11 Ocak 2015

Babası savaştan dönmüştü

Kral Odisseus, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra bile hâlâ yurduna dönememişti. Haliyle onun öldüğünü düşünen bazı egemenler de, sözde dul kalan karısı Penelopeya’yla  evlenebilmek için onun sarayına  çöreklendiler. Hem sarayın, hem de halkın  nesi var nesi yoksa, arsızca yiyip içmeye başladılar. Yeniyetme Telemahos da, bu asalak sömürgenlerden hem evini, hem de halkını kurtarmak için, anası kraliçe Penelopeya’dan habersiz, babası Odisseus’u, deniz ötelerinde aramaya çıktı.

BÜTÜN AKDENİZ ZEYTİN KOKMAYA BAŞLADI...

Troya’dan sağ salim dönebilen birkaç Yunanistanlı kent kralının ülkesine gidip onlarla konuştu, ama babasının sağ olup olmadığı konusunda bir bilgi edinemedi!.. Haliyle ülkesine geri dönmek üzere yeniden denize açıldı... Ner var ki bu arada anası Penelopeya’nın taliplerinden arsızAntinoos ve yirmi kadar yandaşı; gemisi ve yoldaşlarıyla dönecek olan dikbaşlı Telemahos’u, ülkesine ulaşamadan öldürmek üzere, pusuya yattılar...
Akdenizli halklara zeytin ağacını armağan eden tanrıça Atena; çok sevdiğiOdisseus’un oğlu Telemahos’un arkadaşlarıyla birlikte ülkesine geri dönmek üzere denize açıldığını görünce, başına gelecekleri bildiği için, ona gizlice kılavuzluk etmeye karar verdi. Bulutların üstündeki sarayında hazırlanmaya başladı hemen: Barış şölenlerinde giydiği giysilerini geçirdi sırtına. Ve en sevdiği barış ezgisini mırıldanaraktan zeytinyağlı kremler, kokular süründü.  Sonra da yıldızlarla kaynaşan o koyu mavi boşluğa bırakıverdi kendini... Ve yıldızları okşaya okşaya, Telemahos’un gemisine bir kuğu kuşu gibi sessizce kondu.
Konar konmaz, bütün Akdeniz zeytin kokmaya başladı...

TANRIÇA ATENA HEP YOLDAŞI OLDU...

Bu arada şafak tanrıçası güzel Eos uyanmış;karaları, denizleri ve de gökyüzünü yeşile, mavıye ve safransarısına  boyamak üzere hazırlanıyordu. Tanrıça Atena; Telemahos’un gemisine  tuzak kuran hain Antinoos ve arkadaşlarınn gözlerini bağladı. Böylece gemi, Telemahos’un ülkesi İthake adasına sağ salim ulaştı... Telemahos arkadaşlarından ayrıldı ve ayakları onu doğruca çoban Eumayos’un kulübesine doğru sürüklemeye başladı. Gerçekten de onu çocukluğundan beri güdüp yeden bu çoban amcasını  çok özlemişti yeni yetme Telemahos... Zaten çoban Eumayos da, dile gelmez bir sevgiyle tutkundu ona.
Aynı günlerde Telemahos’un babası kral Odisseus da, Troya savaşı sonrası tek başına ülkesine dönmüş, onu çok seven tanrıça Atena’nın  yardımıyla, perişan ve yaşlı bir dilenci kılığında, sadık çobanı  Eumayos’un kulübesine sığınmıştı...Ne var ki savaşa giderken götürdüğü gemilerin ve de gemilerdeki gençlerin tümünü yitirmişti..
Yirmi yıl önceTroya’ya doğru gemilerinin yelkenlerini açtığında;oğlu Telemahos, gözü yaşlı karısı Penelopeya’nın kucağında henüz bir bebekti...  Haliyle Odisseus; kendi yokluğunda karısı, oğlu ve de halkının  başlarına gelenleri iyice öğrenebilmek için, “kral Odisseus kimliğini” gizliyordu. Çoban Eumayos da; gerçek kimliğini çözemediği dilenci kılığındaki efendisi kral Odiseus’u, Akdenizlilere özgü candan bir konukseverlilikle ağırlamaktaydı çoban kulübesinde...

BABASI KRAL ODİSSEUS DA KULÜBEDEYDİ

Yeniyetme Telemahos; şafak tanrıçası güzel Eos’un saldığı o soluk sabah aydınlığında,çoban Eumayos’un kulübesine ulaştı ve kulübeyi koruyan köpekler de hemen kuyruklarını sallaya sallaya Telemahos’un çevresinde dolanmaya başladılar. Bu arada çoktan uyanmış olan dilenci kılığındaki Odisseus, köpeklerin o sessiz koşuşturmalarını görünce; ”Baksana  Eumayos,”dedi yüksek sesle, “herhalde bir arkadaşın geldi. Köpekler havlamak yerine habire kuyruk sallıyorlar!..” Odisseus tam bu sözleri bitirdiğinde, kapı aralığından görünüverdi Telemahos. Çoban Eumayos da onu öyle aniden karşısında görünce, elindeki tabakları bırakıverdi! Dili tutulur gibi oldu. Hemen koşup sarıldı Telemahos’a: Gözlerinden, yanaklarından öptü. Sonra ellerinden tutup uzun uzun yüzüne baktı yaşlı gözlerle... “Hoşgeldin, gözümün nuru evladım!”diye gürledi birden.“Sen deniz ötelerinde babanı aramaya gittiğinden beri,kendimde değildim. O ananın taliplerinden bazıları denizde tuzak kurmuşlardı... Neyse geldin ya, çok şükür!..

BABAMIN YATAĞINI ÖRÜMCEKLER Mİ SARDI?

Çoban Eumayos hemen Telemahos’a oturacak yer hazırlamaya başladı. Telemahos da; “Bırak bu telaşı Eumayos amca,”dedi gülümseyerek. “Şöyle karşıma geç de biriki laf edelim!.. Seni çok özledim... Bana biraz evden, anamdan söz et. Söylesene, anam bir yandan taliplerini oyalıyıp babamı mı bekliyor, yoksa... Yoksa o adamlardan biri alıp evine mi götürdü onu?... Babam Odisseus’un boş yatağını artık örümcekler mi sardı? ”
Bütün sevecenliğiyle; “Hele şöyle bir yerleşelim, hepsini konuşacağız,” dedi çoban Eumayos. Hemen Telemahos’un elindeki tunç kargıyı aldı. Kolundan tutup odaya buyur etti. Dilenci kılığındaki Odisseus da ayağa fırladı birden. Telemahos da ona; “Rahatını bozma, sevgili ihtiyar,”dedi. Ve üstü başı perişan yabancının kolundan usulca tutup gene yerine oturttu. Sonra tam dışarıya çıkacakken çoban Eumayos’un kulağına eğilip; “Söylesene çoban amca,” dedi alçak sesle, “bu yabancı kim?”Çoban Eumayos biraz düşündükten sonra;“Zeus’un yolladığı bir konuk oğlum,” dedi fısıldayarak ve yiyecek birşeyler getirmek üzere kapıdan dışarı fırladı hemen...

Evrensel'i Takip Et