5 Ekim 2014

Babası Troya’dan dönecekti

Kadın emekçilerin tanrıçası gök gözlü Atena; katıldığı Troya savaşları yüzünden yirmi yıl sonra tek başına ülkesine dönebilen kral Odisseus’u, başkalarınca tanınmaması için perişan bir dilenciye dönüştürdü hemen... Ve çok sevdiği Odisseus kendisi savaştayken ülkesini saran eşkıyaların halkı ve sarayını nasıl sömürdüklerini öğrensin diye, onu doğruca sadık çobanı Eumayos’un kulübesine gönderdi...

SÖZDE NAMUS TEMİZLEME SAVAŞIYDI BU!

Kral Odisseus’un ülkesine dönüşünden bir ay önce de yeniyetme oğlu Telemahos; arkadaşı Peysistratos’la birlikte Odisseus’un sağ olup olmadığını öğrenmek için, Troya savaşının nedeni sayılan güzel Helena’nın ve kocası kral Menelaos’un saraylarına gitmişti. Ama onlardan  pek bir şey öğrenememişti. Ve güzel Helena, konuklarını yolcu etmezden bir gün önce, kendi elleriyle ördüğü bir yaşmak armağan etmişti Telemahos’a. Telemahos da’ yaşmağın üstündeki örgüleri görünce, insanlığın Altınçağ’ını dillendiren o güzelim resimlere dalıp gitmişti hemen... Güzel Helena;“Yunanistanlı ve Troyalı gençler, sözde benim namusum için birbirlerini kırarlarken örmüştüm o desenleri... Savaşsız bir dünyada, desenlerde gördüğün  o mutlu gençlerin arasında yaşamak isterdim hep!..” demişti üzgün üzgün... 

BAŞTANRI BİR KARTAL SALDI OLİMPOS’TAN...

Ertesi günü yemeklerini yedikten sonra Telemahos’la arkadaşı Peysistratos,  kendileri için hazırlanmış ve içi çok değerli armağanlarla dolu özel arabalarına bindiler... Hemen Helena’yla Menelaos da koşarak yanlarına geldi. Mahzunlaşan kral Menelaos bir şeyler anlattıktan sonra; “Benim akrabamdan daha yakın siz gençler, ülkeniz topraklarına güle güle ulaşın,” dedi. 

Tam bu sözün ardından, Baştanrı Zeus’un Olimpos’tan saldığı ak kanatlı bir kartal; serpile serpile salınaraktan sarayın  avlusuna kondu usulca. Ve gözüne kestirdiği bir kazı yakaladığı gibi, hemen havalandı!.. Sonra da alçalıp yükselerekten, döne döne uçmaya başladı. Herkes kartala dikmişti bakışlarını... Telemahos kendini uğurlayan dostlarına;“Bu kartal ne demek istiyor sizce?​” diye sordu... 

NE GÜZEL ŞEYLER SÖYLEDİN, KRALİÇEM!

Uğurlayıcılardan güzel Helena biraz düşündükten sonra; “Bakın,”  diye söze başladı. “Bu kartal nasıl soyunun sopunun yaşadığı dağdan inip bu kazla birlikte gene dağdaki evine dönecekse, Odisseus da öyle yapacak: O da evinden çocuklarından ayrılıp nasıl insanlığın baş derdi savaşa katıldıysa, şimdi de nice dile gelmez çilelerle yüklü olarak evine dönecek... Sen de Telemahos, anan Penelopeya’nın yanına döndüğünde, babanı orada bulacaksın!..”

Bu sözler üzerine,“Ne de güzel şeyler söyledin, soylu kraliçem!” diye gürledi Telemahos. “Hani bir de dediğin gibi olursa, sana bir tanrıça gibi taparım oralarda!”

Bu sözlerin ardından atlarını sevinçle kamçıladı Telemahos ve atlar da var güçleriyle kenti geçip ovaya doğru yöneldiler... Akşama doğru Telemahos’u bekleyen geminin ve kürekçi yoldaşların yanına ulaştılar. Ve Telemahos, kendisine Menelaos’un yanına giderken yoldaş olan Peysistratos’la vedalaştı. “Sizin konağa gelmeyeyim artık,” dedi. “Biliyorum, baban kral Nestor beni yeniden görmek isteyecek, birkaç gün alıkoyacak... Ama zamanım yok, görüyosun1”

Bu sözlerden sonra uzun uzun sarmaştılar. ..

Ve tam da Telemahos ülkesi İtake’ye doğru yelkenleri açtığı sıralarda, perişan bir dilenci kılığındaki babası kral Odisseus; çoban Eumayos’un kulübesinde, diğer çobanlarla birlikte akşam yemeğini yiyordu. Doyasıya yiyip içtikten sonra Odisseus; çoban Eumayos’u, kendisini gece yatısı için konuk etmek isteyip istemediği konusunda sınamak istedi: O yüzden kente inmek istediğini ve kral Odisseus’un konağına gidip kendisine bir iş isteyecekti. Nasıl olsa konaktaki onca damat adayına hizmet gerekiyordu!.. Konuğu olan ve kendini bir dilenci olarak tanıtan eski efendisi kral Odisseus’un  bu yollu sözlerine çoban Eumayos hem çok üzüldü, hem de öfkelendi: “Amma da yaptın ha, konuğum!”dedi. “Bu düşünce de nerden esti kafana? Nene gerek senin saraydaki taşkın zorbalara hizmet etmek! Onlar tanrıların özel kullarıdır. Onlara hizmet edenler de özeldir: Sana hiç mi hiç benzemezler; parlak, boyalı yüzleri vardır onların; gösterişli kaftanlar, entariler giyerler. Sen burada kal. Efendim Odisseus’un oğlu Telemahos, deniz ötelerinden döndüğünde buraya gelecek. O seni giydirir, kuşatır! Sonra da gönlünün dilediği yere gönderir...”

BUNDAN DA KURTULACAK İNSANOĞLU!

Bunun üzerine dilenci kılığındaki Odisseus, içinden püskürüp gelen gözyaşlarını tutmaya çalışarak; “Sevsin seni Zeus baba, ey cömert çoban!”diye gürledi bütün içtenliğiyle. “ Hem de benim seni sevdiğim kadar sevsin! Peki, madem istiyorsun, burada kalacağım. Biz yoksul insanlar hep şu sık sık acıkan karnımız yüzünden nice çileler çekiyoruz!.. Orada burada sürünüyor, on paralık adamların kulu kölesi oluyoruz... Gerçi kurtulmak isterse bundan da kurtulacak bir gün insanoğlu. Neyse, şu efendin Odisseus’un  anası babası sağ mı, onun yokluğunda neler olup bitti, sen onlardan söz etsen ya biraz... Hem vakit geçirmiş oluruz...”

Odisseus tam sözünü bitirdiğinde, bulutların üstündeki Olimpos Tanrılar Ülkesi’nden  Baştanrı Zeus’un saldığı bir kartal;, kulübenin az ötesindeki tepenin üstünde, dolana dolana uçmaya başladı...

Evrensel'i Takip Et