26 Eylül 2014 00:10

Ortak belaya karşı ortak mücadele!

Ortak belaya karşı ortak mücadele!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir tarafta IŞİD, din adına Kürtler, Êzidiler ve diğer tüm bölge halklarına yönelik katliamlarıyla insanlığı sınıyor. Öte tarafta da dini, imanı para olmuş, kâr olmuş ekonomi anlayışı ve üretim sistemi işçileri katlederek yine insanlığı sınıyor. İnsanlık, bu belalar başına açılırken ve de bu belalardan kurtulmak için yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla sınanıyor.
Dini gerekçelerle halkları katleden IŞİD’la, küresel rekabeti gerekçe göstererek emekçileri katleden ekonomik düzenin kaynağı aynı. Katliamlarını din adına yapan IŞİD daha önce ortaya çıkmış din temelli diğer birçok terör örgütü gibi uluslararası sermaye ve onun devletlerinin besleyip büyüttüğü bir örgüt. Sermayenin ve onun çıkarlarını temsil eden devletlerin IŞİD ve benzeri terör örgütlerinden beklentisi din, mezhep ve bazen de ırk üzerinden halklar arasında ayrışma yaratıp, birbirlerine düşmelerini sağlamak. Böylece bu coğrafyaları egemenlik altına almak, enerji kaynaklarını, hammaddeyi, emek gücünü en ucuza temin etmek ve buraları pazar haline getirmek son derece kolaylaşıyor. Halkları ve onların yaşadığı toprakları egemenlik altına almak için kullanılan yöntem 19. yüzyılda sömürgecilikti. Daha sonra yöntem değişti ve birer birer ulus-devlet haline dönüşen eski sömürgeler emperyalist güçlerin başa getirdiği diktatörler aracılığıyla egemenlik altında tutulmaya başlandı. 1990’lı yıllarla birlikte Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından Sovyetler Birliği ile ittifak halindeki ülkeler de egemenlik altına alınmak istendi. Irak gibi buna direnen ülkeler ise ABD ve diğer emperyalist güçlerin doğrudan müdahalesine maruz kaldı. Irak’ta milyonları bulan insanın ölmesine neden olan bu müdahale kapitalist sistemin hegemon devleti ABD’nin ve onunla birlikte de kapitalizmin insanlık adına sorgulanmasına neden oldu. ABD’nin Ortadoğu’daki enerji kaynakları üzerindeki egemenliğini sürdürmek için bölgeye yeni bir müdahalesi hem ABD’nin hem de kapitalist ideolojinin daha yüksek sesle sorgulanmasına neden olacaktır. Bunu engellemek için ABD ve onunla iş birliği içindeki diğer güçler, IŞİD gibi vahşi bir terör örgütü ile bölge halklarına korku salıp, “kurtarıcı” rolüyle bölgeye girerek amaçlarını gerçekleştirmek istemektedir.       
Dünyanın hemen her yerinde ama özellikle Ortadoğu’da halkları birbirine düşürüp katliamlar gerçekleştiren anlayışın madenlerde, inşaatlarda, fabrikalarda her gün onlarca emekçiyi katleden anlayıştan esas olarak bir farkı yoktur. Ucuz enerji sağlayarak üretim maliyetlerini düşürmek için Ortadoğu’da sermaye-devlet iş birliği içinde halkları katleden anlayış, işyerlerinde de emek maliyetini ucuzlatmak için yine sermaye-devlet iş birliği içinde emekçileri katletmektedir. Tıpkı Ortadoğu’da olduğu gibi Türkiye’de emekçiler arasında da ayrımcılık yaratılmakta, Türk, Kürt, Alevi, Sünni gibi ayrımlar üzerinden birbirine düşürülen emekçilerin sınıf anlayışı içinde bir araya gelerek örgütlenmeleri engellenmek istenmektedir. Her türlü ayrımcılığa rağmen örgütlenmek ve mücadele etmek isteyen emekçiler ise devletin baskısına, şiddetine maruz kalmaktadır. Örgütlü bir mücadele yürütmesi engellenen emekçiler süratle ekonomik ve sosyal haklarını kaybederek açlık, yoksulluk tehdidiyle karşı karşıya gelmektedir. Yaşamını sürdürebileceği bir ücret elde edebilmek için emekçiler, aldıkları ücrete, iş güvencesine ve çalışma koşullarına bakmaksızın kendilerini işe alan patronları “kurtarıcı” olarak görmektedir. Emekçiler, kurtarıcı olarak gördükleri patronların önlerine koyduğu tüm koşullara rıza göstermek zorunda kalmaktadır. Bunun sonucu olarak da her ay yüzlerce emekçi, iş kazası ya da meslek hastalığı denilerek üstü örtülmeye çalışılan cinayetlere, katliamlara kurban edilmektedir.
Açlık tehdidi ile emekçinin patrona biçtiği “kurtarıcı” rolüyle, IŞİD vahşetinin tehdidi ile ABD’nin bürünmek istediği “kurtarıcı” rolü arasında bir fark yoktur. İkisi de sermaye birikimi ve kapitalizmin sürdürülmesi için önce halkları, emekçileri ölümle, açlıkla, yoksullukla karşı karşıya getirir sonra da “kurtarıcı” rolünü üstlenerek sömürüsünü, katliamlarını meşrulaştırmaya çalışır. Bu oyunu bozmanın tek yolu, halkların ve emekçilerin birliği, ortak mücadelesidir. Bu birlik ve ortak mücadele sadece tehdit altındaki halkların ya da emekçilerin kendi arasındaki mücadele birliği değildir. Mademki katliamları, vahşeti, ölümü, açlığı dayatan ve bunun üzerinden varlığını meşrulaştırmaya çalışan bela -ki bu kapitalizmdir- ortaktır; o halde halkların emekçilerin ve tüm ezilenlerin mücadelesini, insanlığın başına bela olan kapitalizme karşı birleştirmesi gerekir.
Sözün özü: IŞİD katliamları da işçi katliamları da insanlığın başının belası olan kapitalizmin varlığını sürdürme çabalarının bir sonucudur. O halde Zonguldak’ta, Aydın’da, İzmir’de gerçekleşen işçi eylemleriyle ya da eğitim emekçilerinin grev yaparak ortaya koyduğu mücadeleyle Kobanê’nin Rojava’nın özgürlüğü için yürütülen mücadelenin birbirinden ayrı düşünülmemesi, ortak belaya karşı ortak mücadele yürütülmesi gerekir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...