Kim kazanacaktı yarışı
Troya savaşına katılan Kral Odisseus, yirmi yıl sonra bir dilenci kılığında sarayına dönebildi... Ama kendisinin Odisseus olduğunu kimseler bilmiyordu. Onun artık öldüğünü düşünen bazı egemenler, karısı mahzun Penelopeya’yla evlenmek için sarayına yerleşmişlerdi. Penelopeya; tezgahta dokuduğu bir kumaşı bitirince, içlerinden biriyle evleneceği sözüyle onları sürekli oyalıyordu. Ama gündüz dokuduğu kumaşı geceleyin çözüyor, ertesi gün yeniden başlıyordu aynı işe. Ne var ki bu hileyi damat adayları anlayınca, bir ok atma yarışı düzenledi Penelopeya.
KRALİÇE BİR OK ATMA YARIŞI DÜZENLEDİ
Elinde bir yayla damat adaylarının yanlarına gidip;“İçinizden kim bu yaydan fırlattığı oku, şurada dizili on iki baltanın arasından geçirirse, onunla evleneceğim,”dedi mahzun mahzun.
Bu konuşmadan sonra dilenci kılığındaki Odisseus ve iki çobanı, sarayın dışına çıktılar. Yaşlı dilenci, gerçek Odisseus olduğunu söyledi sadık çoban dostlarına...
Çobanlar onun Odisseus olduğuna inandıktan sonra, uzun uzun gözyaşları döktüler, birbirleriyle kucaklaştılar...Odisseus birden toparlanıp; “Bakın dostlarım?” diye söze başladı. “Şimdi içeriye girip o azgın sömürgenlerin yanına gideceğiz. Onlar yayı kurup germeye çalışacaklar. Bu işi beceremeyince de bir bahane uydurup bu ok atma yarışını ertelemeye kalkacaklar. Ben de oku baltaların arasından geçirmek istediğimde, onlar bana yayı vermeyecekler. Sen, sadık çobanım Eumayos; o sırada bir yolunu bulup yayla oku getirip bana vereceksin!”
Bunları söyledikten sonra sarayın avlusuna döndü dilenci kılığındaki Odisseus. Onu izleyen çoban yoldaşları da, avlu kapısını arkadan süngüleyip zincirlediler...
DAMAT ADAYLARI EĞLENİYORLARDI...
İçerideki damat adayları şen şakrak yiyip içiyorlar, bir yandan da aralarında usul usul konuşuyorlardı. Bir ara bu adaylardan şımarık Antinoos ayağa kalkıp; “Ey arkadaşlar,” diye bağıraraktan konuşmaya başladı, “madem kraliçemiz böyle bir ok atma yarışı düzenledi; biz de kabul ediyoruz... Ve bu yarışa, şu en son masada oturan Eupeytos arkadaşımızla başlıyoruz. Kendisini buraya çağırıyorum!” dedi ve yerine oturdu. Eupeytos, gönülsüzce ve ağır ağır yürüyerekten gidip masanın üstündeki yayla oku eline aldı... Yayı masanın yanındaki ateşte biraz ısıttı, sonra da onu bütün gücüyle gerip kurmaya çalıştı. Yay kurulmuyor, öylece duruyordu! Yeniden ateş üstünde ısıttığı yayı bir daha kurmaya çalıştı... Utançtan kıpkırmızı kesilen damat adayı Eupeytos, öfkeyle masanın üstüne çarptı yayı! “Yalnız benim değil, hepimizin başına gelenlere vay!” diye ağzından tükürükler saçaraktan konuşmaya başladı: ”Bizimle evlenmeye can atan nice kadın var!.. Yalnız burada değil, her yerde!.. Ne diyecekler bizim için o kadınlar? ‘Tanrıların yakınları olan o soylu adamların hiçbiri, anlı şanlı Odisseus’un yayını kuramadı!’ diyecekler. Soyumuz sopumuzla alay edecekler!..”
Bunları söyledikten sonra doğruca masasına gidip büyük bir öfkeyle oturdu yerine..
Sahanlıktaki koltuğunda olup bitenleri ilgiyle ve gülümseyerekten izleyen kraliçe Penelopeya’nın yüreğinde, aniden rengârenk güvercinler uçuşmaya başladı... O görünmez güvercinler, kanatlarıyla Penelopeya’nın öfkeli yüreğini, okşayıp okşayıp geçerekten serinletiyorlardı. Kendini göstermeyen tanrıça Atena da, öylece gülümseyerekten, alaylı alaylı damat adaylarının şaşkınlıklarını izliyordu ...
YAYI GEREMEYİNCE...
Yayı geremediği için yıkılmışçasına masasında oturan Eupeytos’tan sonra sırası gelen aday, yerinden kalkmadı. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu... Antinoos yeniden ayağa kalktı:“Dostlarım, beni iyi dinleyin!” diye ağır ağır konuşmaya başladı. “Arkadaşımız yayı geremedim diye üzüldü. Ama söyledikleri doğru değil! Bugün tanrıların bayramı olduğunu hepimiz unuttuk! Oysa tanrıların şöleniyle ilgilenmemiz gerekirdi!.. Onlara kurbanlar sunmalıydık. Hata ettik; bizlere gücendiler, sonuç da böyle oldu işte. Bugünkü yarışı burada kesiyoruz. Şimdi tanrıların bayramı için bir şölen düzenleyelim. Yarın da düzenleyeceğimiz bir şölenle ok atma yarışını başlatalım. Bu iş de artık böylece bitsin....”
Bu sözler üzerine bütün adaylar bir “oh be!” çekip rahatladılar... Hemen önlerindeki şarap taslarını ağızlarına diktiler.
TANRILARA BİR ŞÖLEN SUNACAĞIZ...
Antinoos yeniden ayağa kalkıp sarayın hizmetlilerine buyruklar yağdırmaya başladı: “Siz, koyun sığır çobanları, en besli hayvanlarınızı seçip hemen buraya getirin... Saraydaki en eski şarapları da masalara koyun... Tanrılara ve kendimize sunacağımız şölen için her şeyi iyice hazırlayın...”
Bunları duyan Penelopeya, aniden yerinden kalkıp önündeki iskemleyi Antinoos’un kafasına fırlatacakken, tanrıça Atena gizlice iskemleyi tuttu...
Ama bu arada görevliler, damat adaylarının önlerindeki masaları, yiyecek içecekle doldurmaya başladılar... Dilenci kılığındaki Odisseus da büyük bir dinginlik ve sevinç içindeydi... Çok geçmeden yayın bulunduğu masaya doğru gitti.
Artık soylulukları iyice törpülenen arsız damat adaylarını da yakından görmek istiyordu...
****
Bu hafta da, içimizdeki o güneş ve yıldızlar hiç sönmesin, diyoruz...
****
KAÇAK YILDIZ
Yolum üstünde bu sabah
Daha yeni uyanmıştı çiçekler...
Bakışlarından anladım:
Çoğu Akdenizliydi,
Güneşe hasret...
Merhaba dedim, yürekten,
Sevindi hepsi.
Berlin yakınlarında bu sabah,
Bir meydan gördüm gene sisliydi.
Oturdum oralarda bir kahveye...
Ve açtım şiir defterimi...
Ama ürkek mi ürkek,
Bir yıldız gördüm kaçak,
Defterin ilk sayfasında...
O da Akdenizliymiş hani,
Kaçmış bulutlardan...
Beni görünce,
Gülümsedi...
Yaşar ATAN
Evrensel'i Takip Et