Bir haberciydi Zeus’un kara kartalı
Yunanistanlı kent kralı Odisseus; katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra, zar zor dönebildiyurduna... Onun öldüğünü düşünen bazı egemenler de, sözde dul kalan karısı kraliçe Penelopeya’yla evlenebilmek için onun sarayına çöreklendiler. Artık hem sarayın hem de halkın nesi var nesi yoksa, arsızca sömürüyorlardı. Kendilerine bir engel olarak gördükleri Odisseus’un oğlu yeniyetme Telemahos’u da öldürmek istiyorlardı bu arada. O yüzden Telemahos,sadık çobanları Eumayos’un kulübesine sığındı gizlice.
Birkaç gün önce de, o arsız egemenlerce tanınmaması için tanrıça Atena’nın perişan bir dilenciye dönüştürdüğü babası Odisseus da Troya’dan dönmüş, aynı kulübeye gizlenmişti.
Odisseus’la oğlu Telemahos; kulübede birbirleriyle tanışıp uzun uzun sarmaş dolaş olduktan sonra, konaklarını ve bütün ülkeyi sömüren arsız egemenleri yok etmenin yollarını aramaya başladılar...
KRAL DİLENCİ KILIĞINDA DOLAŞACAKTI HEP!
Sonunda şöyle anlaştı baba-oğul:Telemahos, tek başına gidecekti saraya. Ertesi sabah da çobanları sadık Eumayos;yardıma muhtaç bir dilenci olarakOdisseus’u,götürecektiaynı saraya.
Gerçekten de anlaştıkları günde,Odisseus’la çoban Eumayos’la sarayın kapısı önüne geldiler.Çoban Eumayos, yanındaki dilencinin kral Odisseus olduğunu bilmiyordu. Ona bir süre kendisini beklemesini söyleyip sarayın avlusuna daldı Eumayos.
Tek başına kalan Odisseus, az ötedeki gübre yığını içinde yatan bir köpeğin kulaklarını dikip doğrulmaya çalıştığını gördü ve hemen onu tanıdı!
KÖPEĞİ YİRMİ YIL ONU HER GÜN ARADI!
Savaş öncesi, Odisseus’un yanından hiç ayırmadığı Argos adlı köpeğiydi o! Odisseus’u sesinden tanıyan, ama yaşlanıp çöken Argos, artık gece gündüz hasretle beklediği dostuna kavuşmuştu. Odisseus yanına gidip bir süre okşayıp sevdi köpeğini. Böylesi bir sevincin coşkusu ve vurgunuyla kendinden geçen Argos, yorgun bedenini bırakıverdi yere... Yorgun Argos’un son soluğu sessizce uçup gitti! Köpeğine öylece bakakalan Odisseus, zorlukla doğruldu yerinden. Bütün savaşlar gibi ilençli Troya savaşı yüzünden ayrıldığı can yoldaşı Argos; onu yeniden görebilmek için cana can, dişe diş, ölüme karşı direnmişti yıllardır: Dostu Odisseus’u alıp götüren savaş gemilerinin yelken açtığı limana, belki döner umuduyla, yirmi yıl boyunca her gün gidip gelmişti!..
TANRILARIN ÖZEL KULLARIYDI ONLAR...
Kral Odisseus, yırtık yeniyle sildi gözyaşlarını. Ülkesinin ve ailesinin yaşadığı o barış yıllarını yeniden geri getirme tutkusu kükredi birden içinde. O anda da çoban Eumayos eliyle çağırdı onu. Birlikte sarayın avusuna girdiler. Avluya yayılıp çöreklenmiş sömürgensoylulara baktı bir süre dilenci kılığındaki kral Odisseus... Sözde dul kalan karısı mahzunPenelopeya’yla evlenmek isteyen bu arsız talipler; kendilerini tanrıların özel olarak yarattığını öne sürüyorlardı hep. O yüzden halkın birikimi olan en besili koyun, kuzu ve dana etlerini, ateşte kızartıp kızartıp tıkınıyorlar; gene halkın kurduğu en kıvamlı şarapları, döke saça ağızlarına dikiyorlardı!..
Avlunun bir köşesine çekilmiş sarayın kadim ozanıFemyos da; elindeki yorgun sazıyla, Troya savaşıyla ilgili bir ezgiyi dillendiriyordu yanık yanık. Savaş, Yunanistanlı güzel Helena’yı kaçıran Troyalı prens Paris yüzünden çıkmıştı sözde.
HELENA’NIN NAMUSU BİR ÖRTÜYDÜ...
Oysa tanrıça Afrodit, gönderdiği aşk oklarıyla güzel Helena’yı âşık etmişti Paris’e... O yüzden tacını tahtını bırakıp Troya’ya gitmişti Helena! Yunanistanlı Başkral Agamemnon da, altın-gümüş, köle olacak kız-kadın talanlayabilmek içinbunu bulunmaz bir fırsat bilmiş, Helena’nın namusunu temizleyeceğim safsatasıyla savaş açmıştı Troya’ya!.. “Ah,diye inliyordu sazıyla Femyos, bu savaşın nedenini birbirlerini kıran ne Troyalı ne de Yunanistanlı yiğitler biliyordu!”Agamemnon küpler dolusu altınla, köle olarak kullanacağı nice kız-kadın tutsaklarla dönmüştü Troya’dan. Ama döndüğünde de karısı kraliçe Kütaymestra, kırıp geçirdiği Yunanlı ve Troyalı nice canların öcünü almak üzere hançerlemişti onu!
Femyos birden dinginleşti... Sonra da herkesin el ele verip sevgiyle ürettiklerini, kardeşçe bölüşecekleri o Altınçağı dillendirmeye başladı... Coştukça coştu Akdenizli kör ozan...
Dilenci kılığındaki yaşlı Odisseus, kendinin sözkonusu olduğu ezgiye dalıp gitti içi yana yana. Bir süre sonra Odisseus; oğlu Telemahos’la anlaştıkları gibi, üçerli-beşerli olarak sofralara kurulmuş ve habire kızarmış etlerle şarap taslarını tokuşturan egemenlerin arasında dilenmeye başladı. Çünkü onlarla sarayında vuruşmaya kalkmadan önce, onları yakından görüp tanımak istiyordu. Birkaç egemen, Odisseus’un heybesine, birkaç dilim ekmekle et parçası koydular. Telemahos da, babası Odisseus’u kollamak için, onuyakından izlemeye başladı. Dilenci Odisseus, taliplerin en bıçkını Antinoos’un sofrasına geldi. Ondan birşeyler isteyecekti ki; “Tanrıların çöp diye yarattığı bu yoksul paçavrayı kim getirdi bu saraya? Yoksa sen mi çağırdın onu çoban Eumayos?”diye nefret püskürmeye başladıAntinoos.
Tam o sırada olup bitenleri bulutların üstündeki sarayının penceresinden izleyen Baştanrı Zeus, bir kartal saldı aniden Odisseus’un konağına.
Arsız egemenler; birdenyiyip içmeyi bırakıp Zeus’un serpile serpile dolanan kartalına doğru çevirdiler bakışlarını... Hepsinin içini, açıklayamadıkları ama gitgide artan bir ürperti sardı aniden...
Evrensel'i Takip Et