İlençler yağdırdı savaşlara
Dünya emekçilerinin tanrısı demirci topal Hefaystos; denizkızı tanrıça Tetis’in yarı ölümsüz oğlu Ahilleus işliğinde bir kalkan döverken, Troya kralı Priyamos geldi birden gözlerinin önüne... İyi yürekli Priyamos’a büyük saygısı vardı Hefaystos’un. Onun da adının örnek olarak gelecek kuşaklara ulaşmasını istiyordu...
ETTİĞİNİ BULDU KRAL LAOMEDON...
Gerçekten de o eskiçağda,az çok Akdenizi halkların bildiği gibi Priyamos, ilk Troya krallarından Laemedon’un oğluydu. Anası da,“tanrı Skamandros”da denen Küçük Menderes ırmağının kızıydı…
Ne var ki Priyamos’un babası kral Laomedon konusunda dolaşan söylentiler, hiç de hoş şeyler değildi!..
Zaten Laomedon kral olup çoluk çocuğa karıştıktan sonra, hemen hemen bütün krallar gibi halkından koptu! Gönlünden geçen bütün eğlenceleri dolu dolu yaşayaraktan gününü gün etmeye başladı sarayında. Troya halkına ağır vergiler salıp her geçen gün kasalarını biraz daha şişirmeye başladı. Haliyle komşu ülkelerin saldırısına uğrayacağı saplantısıyla da, Troya’nın çevresini çok kalın ve aşılmaz surlarla çevirmek istedi. Bunun için Baştanrı Zeus’a yalvar yakar oldu; sayısız adaklar adadı ona! Baştanrı da bu adaklara tav olup söz konusu surların yapımında, tanrı Apollon’la tanrı Poseydon’dan kral Laomedon’a yardımcı olmalarını istedi... Kral Laomedon bu iki tanrıya da birçok sığır, koyun, domuz kurban edeceği sözünü verdi...
YUNANLI BAŞKRAL BİR GÜNAH KEÇİSİ BULDU!
Ne var ki surlar örülüp bitince, verdiği sözleri unutuverdi!.. Eli yabalı, denizler ve anakaralar tanrısı Poseydon, Troya kralının bu yüzsüzlüğüne çok içerledi...
Bu arada kral Laomedon,o ünlü Herakles’e de benzer oyunlar oynamaya kalkınca, hemen karşılığını aldı: Herakles; yüzsüz kral Laomedon’u, o ünlü mızrağıyla yerlere seriverdi!..
Böylece arsız kralın oğlu Priyamos, Troya’ya kral oldu...
Priyamos’un çocukluğu ve gençliği üzerine pek fazla bir şey bilinmiyordu. Yalnızca babacan ve barışsever bir kral olarak Yunanistanlı Başkral Agamemnon’un talancı ordularına karşı direnirken görüyorduk onu... Oldum olası savaşlardan iğrenen kral Priyamos; talancıların saldırısına direnmek zorunda kalınca, elli çocuğundan en güvendiği Hektor’a bıraktı savaşın komutasını. Ve kral Priyamos; Troyalı ya daYunanistanlı, nice masum yiğitleri kırıp geçiren bu ilençli savaşın, oğlu Paris’in güzel Helena’yı sözde Yuanistan’dan kaçırıp gelmesinden kaynaklandığına hiç mi hiç inanmıyordu!.. Tek suçlu; oğlu Paris’in ve de güzel Helena’nın yüreğine aşk okları salarak ikisini de birbirlerine deli divane âşık eden aşk tanrıçası Afrodit’in ta kendisiydi!..Zaten bu yüzden de Troya halkı böylesi bir aşkı çok olağan karşılamış ve bu aşkla yaralı güzel Helena’yı, bütün konukseverliği ve saygısıyla bağrına basmıştı...
BENCE SUÇLU SEN DEĞİLDİN!
Ne var ki yıllardır Troya’nın varsıllığına el koyma düşleriyle yatıp kalkan Yunanistanlı Başkral Agamemnon; Helena’nın namusunu temizleme örtüleri altında, onlarca kent krallıklarından devşirdiği yiğitlerle, Troya surlarına dayanmıştı!..
Savaşın ilk günlerinin birinde, Priyamos’la birlikte Troya’nın yaşlı bilgeleri, surların üzerinden ovadaki Yunanistanlı Başkral Agamemnon’un talancı ordularını izliyorlardı.:.
İşte o anda güzel Helena da, surlara tırmanıp yaşlıların olduğu yere doğru gelmeye başladı. Kral Priyamos,Yunanistanlı yiğit gelinini görünce;
“Buraya, yanıma gel kızım, otur şöyle, gör bak;
Eski kocan, hısım akraban hepsi orda, ovada.
Bence suçlu sen değildin, aç krallardı,
Onlar sardı başımıza, bu kan ağlatan savaşı!..” diye hayıflanmaya başladı.
Kral Priyamos; dünyayı yalnızca kendi keyif ve çıkarları uğruna yönlendirmek için tanrıların krallarla, kralların tanrılarla olan oyunlarından, işbirlikçiliğinden söz etti gelini güzel Helena’ya ve yanındaki yaşlı bilgelere... Bir avuç dünya egemeninin tanrılar adına halklara nasıl kan ağlattığını görmek isteyenlere, Troya savaşının bir örnek olacağını söyledi. O yüzden Helena’ya içinin rahat olmasını öğütledi; çünkü oğlu Paris’e duyduğu aşkın, bu savaşın nedeni olmadığı gibi, gerçekte böylesi bütün aşkların masum olduğunu da ekledi sözlerine... Oradaki yaşlı bilgeler, kral Priyamos’u başlarıyla onayladılar...
SAVAŞIN KÖTÜLÜKLERİ BİTER Mİ HİÇ?
Savaşın son yılında da kral Priyamos; Troya savaşının acılarına et-kemik olarak katlanacaktı. Oğlu Hektor’un Yunanistanlı Ahilleus’la teke tek dövüşe gireceği sırada da, olup bitenlerin ve de olacakların bilincindeydi:
“Gördüm oğullarımın öldürüldüğünü,
Yerlerde sürüklendiğini kızlarımın!..
Kalmadı bir şeyim, yıkıldı evim barkım,
Yerlere serpildi küçük yaşta torunlarım,
Kaçırıldı gelinlerim, kucaklarında askerlerin!..
Sonunda benim de canımı alacak bedenimden,
Bir kılıcın sivri ucu yada kargının!
Soframın artıklarıyla beslenen köpekler,
Azgın bir iştahla emecek kanımı!
Sonra serilip yatacaklar avlumda...
Ama düşünün bencileyin öldürülmüş bir ihtiyarı,
Kirletmiş köpekler ak başını, hayalarını!..
Söyleyin, bundan daha büyük acı var mı?”diye dert yanıyordu en yakınlarına, zaman zaman...
Savaşın son yılında yiğit oğlu komutan Hektor’un Yunanistanlı yarı ölümsüz Ahilleus’la o son teke tek dövüşünü önlemek için, ak saçlarını yolmuştu surların üstünde ...
Emekçilerin tanrısı demirci topal Hefaystos; işte o güzel kral Priyamos’un yaşamından böylesi kesitler nakışladı örs üstünde dövdüğü kalkanın üstüne... Bu işe bütün gücünü vermesi yüzünden de, kan ter içinde kaldı haliyle.
Ve terini silerken, uzun uzun ilençler yağdırdı bütün savaşlara...
Evrensel'i Takip Et