Artık o arsızları kovmalıydı
Yunanistanlı kent kralı Odisseus, katıldığı Troya savaşından tam yirmi yıl sonra dönebildi yurduna... Kendisini gizlemek için de, tanrıça Atena’nın önerisiyle yaşlı bir dilenci kılığına büründü. Birkaç gün sonra, karısı kraliçe Penelopeya’yla evlenebilmek amacıyla kendi sarayına çöreklenmiş soyguncu damat adaylarının toplandığı avluya gitti. Onun Odisseus olduğunu yalnızca oğlu Telemahos biliyordu. Telemahos’un yardımıyla damat adaylarının masalarını dolaşaraktan yiyecek birşeyler dilenmeye başladı... Çünkü onları biraz daha yakından tanımak istiyordu...
ÖFKESİ ŞAHLANDI DA ŞAHLANDI...
Şımarık damat adaylarından Antinoos; masa masa dolaşıp yiyecek dilenen Odiseus’a demir bir takoz fırlattı bütün hışmıyla. Takozun verdiği acı; dilenci kılığındaki Odisseus’un omuzuna bir zıpkın gibi saplandı. Ve birden havaya fırladı! Ama gene de acısını saklamaya çalıştı...
Bu olay kraliçe Penelopeya’nın da kulağına gitti... Kraliçe çok üzüldü ve gerçekte kocası olan ama tanımadığı dilenciyle konuşup ondan özür dilemek istedi.
Bu arada kraliçe Penelopeya’nın azgın talipleri gönüllerince ve arsızca yiyip içerlerken, yediği takozun acısını geçiştirmeye çalışan Odisseus, avlunun bir köşesine çömelip oturdu. Yirmi yıl süren Troya savaşında gördüğü vahşet sahneleri geçmeye başladı gözlerinin önünden... Troya ordularının komutanı Hektor’u öldürdükten sonra, ölüsünü arabaya bağlayıp surların çevresinde dolaştıran tanrıça oğlu Yunanistanlı acımasız Ahilleus’un o ürkünç öfkesini anımsadı birden... Bu anısını geçiştirmek için, karısıyla evlenmek isteyen arsız taliplere çevirdi gözlerini yeniden...
Bu arada kral Odisseus’un ve ailesinin dostu olan tanrıça Atena, Odisseus’un bu sömürgenlere karşı duyduğu öfkeyi daha da şahlandırmak için, Olimpos Tanrılar Ülkesi’nden sarayın avlusuna indi hemen. Avluda eğlenen talipleri Odisseus’a karşı kışkırtmaya başladı. İstiyordu ki egemenlerin verdiği acı, Odisseus’un yüreğine iyice otursun.
ONA BİRŞEYLER SÖYLEYECEĞİM, DİNLEYİN...
Masalarında habire tıkınan ve şarap taslarını döke saça ağızlarına diken egemenlerden Eurimahos, dilenci kılığındaki Odisseus’la alay etmeye başladı: “Çok ünlü kraliçe Penelopeya’nın talipleri, bakın şu kafası kel dilenciye bir şeyler söyleyeceğim şimdi, siz de dinleyin...”
Herkes bu sözlerine kulak kesilince, dilenciye dönüp; “Bana bak ihtiyar,” dedi Eurimahos alaylı alaylı, “Sana bir iş versem yanımda çalışır mısın? Bu saraya yakın tarlalarım var; orada taş toplarsın, ağaç dikersin. Buna benzer bir sürü iş var... Sana iyi de mangır veririm, ne dersin?” Dilenci kılığındaki Odisseus da, dişlerini gıcırdatmaya başladı hemen. “Tabii evet demezsin!”diye kükredi Eurimahos. “Sen böyle tembel tembel oturmaya, utanmadan masa masa dilenmeye alışmışsın. Tabii başkalarının sofrasından yiyip içmek çok kolay!..”
BEN KARNIMI DOYURMAK İÇİN DİLENİYORUM...
Eumahos bu türden hakaretlerini daha da sürdürdü. Diğer damat adayları da, arada kahkalar ataraktan onun küfürlerini destekliyorlar, Odisseus’u iyice öfkelendirmeye çalışıyorlardı. “Bana bak Eumahos, konuşmak istemezdim ya, senden ürktüğüm için konuşmadım sanırsın” diye usul usul söze başladı Odisseus... “Aslında sen ödleğin ta kendisisin! Başkalarının malına el koyan, ambarlarını boşaltan, beleşten yiyip içen sensin ve seni destekleyen şu arkadaşların... Sen tek başına olsan bu sözlerin birini bile söyleyemezdin. Ben dileniyorsam, yalnızca karnımı doyurmak için dileniyorum. Bir lokma ekmek verirlerse yiyorum... Ama siz dilenmiyorsunuz; halkın varını yoğunu sömürüyorsunuz... Ama tasalanmayın, sizin ne menem şeyler olduğunuz yakında anlaşılacak... Belki de bu sarayın sahibi ve halkının çok sevdiği Odisseus gelecek buraya... O zaman kaçıp canınızı kurtarmak için şu avlunun kapısı bile size dar gelecek!..”
BU ASALAKLARI KOVACAKLARI GÜN YAKINDI...
Odisseus birden sustu. Masalarda onu dinleyen ve hiç beklemedikleri bu sözler duyan adayların ağzı da öylece açık kaldı. Ne var ki Eumayos öfkeden kuduracak gibiydi:“Vay miskin dilenci vay!”diye yeniden kükredi. “Nasıl da böyle utanmadan konuşabiliyorsun? Elbette tanrılar sizleri bizim için çalışsın diye yarattı!” Bu sözlerin ardından yerden aldığı tokmağı bütün hışmıyla fırlattı Odisseus’un üstüne. Odisseus da eğilince, tokmak doğruca yemek dağıtıcısının koluna çarptı... Dağıtıcının elindeki tunçtan tepsi, büyük bir şangırtıyla havaya savruldu; kendisi de inleyerekten tozun toprağın içine upuzun seriliverdi...
Avludaki gürültüleri duyan Odisseus’un delikanlı oğlu Telemahos, üst kattaki odasından çıkıp damat adaylarının yanına geldi hemen... Babası Odisseus’a bir zarar gelmemiş olmasına çok sevindi... Adayların artık eğlencelerine son vermelerini ve gidip yatmalarını söyledi...
Yeniyetme Telemahos; dilenci kılığındaki babası Odisseus’la birlikte, bütün bu arsız egemenleri kovacakları o büyük günü düşünüp yüreğini biraz serinletmeye çalıştı... Ve o güzel günün özlemi ve umuduyla gülümsedi... Çünkü artık babası Odisseus’a da kavuşmuştu...
Evrensel'i Takip Et