İlos’un ülkesi Troya
Troya savaşına katılıp dönen Yunanistanlı kent kralı Odisseus; karısı kraliçe Penelopeya’ya, savaş serüvenlerini anlatıyordu zaman zaman. Bir gece gene böyle bir yarenlik sırasında güzel Penelopeya; “Bu Troya nasıl bir ülke, kimler kurmuş, bir anlatsana, Oddisseus!” dedi... Odisseus da bu konuda duyduklarını kendince dillendirdi...
TROYA’NIN KURUCUSU BİR KÖYLÜ ÇOCUĞUYDU...
Gerçekten de o eskiçağda dillere destan olduğu gibi, Frigya kralının düzenlediği bir koşu yarışmasında birinciliği; Çanakkale’nin bir köyünden, Tros adlı bir çiftçinin oğlu İlos kazandı... Yarışmanın ödülü de, köle olarak çalışacak “Elli genç kız ve elli delikanlı” dan oluşan bir kümeydi.
Yarışmayı kazananiyi yürekli, sevecen delikanlı İlos; kölelik denen olguyu insanlık onuruna hiç mi hiç yakıştıramadığı için, kendisine sunulan bu ödülü hemen geri çevirdi. Hiç beklemediği böyle bir davranış karşısında çok şaşıran Frigya kralı, sarayın bilicisine başvurdu. Güngörmüş bilicisi bir süre düşündükten sonra; bu ödüle ek olarak,İlos’a kara benekli bir de inek vermesini öğütledi. Hoşgörülü ve sevecen Frigya kralı da bu öneri üzerine birkaç gün düşünüp taşındıktan sonra İlos’u çağırttı ve ona bütün içtenliğiyle; “Bu genç kız ve erkeklerle birlikte, sana bir de inek veriyorum. Yolculuğunuz sırasında bu inek nerede durursa, orayı yurt edinin ve orada gönlünüzce bir ülke oluşturun; kardeş kardeş yaşayın... O toprakların tümünü size bağışlıyorum” dedi.
ÖRNEK BİR ÜLKE OLACAKTI
İlos ve can yoldaşları olarak benimsediği sözde o köle gençler; kara benekli ineğin ardı sıra hemenyol almaya başladılar. Kara benekli inek, akşama doğru yorulup şimdilerde Gaflettepe dediğimiz bir yerde durdu. Bir süre sonra boylu boyunca uzanıp uyuklamaya başladı. İlos ve yoldaşları, orayı ve çevresini hemen yurt edindiler! O güzelim topraklarda, Skamandros nehri ile o zamanlar Smoeyis denen Dümrül çayı akıyordu.
Ve bu akarların ikisi de birer tanrıydı!..
Deniz kıyısındaki bu toprakları ekip biçmeye; oraya evler yollar yapmaya başladı hemen İlos’la yoldaşları. Günden güne daha da güzelleşiyordu bu kurmaya başladıkları küçük kent. Bu arada eğitim amaçlı birçok yapılar da oluşturdular çocuklar ve gençler için...
İşte böyle böyle, yeni bir kentin oluşması sırasında birgün, tahtadan bir tanrıça heykeli düştü gökyüzünden!.. İlos ve yoldaşları ilkin çok şaşırdılarsa da, böylesi bir olayı çok iyiye yordular ve bulutların üstündeki Baştanrı Zeus’un sarayından düşen ve Palladyon denen bu heykeli götürüp tanrıça Atena adına yaptıkları tapınağa koydular.
İşte ondan sonra da bu tahtadan tanrıça heykelinin serüvenleri, binyıllar boyunca birçok dönüşümler geçirerekten sürüp gidecekti…
BÜYÜK BİR AŞKLA KURULDU TROYA KENTİ...
Bu yeni kurulan kente; köleliği dışlayıp kardeşçe bir üretim ve kardeşçe bölüşüm ilkesine dayalıbir yaşamın öncüsü olacak ve İlos’un adını anıştıracak şekilde, İlyon adını verdi kentin kurucusu gençler: Ama kimi komşu Anadolu ülkeleri de, İlos’un babası Tros’u da unutturmayacak şekilde bu kente, “Troya”demeye başladılar...
Büyük bir sevgiyle kurulan Troya kenti, tez gelişti. Çünkü Çanakkale Boğazı’nın sunduğu ayrıcalıkları çok iyi kullanmaya başladı oranın halkı. Artık bu yeni kurulan kent; Karadeniz ve bütün Akdeniz kenterini kapsayan alışveriş odaklarının da merkezini oluşturuyordu. Üstelik o ilkçağlarda, Anadolu halkları arasında savaş olgusu pek sözkonusu olmadığı için, halk kesimleri gitgide daha da varsıllaşıyordu… Zaman içinde Troya krallığının kasaları, altınlarla dolup taşmaya başladı... Heryerde duyulan Troya’nın bu varsıllığı, haliyle çevredeki kralların düşlerine de girmeye başladı!.. Ve bu yüzden yağmacı krallarla tanrılar, el ele vermekte gecikmediler!..
Tam bu sıralarda da Yunanistanlı güzel Helena; aşk tanrıçası Afrodit’in yüreğine saldığı aşk okları yüzünden, kentlerine bir iş için gelen Troyalı prens Paris’e, deli divane vuruluverdi! Ve onunla Troya sarayına, güle oynaya, gelin olarak geldi…
AŞK BİLE BİR SAVAŞ NEDENİ SAYILMIŞTI...
Troya’nın altınlarını ve de köle olacak gençlerini alıp getirmek için yıllardır düşler kuran Yunanistanlı Başkral Agamemnon, bu olayıtanrıların kendisine sunduğu eşsiz bir tanrı armağanı olararak değerlendirdi hemen!..
Ve Baştanrı Zeus’la üç kez konuştuğunu; kendisine zorla kaçırılan güzel Helena’nın namusunu temizleme amacıyla Troya’ya savaş açma buyruğu verdiğini duyurdu kendi coğrafyasındaki halklara! Ve bu gerekçeyle kısa sürede derleyip toparladığı ordularla, Troya surlarına dayandı…
İlos’un yoldaşlarıyla el ele verip kurdukları ve kardeşçe üretip kardeşçe bölüşümün egemen olduğu bu ilk Troya; akan yüzyıllar içinde on kez yağmalandı; nice sanat yapıtlarıyla birlikte birçok kez yakılıp yıkıldı…
Çünkü halkları sömürmenin yolu, uygarlıklarını yok edip onları kimliksizleştirmekten geçiyordu...
****
Sevgi, dünyamıza kesinlikle egemen olup onu dönüştürsün, diyoruz bu hafta da...
AŞKLA DÖNÜŞTÜRECEKLER
Süzüle süzüle gelir sabahları,
Şafak Hanım Eos...
Gül parmaklı tanrıçadır hani
Ve de çok çileli.
Dünyayı her sabah çünkü
Yeşile maviye safransarısına
Boyamak öyle hiç kolay değildi.
Tez kirletiyordu insanlar
Bu güzelim dünyayı
Ve gözyaşı olup dükülüyordu
Mahzun dünyamıza yıldızlar...
Güveniyordu Eos gene de,
O güzelim insanlar, diyordu,
Yeryüzüne getirdiğim sabahların birinde,
Dönüştürecekler bu acılı dünyayı aşkla,
El ele ve gönül gönüle.
(Yaşar ATAN, 19 Şubat 2013)
Evrensel'i Takip Et