12 Nisan 2015

Barış umudu bile ne güzeldi

Yunanistanlı komutan Ahilleus’un kendi tanrısal siahlarıyla donatıp kendi yerine savaşa sürdüğü can dostu Patroklos’u, Troyalıların komutanı Hektor ;kargısıyla vurup yere devirdi. Ve toz toprak içinde kıvranmaya başlayan Patroklos; “Bak, Hektor, her savaş gibi bu uğursuz savaş da kimselere yaramayacak!” diyebildi zar zor... Hektor, can çekişen Patroklos’un üstündeki tanrısal silahları aldı... Ne var ki silahları alır almaz, içine sapsarı bir acı çörekleniverdi birden Hektor’un... Aldığı silahlarla birlikte, askerlerinin bulunduğu yere doğru ağır ağır yürümeye başladı...

ÖLÜYÜ PAYLAŞAMIYORLARDI!
Olayı ta uzaktan biraz görebilen Yunanistanlı kral Menelaos, hemen koşaraktan geldi yerde kanlar içinde yatan dostu Patroklos’un yanına.
Ne var ki Troyalı ünlü savaşçılardan Euforbos da, Patroklos’un çıplak ölüsünü kucaklayıp götürmek isteyen Menelaos’u engellemek için yanına koşaraktan Ahilleus gitar çalarken. Yanındaki ayakta duran da Patroklos geldi soluk soluğa.“Bana bak, Menelaos,” dedi Euforbos gür bir sesle. ”Sen bir kralsın, böyle savaşlar içinde sürünmek sana yakışmıyor! Üstelik yanında gelen nice masum askerlerin de, biz Troyalı askerler gibi kırılıp kırılıp gidiyor! O azgın Patroklos’un ölüsünü bırak! Birbirimizle vuruşmayalım, çekil git buradan!”

BAKIYORUM, BANA KAFA TUTUYORSUN!
Troyalı sıradan bir askerin, bir krala bu şekilde direnmesine öfkelenen Menelaos; “Benden ürküp kaçacağına, bakıyorum bana kafa tutuyorsun!.. Bak, geçen gün Troyalı Hipereron da bana kafa tuttuydu. ‘Sen aşağılık bir kralsın, çünkü sen hep masum insanları öldürüyorsun!’ demişti. Bir krala ders vermeye kalkmanın karşılığını gördü. Artık evine değil, Ölüler Tanrısı Hades’in yeraltındaki ülkesine gitti!  Seni de mi göndermemi istiyorsun oraya? Haydi, toz ol buradan!..”
Bu sözleri duyunca Euforbos, bir zıpkın yemişçesine fırladı havaya!.. “Bana öğünerek öldürdüğünü söylediğin o yiğit, benim kardeşimdi!” diye haykırdı. “Karısı da, bebeği de onu bekliyordu! Artık seninle vuruşacağım için çok mutluyum! Oysa az önce senden dostça ayrılmayı bile düşünüyordum!..”
Kral Menelaos, çok öfkelenen hasmının kargısını böğrüne saplayabileceğini düşündü biran. Onu sözleriyle yatıştırmaya çalıştı:
“Bak, Troyalı yiğit,” diye söze başladı.“Gerçi adını bile bilmiyorum, ama sana kötülük de etmek istemiyorum!.. Çekil git buradan!...”

BİZ SİZE NE KÖTÜLÜK ETTK Kİ?
Bu sözlere daha da öfkelenen Euforbos,“Niye Troya’ya geldiniz?” diye bağır bağıra  konuşmaya başladı. “Ne kötülük ettik size de bizleri böyle kırıp geçiriyorsunuz? Artık kardeşimin, masum Troyalıların öcünü alacağım! Seni öldürürsem, belki verdiğin acılar biraz hafifler.”
 Böyle dedi Euforbos ve bütün hışmıyla kral Menelaos’un üstüne savurdu kargısını!.. Bu saldırıyı zaten bekleyen Menelaos, hemen yere eğilip kendini kurtardı ve bu arada biraz da dengesini yitirip sendeleyen Euforbos’un göğsüne saplayıverdi kargısını!.. Sonra da sevinçle, derin bir oh çekti içinden: Euforbos; olduğu yere, toz toprak içine, öylece yıkılıverdi... Yıkıldığı yerde, gitgide kızıla kesilen toprak, birden ısındı: Beyaz beyaz tütmeye başladı...
Ta ötelerdeki Troyalıların komutanı Hektor, kral  Menelaos’un yerde yatan birinin üstündeki silahları almaya çalıştığını gördü. Aynı anda da,müzisyen ve ozan tanrı Apollon, bir yakın dostu kılığına girip hemen Hektor’un yanına geldi; “Hektor, bak, Menelaos öldürdüğü Troyalı Euforbos’un silahlarını alıp götürecek!”  dedi.
Hektor, kral Menelaos’a doğru yöneldi hemen. Başındaki kaskı, elindeki kalkanı; Troya güneşinin altında pırıl pırıl yanıyordu... Hektor’un kendisine doğru geldiğini gören Menelaos’un yüreğine bir ürkü çöktü birden. Ölüyü yere atıp yandaşlarının yanına doğru koşmaya başladı hızla...
Hektor, yerde yatan Euforbos’un yanına geldiğinde hemen eğilip ellerini tuttu: Elleri daha sıcacıktı!...

ÖLÜLER, HEP YENİ ÖLÜLER ÇAĞIRIYOR YANINA...
Hektor çok iyi tanıdığı Euforbos’un ailesinin, iki çocuğunu da bu uğursuz savaşta yitirdiğini düşündü birden. Dile gelmez bir acı çöktü yüreğine... “Bu savaşı nasıl bitirmeliyim?”  düşüncesi yeniden, uğul uğul dönmeye başladı beyninde. “Ölüler, yeni ölüler çağırıyor yanına hep“ diye acı acı mırıldandı. Az önce kendisi; Ahilleus’un can dostu Patroklos’u öldürmüş, onun kullandığı tanrı yapısı silahları kuşanmıştı. Ölüsü az ötedeydi. Şimdi o ölüyü alıp götürmek için, Troyalılarla Yunanistanlılar aralarında vuruşacaklardı... Yunanistanlı Ahilleus da; ölen bu can dostu Patroklos’un öcünü almak için savaşa katılacak,  önüne çıkan Troyalıyı kırıp geçirecekti!..
 “Acımasızca vuruşmak yerine, Ahilleus’la oturup barışı konuşsam, daha iyi olmaz mı?”  diye düşünmeye başladı bu kez Hektor: “Kendimiz için değil, ama burada ne için bile vuruştuklarını bilmeyen kardeş halklarımız adına, bir barış dünyası yaratmaya çalışsak...Bütün gücüyle savaşıp öldüren mi, yoksa barış için çırpınan mı daha üstün bir kahramandır? Bu soru da çok önemli!”
Tam böyle düşünürken, kendisini ta ötedeki Troyalı yoldaşlarının el-kol işaretleriyle çağırdıklarını gördü Hektor. Onlara doğru yöneldi hemen koşar adımlarla...
İçindeki o anlatılmaz savaş acısı hafiflemiş; barış yüklü serin bir umut yeli esmeye başlamıştı yüreğinde yeniden...
***
Bu hafta; hayvan öyküleri ozanı “La Fontaine/ LA FONTEN”e, bir merhaba yollayalım dedim...
***
HOROZ VE PIRLANTA
Günlerden bir gün bir horoz acıkınca,
Bir pırlanta yüzük aşırdı komşu evden.
Koşa koşa ulaştığı ilk kuyumcuya,
“Fena değil bu yüzük bak, dedi, ama ben,
İşimi daha iyi görür diye,
Bir avuç darı istiyorum senden!”

Miras kalmıştı cahilin birine hani,
El yazması bir kitap, çok değerli...
Götürüp verdi onu bir öğle vakti,
Sokağındaki kitapçıya:
“Sen bana üç beş kuruş ver, dedi
Karnımı doyurayım şu karşı lokantada.”
(Çev.:  Yaşar Atan)

Evrensel'i Takip Et