19 Temmuz 2015

Hefaystos, kılıç kalkan dövmezdi

Yunanlıların yarı-ölümsüz komutanı Ahilleus; Troya savaşlarının daha başında, savaşın iğrenç bir yağma kavgası olduğunu anladı. O yüzden savaşlara veda deyip çadırına çekildi.
Ne var ki can dostu Patroklos’un Troyalı komutan Hektor’un kılıcıyla devrildiğini görünce, yeri göğü inleten çığlıklar atmaya başladı birden... Ege denizinin dibindeki konağında oturan anası tanrıça Tetis; hemen sahile çıktı. Orada oğlu Ahilleus; gözyaşları döke döke Patroklos’un öldüğünü, artık silahlarının da Troyalıların eline geçtiğini söyledi... “Bana silah bul anacığım, silah!” diye inledi... “Ben Patroklos’un öcünü almadan yaşayamam artık!”
Bir süre susan tanrıça Tetis; “Ne silahı yavrum? Artık silahlara veda diyelim!” dedi usulca...

BAŞKRAL HABİRE SÖMÜRÜYORDU BİZLERİ
Ahilleus da; “Anacığım, Başkral Agamemnon’un o çirkin amacını sezdikten sonra ben, ‘savaşlara veda’ demiştim!” diye kesik kesik konuşmaya başladı. “Savaşın getireceği o ilençli ünden de caymıştım. Artık ülkeme dönecektim. Orada halkımla iç içe olacak, birlikte ürettiklerimizi kardeşçe bölüştürecektim... Çünkü insanlar ürettiklerini bölüşmeyi bilmiyor! İşte o Başkral bozuntusu Agamemnon; hepimizi buraya sözde Troyalı Paris’le kaçan güzel Helena’nın namusunu temizlemek için getirmişti, değil mi? O yüzden nice Troyalı masum yiğitleri kırıp geçirdik! Ama savaş ganimetlerini bölüşmeye gelince, o alçak, aslan payını hep kendi alıyordu! Daha önceleri benim payıma düşmüş güzel Briseis’i bile gelip elimden almış, onurumu beş paralık etmişti! Ben de savaşlara elveda deyip barakama çekilmiştim...”

İNSANLAR, KARDEŞÇE BÖLÜŞMEYİ  BİLMİYORLARDI
“İşte anacığım ben böylesi düşüncelerle kendime bir yön çizmişken, can dostum Patroklos’u, Troyalı Hektor öldürmüş! Sırtındaki benim silahlarımı da alıp kendi kuşanmış! Evet, Hektor’u öldürmeden ya da o beni öldürmeden artık yaşayamam!”
Tanrıça Tetis, bütün bu olacakları daha Ahilleus’u doğurduğu günlerde biliyordu. Kendisi bir tanrıça olmasına karşın, kocası ölümlü bir insan olduğu için, doğurduğu çocuk, yani karşısındaki Ahilleus, yarı-ölümlüydü... Bu güzelim dünyada da insanlar, ürettiklerini kardeşçe bölüşmesini öğrenemedikleri için savaşlar hep sürüp gidecekti. Tanrıça Tetis de, bütün analar gibi, oğlunun ölmesini istemiyordu. O yüzden oğluna, ölümsüzlük ayrıcalığı kazandırmak istedi. Bu amaçla oğlu Ahilleus daha bebekken, ayak topuğundan tutup onu harlak ateşler üstünde tavladı, derisindeki ölümlü hücreleri yok etti!
Ne var ki oğlunu ateş üstünde tavlarken; eliyle tuttuğu sol topuğu ateş görmediği için, ölüme duyarlı tek yer olarak kalmıştı! O yüzden Ahilleus, katılacağı bir savaşta, topuğundan vurulup ölecekti!
Artık tanrıça Tetis’in tek yapabileceği şey; çok güçlü silahlarla onu donatmak, bu yolla da onun o kesin ölümünü biraz öteleyebilmekti! Bu güçlü silahları da, ateşin ve dünya emekçilerinin tanrısı topal Hefaystos dövebilirdi! Ve tanrıça Tetis de, öz oğlu gibi severdi Hefaystos’u!..
Hefaystos ile Tetis’in o derin dostlukları, epeyce eskilere dayanıyordu. Tanrıça Hera; kocası Baştanrı Zeus’un katkısı olmadan Hefaystos’a gebe kalmıştı! Ne var ki Hefaystos topal doğmuştu! Baştanrı Zeus’la karısı Hera, insanlar yüzünden kavgaya tutuştukları bir gün; yeni yetme Hefaystos, aralarına girip onları yatıştırmaya kalktı. Buna çok öfkelenen Zeus da, onu ayağından tuttuğu gibi dünyaya fırlatıp attı! Yıldızlardan yıldızlara savrularaktan düşen Hefaystos, Ege denizine çakılıp sulara gömüldü.

EMEKÇİLERİN TANRISINA GÜVENİYORDU
İşte denizin dibine kan revan içinde gömülen bu çocuğa, orada yaşayan deniz kızı tanrıça Tetis analık etmeye başladı. Çocuğun ayağı zarar gördüğü için haliyle topallaması daha da artmıştı. Tanrıça Tetis; bir sanat öğrensin, öğrendiklerini de insanlara aktarsın diye, yeni yetme tanrı Hefaystos’u, denizin dibindeki demirci işliklerine çırak olarak yerleştirdi... Sonunda Hefaystos; insanların yararına olacak şekilde madenleri örs üstünde çekiçlemeyi öğrenmişti. Ve onun öncülüğünde, el emekçileri de bilinçlenmeye başlamıştı. Bir süre sonra da, tanrıça Atena’yla birlikte, bütün dünya emekçilerinin tanrısı olmuştu topal Hefaystos (*)...

BEN DÖNMEDEN SAKIN SAVAŞA GİRME!
İşte bütün bunları bir anda kafasından geçirdi tanrıça Tetis. Gerçi tanrı Hefaystos, insanın insanı öldürmesine yönelik silah üretimine kesinlikle karşıydı ve üretmiyordu da. Ama bir ana gibi kendisini sevdiği için, oğlunun ölümünü geciktirecek silahlar döverdi belki de...
İşte bu düşüncelerle birden kendini toparlayan tanrıça Tetis; “Bak oğlum,” dedi Ahilleus’a. “Ben şimdi Olimpos’a uçuyorum. Ben gelmeden sakın savaşa katılma!”
Ayağı gümüş halhallı Tetis, birden havalanıp emekçilerin o sevimli tanrısı demirci topal Hefaystos’un işliğine doğru, sessizce süzülüp gitti...

 (*) Bakınız: “AkdenizliTanrılar, YaşarAtan, Evrenselyayınları.“

****
Göçmen topraklarındaki Akdenizli emekçilerin, hiç dinmeyen bir güneş hasreti vardır yüreklerinde...

AL GETİR GÜNEŞİ
Sarı kuşum git,
Dolan da dolan bir güzel,
Dostlar diyarı Akdeniz’i.
Hangisi boşsa o dostlardan,
Habire dolanıyorsa sokaklarda hani
Yada deniz kokan bir limanda,
Bıkmışsa güneşten,
Al getir onu masamıza,
Güneşle bir kanatlarında.
Verelim hakkını bu sabahın:
Biraz gülsün göçmen toprakları,
Bu ışığa hasret Avrupa’nın...

(Yaşar ATAN, 16 Şuat 2013)

Evrensel'i Takip Et