7 Eylül 2014

Savaşı hiç sevmezdi Odisseus

Tanrıça Atena; katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra tek başına ülkesine dönebilen kral Odisseus’u, başkalarınca tanınmaması için perişan bir dilenciye dönüştürdü hemen...

BİR GEMİYLE BABASINI ARAMAYA GİTTİ...

Bu olaydan bir süre önce de yeniyetme Telemahos; babası Odisseus’un sağ olup olmadığını öğrenmek için Troya savaşından dönen ve sözde savaş nedeni sayılan güzel Helena’nın ve kocası kral Menelaos’un saraylarına gitmişti bir gemiyle. Çünkü sözde dul kalan anası Penelopeya’yla evlenebilmek için kendilerini tanrıların özel olarak yarattığını söyleyen birtakım soylular; hem sarayın, hem halkın birikimlerini arsızca yiyip içiyorlardı...
İşte Telemahos’un, babası kral Odisseus’u aramak için gizlice deniz ötelerine gittiğini öğrenen Antinoos adlı damat adayı, hemen diğer adayları avluda topladı: “Arkadaşlar, Telemahos hergelesinin ne yaptığını duydunuz mu?​” diye başladı konuşmaya. “Atlamış bir gemiye, Pilos’a babasını aramaya gitmiş. Yanında da yardımcıları varmış... Dönüşte bizimle hesaplaşacaklarmış! Şimdi bana bir gemiyle güvendiğiniz yirmi adam kadar verin. Gidip şu karşıdaki  iki ada arasında pusuya yatacağım... Görsün bakalım biz soylulara kafa tumak ne demekmiş!.. Dönüşünde onun hesabını göreceğim!..”
Damat adayları, Antinoos’u çığlıklarla, uzun uzun  alkışladılar...
Kocası kral Odisseus’u yirmi yıldır Troya’dan dönecek diye bekleyen üzgün Penelopeya da,gene yıllardır hep aynı kumaşı dokuyordu tezgâhında. “Bu kumaşı bir bitireyim, ondan sonra açıklayacağım kiminle evleneceğimi!” diyordu kendisini durmadan sıkıştıran damat adaylarına... Ama geceleyin gizlice söküyordu bütün gün ördüklerini!.. Ertesi gün yeniden başlıyordu örgüsüne!..

SAVAŞI HİÇ SEVMEZDİ ODİSSEUS....

Gene işte böyle günlük kumaşını örerken bir hizmetli gelip eşiğe dayandı. “Hayrola, “ dedi Penelopeya alaycı bir gülümsemeyle. “Soylu taliplerim sofralarının hazırlamasını mı buyuruyorlar yoksa?​” Ama bir yanıt alamayınca da; “Bu utanmaz keneler, kocam Odisseus’un kim olduğunu bilmiyorlar daha! O kimseye kötülük yapmadı!.. Gençlerin savaş denen o ilençli çarkta kıyılıp kıyılıp gitmelerini hiçbir zaman istemedi. Zaten savaştan nefret ederdi! Hattâ bu Troya savaşına katılmamak için deli numarası bile yapmıştı!.. Sahildeki kumluk tarlayı sürüp tuz ekmişti! Gene de savaşa alıp götürdüer!.. Peki sonunda ne oldu?... Biz bu bir avuç eşkıyanın eline düştük. Nice ana-babaların da o güzelim oğulları geri dönemedi! Kocam Odisseus gibi...”
Böyle böyle kendini kaptırıp giden Penelopeya birden sustu. Gözleri dolu doluydu. Ama hizmetçi kadın hemen söze girip; “Keşke her şey söylediğiniz kadar olsaydı, kraliçem! Bahçedeki talipler ne çok düzenler kuruyor, onu söylemeye geldim...”Penelopeya birden;“Söyle bakim, daha ne düzenler kuruyorlarmış?​”dedi büyük bir tedirginlikle...

ASALAKLAR OĞLUNU ÖLDÜRECEKLERDİ!

Hizmetli; ”Kraliçem,Telemahos’u öldürecekler! Babasını aramak için yoldaşlarıyla Pilos’a gitmişti. Şimdi de onun dönüş yolu üstünde pusuya yatacaklar...”  der demez, dizlerinin bağı çözülüverdi Penelopeya’nın! Birsüre hiç konuşamadı!
Sonra bir zıpkın yemişçesine tezgah odasından dışarı attı kendini. Ve upuzun bir çığlık kopardı. Bu çığlığı ta deniz ötelerindeki oğlu Telemahos’un duymasını istiyor gibiydi! Kraliçelerinin halini gören avludaki hizmetli kadınlar hemen kraliçelerinin yanına koşuştular... “Dinleyin beni kadınlarım, dinleyin!” diye başladı Penelopeya. “Olimposlu tanrılar, hiçbir kadına vermedi böylesi bir acı!.. Sizler de hayırsız çıktınız!.. Oğlum gemiye binip giderken niye hiçbiriniz gelip bana haber vermedi? Ne vefasızmışsınız sizler de! Haydi gidin, yaşlı babama haber verin; o bir şeyler düşünür... Şimdi de biricik çocuğumu yok etmek istiyormuş şu asalaklar!”
Tam burada konağın en sadık dadısı Eurikleya Nine girdi hemen araya: “Beni ister öldür, ister kov, güzel kızım; bir suç varsa ortada, o da  benim suçum!” diye konuşmaya başladı. “Ben her şeyi biliyordum. Yola çıkmazdan ekmeğini, suyunu, bütün yolluğunu hep ben hazırladım Telemahos yavrumuzun!.. Ama sana bir şey söylememem için bana ant içirdi. Haydi, güzel kızım Penelopeya, üst kata çıkalım; yüzünü yıkarsın...”

TANRIÇA ATENA GELDİ HEMEN...

Kraliçe Penelopeya hiç karşılık vermeden koşar adım odasına çıktı hemen. Yüzüne soğuk sular serpti... Zeus’un gök gözlü kızı tanrıça Atena için kutsal arpa doldurdu sepete. Oğlunu kurtarması için ona yalvarıp yakardı... Gecenin çok geç saatinde biraz uyur gibi oldu yatağında. Tanrıça Atena da hemen  çok sevdiği bir arkadaşı kılığına bürünüp düşüne girdi. “Ağlama Penelopeya,” dedi, “kendini boş yere yiyip bitirme! Oğlunun yanında çok güçlü yoldaşları var. Üstelik tanrıça Atena da hep yanında onun!..”
Penelopeya uyandığında birden akşamki kaygılarının savrulup gittiğini duyumsadı. Rahatladı.  Bir düş değil, apaydınlık bir şeyler görmüştü karanlığın içinde...
Bu arada taliplerden Antinoos ve on iki adamı; gemisi ve yoldaşlarıyla dönecek Telemahos’un işini bitirmek üzere, iki ada arasındaki dar bir boğazda, pusuya yattılar...

Evrensel'i Takip Et