövüp büst öptürüyorlar...
“Tek suçları” Kürt olmak...
En önemlisi de bu cinayetler hiçbir devlet yetkilisi tarafından kınanıp, lanetlenmiyor. Bu konuda biçimsel de olsa Almanya ile Türkiye arasında büyük farklılıklar var. Almanya’da devlet yetkilileri her olaydan sonra açık olarak Neonazilerle aralarına mesafe koyuyorlar. Peki ya Türkiye’de...
Türkiye’de mesafe konulmadığı gibi ırkçı cinayete kurban gidenler genellikle Sedat Akbaş gibi sessizce defnedilirler. Halbuki böyle olmamalı. Irkçı cinayet sıradan bir olay değildir ve her cinayet toplumun ırkçılıkla yüzleşmesine vesile edilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde her ırkçı cinayet sıradan bir olay olarak ele alınmaya devam edecektir.
Türkiye’deki son gelişmeler Süddeutsche’den Luisa Seeling’in yazdığı gibi “Bir kanlı oyunun tekrarı” şeklinde cereyan ediyor. Türkiye halkları bu “filmi” ’90’lı yıllarda görmüştü.
Bu kanlı oyunda “Türk Neonazileri” başrolü oynuyor.
Tıpkı Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de halkın ezici çoğunluğu bu ırkçıların yaptıklarını onaylamıyor. Dolayısıyla olaylar karşısında sessizliğe bürünen Türk halkının sesini yükseltmenin tam zamanı. Ortalık ırkçı azınlığa bırakıldığında bu “başkanlık oyunu”nun çok kanlı olacağı açıktır.
Daha fazla kanın akmaması, barış ve kardeşlik ortamına geri dönülmesi için sessiz çoğunluğun ırkçılığa, nefrete karşı sesini yükseltip sokağa çıkması gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...