18 Ocak 2015

Troya’da savaşlar bitmemeliydi

Katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra ülkesine dönebilen kocası kral Odisseus’a, durmadan sorular soruyordu karısı mahzun kraliçe Penelopeya... 

Haliyle Odisseus da, hiç unutamadığı bazı anılarını anlatıyordu bölük pörçük...

“Yıllar süren bu savaşta hiç barışı denemediniz mi?”diye sordu birara kraliçe Penelopeya...  Bu soru üzerine savaş yorgunu kral Odisseus, düşüncelere dalıp gitti birden...  Kendisi bir kral da olsa, savaşın insanlık dışı bir kırım olduğunu çok iyi öğrenmişti Troya’da... Birden katıldığı savaşlar sırasında, barış için çok umutlandığı o günkü olaylar geçmeye başladı gözlerinin önünden...

HASIM ORDULAR, ASLINDA KARDEŞTİLER...
Çok iyi anımsıyordu Odisseus. Savaşın dokuzuncu yılı olmalıydı... Birbirleriyle yıllardır vuruşan Troyalılarla Akhalar da denen Yunanlılar, aralarında anlaşmışlardı: Savaşın nedeni sayılan güzel Helena’yı Yunanistan’dan kaçırıp getiren Troyalı Paris’le Helena’nın eski kocası Menelaos; teke tek vuruşacaklar; bu dövüşü kazanan güzel Helena’yı alıp götürecekti! Böylece ışık ve deniz kardeşi iki halkın orduları;Yunanistanlı  Başkral Agamemnon’un, sözde kaçırılan Helena yüzünden yıllardır sürdürdüğü savaşlara artık elveda diyeceklerdi! Gerçi Başkral Agamemnon, bu barışa bütün gücüyle karşıydı. Çünkü barış demek, onun Troya’yı talan etme düşlerinin yıkımı demekti!.. Bununla birlikte, savaş yorgunu komutanlarının olası isyanından çok ürktüğü için, böyle bir anlaşmaya, istemeyerek de olsa, evet demek zorunda kalmıştı...

Ertesi günü Troyalı prens Paris’le Helena’nın eski kocası Yunanistanlı Menelaos, teke tek dövüşe tutuştular. Ne var ki Paris yaralanıp yere yuvarlanınca, hemen tanrıça Afrodit girdi araya. Çünkü Kazdağları’nda düzenlenen tanrıçalar arasındaki ilk güzellik yarışmasında tek seçici olan Troyalı Paris, kendisini evren güzeli seçmişti! O yüzden Menelaos öldürmesin diye, hemen kalın bir sis dumanıyla kuşattı Troya ovasını ve yaralı prens Paris’i, yatağına alıp götürdü...

Artık dövüşü kazanan durumundaki Menelaos’un, karısı Helena’yı alıp götürmesi ve bundan böyle de, Ege’nin iki yakasındaki halklar arasında barışın başlaması gerekiyordu!

Ne var ki bu olay üzerine tanrılar, Olimpos’ta hemen toplandılar. Tanrıça Hera,“Savaşlar olmasaydı. bizim Olimpos’taki bu saltanatımız da olmazdı!” diye diretince, Troya’nın yakılıp yıkılmasına karar verdiler... Bu karardan sonra da haliyle savaş tanrısı iğrenç Ares ve bazı savaşsever tanrılar, yeniden savaş çarkını döndürmeye başladılar. 

MENELAOS BİR ANDA KAN REVAN İÇİNDE KALDI!
Savaş yeniden başlayınca, tanrı Ares’in kışkırttığı Troyalı bir asker, Yunanlı kral Menelaos’a bir ok fırlattı. Ok, Menelaos’un karnını hafiften yırtıp geçti. 

Ve Menelaos’un bilekleri, bacakları kan revan içinde kaldı. Başkral Agamemnon; kardeşini böyle al kanlar içinde görünce, verip veriştirmeye başladı: “Demek ben bu barışı sen ölesin diye istemişim kardeşim! Beni bağışla! Ve sakın ölme! Daha işimiz var... Troya’yı yakıp yıkmadan ve gemilerimizi kölelerle, altınlarla doldurmadan buralardan gitmeyeceğiz!..”

Bu sözlerden sonra Başkral Agamemnon; halkıyla birlikte bütün Troya’yı yakıp yıkmak üzere ant üstüne ant içti. Bu savaşın getireceği ün ve el koyacağı servetin, köle olarak derleyip  yakınlarına peşkeş çekeceği Troyalı güzel kadınların-kızların düşüyle yanıp tutuşmaya başladı yeniden... Gerçekten de olası bir barıştan ödü kopmuştu krallar kralı Agamemnon’un! “Ben buraya barış yapmaya mı geldim?” diye dövünmüştü için için!..

BARIŞ OLURSA SALTANATLARI BİTERDİ!..
Artık savaş tanrısı Ares’ten başka Bozgun, Korku ve Kavga adındaki tanrılar da; erleri kışkırtmaya, onları bibirlerinin üstüne azgın boğalar gibi saldırtmaya başladılar... Bu yüzden birbirleriyle vuruşan erlerin kalkanları çın çın ötüyor; erlerin öfkeleri, korkuları birbirine karışıp naralar halinde, ta Olimpos Tanrılar Ülkesi’ne ulaşıyordu. Bu naraları duyan tanrıça Hera, bir ara sarayının penceresinden  eğilip Troya ovasına baktı: Toz duman, bir kızılca kıyametti ortalık!.. Gözlerinin içi güldü tanrıça Hera’nın! Tam o anda da, Yunanistanlı bir erin, karşısındaki Troyalı bir erin tolgasına tunçtan kargısıyla vurduğunu gördü. Kargı, keskin bir çınlamayla tolgayı delip alnına saplandı erin. Ve birden kafasının içi kararan er, bir duvar gibi toz duman içinde, upuzun devriliverdi yere... Tanrıça Hera, Troya ovasında olup biten böylesi görüntüleri bir süre daha keyifle izledikten sonra, tanrıların düzenlediği oyunlu-ezgili kadim akşam şölenine katıldı salına salına...

Bu yeni savaşın ilk gününde, birbirleriyle vuruşan bir yığın Troyalı ve Akhalı masum asker; karman çorman ve toz toprak içinde yan yana, sırt sırta yerlere serildiler...
Ve son söz olarak birbirlerine; “Keşke hep barış olsaydı, birlikte güzel güzel yaşasaydık!” gibilerden bir şeyler fısıldadılar....

Kocası Odisseus’un kendince anlattığı bu öyküyü dinledikten sonra mahzun kraliçe Penelopeya, hiçbir şey söylemeden kafasında oluşan düşüncelere dalıp gitti... Bir süre sonra da Baş tanrı Zeus’un saldığı şimşek ve yıldırımların gürütüsüyle irkildi. Sessizce, kocası savaş yorgunu Odisseus’a sarıldı...

Evrensel'i Takip Et