Barış artık son durak
Katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra dönebilen ve oncasına özlediği kocası Yunanlı Kral Odisseus’a, durmadan sorular soruyordu kraliçe Penelopeya... Şafak tanrıçası Eos’un uyanamaması yüzünden de çok uzun süren o gece boyunca Odisseus, savaş arkadaşı Büyük Ayas’tan söz etti.
Dilden dile dolaştığı gibi Baştanrı Zeus’un kızı güzel Helena, kral Menelaos’u eş seçip evlendi. Bu evlilikten üç-beş yıl sonra da Troya prensi Paris, Helena’yı sözde Troya’ya kaçırdı. Bunun üzerine Yunanistanlı krallar kralı Agamemnon da, Baştanrı Zeus’la birkaç kez konuştuğunu ve kendisine hemen Troya’ya namus temizleme savaşı açmasını buyurduğunu söyledi! İşte Agamemnon’un bu gerekçesiyle Yunanistanlı bütün kent kralları, Troya savaşına katılmak zorunda kaldı... Oysa Agamemnon’un aklı fikri, Troya’nın hazinelerinde ve köle olarak devşireceği güzel kadınlarda, kızlardaydı!
Troya’ya dayanan Yunanistanlı ordular, kentin surlarını bir türlü aşamadılar. O yüzden de komutanlar; çevre kentlere düzenledikleri baskınlardan yağmaladıkları ganimetlerin aslan payı Başkral Agamenon’a verildikten sonra, kalanını aralarında bölüşüyorlardı...
BAŞKRAL HİÇ DOYMUYORDU!
Başkral Agamemnon; bir gün en güçlü komutanı Ahilleus’un daha önce payına düşmüş güzel Briseis’i, zorla götürüp kendi barakasına kapattı! Haliyle kudurmuşçasına öfkelenen Ahilleus, hemen savaştan çekildi. Olup bitenleri öğrenen Ahilleus’un anası tanrıça Tetis de, hemen Olimpos’a çıkıp Yunanlıların Troyalılar önünde sürekli yenilgiye uğramasını diledi Baştanrı Zeus’tan. Zeus da, bir zamanlar deli divane vurgun olduğu ayağı gümüş halhallı tanrıça Tetis’in dileğini yerine getirmeye başladı...
Ahilleus savaşa katılmadığı için onun yerine, herkesin çok güçlü bir komutan olarak tanıdığı Yunanistanlı Büyük Ayas çıktı Troyalı Başkomutan Hektor’un karşısına...
Bu iki hasım kahraman, ilk kez teke tek vuruşmaya başladılar... Hektor’un fırlattığı ilk ok, Ayas’ın yedi katlı o ünlü kalkanının altı katını delip yedinci katında bükülüverdi! Bunun üzerine yerden kaptıkları kaya parçalarını, birbirlerinin üstüne fırlata fırlata, akşama dek vuruştu iki hasım; ama yenişemediler.
Ve birden, içlerinden kükreyip gelen bir dostluk sağnağının coşkusuyla, vuruşmayı bıraktılar ve karşılıklı konuşmaya başladılar...
ANNESİNİN ARMAĞANI MENDİLİNİ VERDİ DÜŞMANINA!
Troyalı Başkomutan Hektor, herkesin hayran olduğu en etkin kılıcını tutuşturdu Ayas’ın eline. “İlerdeki kuşaklar bizim nasıl vuruştuğumuzdan söz ederlerken, sonunda nasıl dost olduğumuzu da unutmasınlar!” dedi ve gülümseyerekten Büyük Ayas’ı kucakladı... Ayas da anasının özenle resimleyip nakışladığı ve yanından hiç ayırmadığı oyalı mendilini tutuşturdu Hektor’un eline! Böylece birbirlerinden dostlukla ayrıldılar...
Daha sonraları yarı-ölümsüz Ahilleus da savaşa katılmak zorunda kalınca, anası tanrıça Tetis; “oğlum hemen vurulup ölmesin” diye gene Olimpos Tanrılar Ülkesi’ne çıktı. Kendisini bir ana gibi seven emekçilerin tanrısı demirci topal Hefaystos’tan, bir kılıçla bir kalkan dövmesini istedi. Silahlardan iğrenen demirci tanrı Hefaystos da, sırf tanrıçanın hatırı için bir kılıçla kalkan dövdü. Kalkanın üstüne de, barışı ve onun dünyamıza getireceği huzuru simgeleyen resimler nakışladı... Ahilleus işte bu tanrı yapısı silahları kullanmaya başladı savaş süresince...
AHİLLEUS DA YIKILIP DÜŞÜNCE...
Ne var ki bu tanrısal silahlara karşın Ahilleus; gün gelip Paris’in fırlattığı okun gelip onun tek duyarlı yeri olan topuğunu delmesi sonucu, son soluğunu verdi...
Ahilleus’un cenaze törenlerinden sonra onun silahlarının kime verileceği konusu büyük bir sorun oldu... Bunun üzerine Ahilleus’un anası tanrıça Tetis, onların en kahraman Yunanistanlı birine verilmesini istedi. Bu kahraman da, haliyle Büyük Ayas’tan başkası olamazdı! Ne var ki araya Başkral Agamemnon girdi. Odisseus’u çok seven tanrıça Atena girdi... Ve bu benzersiz silahları tutup Odisseus’a verdiler!
İşte ondan sonra da olanlar olmaya başladı... Büyük Ayas; kahramanlık onuruna hakaret edildiğini düşünüp büyük bir bunalıma girdi. Ve bir gece yatağından fırladığı gibi, önüne çıkanı kılıçtan geçirmeye başladı! Daha sonra aklı başına gelince, bir koyun sürüsünü kesip biçtiğinin ayırdına vardı! Bu da onu büsbütün üzdü; utandırdı...
SİLAHLARINDAN UTANDI AYAS...
Aynı gece yatağında, Troyalı Hektor geldi gözlerinin önüne... O sözde hasım yiğit; artık savaşa son deyip en değerli kılıcını armağan etmişti ona! O da en değer verdiği ve anasının armağanı bir mendil sunmuştu Hektor’a! Anasını çok özlediğinde, hemen o mendili koklardı. Anasına sarılıp öpmüş gibi olurdu bu mendili kokladıkça! Ama Ahilleus’un kendisine bile hayır getirmeyen tanrı yapısı o silahların neden ille de kendisine verilmesini istiyordu? Sırf Başkral Agamemnon’un saltanatı için, nice masum Troyalı yiğitleri kırıp geçirecekti o silahlarla! Birden bu iğrenç tutkusundan utandı... Öldürüp yerlere serdiği masum koyunlardan utandı. Troya ovasında kıydığı yiğitlerin attıkları çığlıklar yankılandı kulaklarında... Kendisi de çığlıklar atmaya başladı utancından!
Ve hemen kalkıp bir zamanlar öldüresiye vuruştuğu Hektor’un armağan ettiği kılıcı tersinden toprağa sapladı. Sonra da göğsünü delip geçecek şekilde, bütün hışmıyla kendini bu kılıcın üstüne attı...
Bu öyküden sonra hem Penelopeya’nın, hem kocası Odisseus’un gözleri dolu dolu oldu.
“Ne iğrenç şey şu savaş!” diye uzun uzun iç geçirdiler...
Evrensel'i Takip Et