24 Ağustos 2014

Gördüğü düş gerçekleşecekti

Kraliçe Penelopeya; karşısında oturan dilenci kılığındaki yorgun ihtiyarın, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra dönen kocası kral Odisseus olduğunu bilmiyordu! Onunla böyle gece vakti odasında konuşurken, bir ara son gördüğü düşünü anlattı ona... Bir kartal gelip, sarayın bahçesindeki yirmiye yakın kazın boyunlarını kırıp kırıp yerlere sermişti! Daha sonra geri dönen kartal dile gelip; ‘Ey Penolepeya, sakın ürkme!.. Ben senin evine Zeus’un kartalı kılığında gelip o kazları kırıp geçirdim. Ben geçekte senin kocan Odisseus’um.. O kazlar da evin varını yoğunu sömüren arsız damat adayları!” demişti.”

KOCAN ODISSEUS GELİP ONLARI KOVACAK!

Odisseus birden Penelopeya’ya çevirdi bakışlarını... İçi kıpır kıpır etmeye başladı...
Penelopeya da; “Bu düş için sen ne dersin, sevgili konuğum?​” diye sordu...
Yaşlı dilenci kılığındaki Odisseus da; “Daha ne diyebilirim ki soylu Kraliçem” dedi yarım bir gülümsemeyle. “Gördüğün düş çok açık-seçik! Kocan Odisseus gelip bu soysuz egemenleri temizleyecek! Hem sen, hem halk kurtulacak onların elinden! Benim içime öyle doğuyor!” Bu yanıt üzerine; “Ah, keşke dediğin gibi kolay olsaydı işlerim, sevgili konuğum.” diye anlatmaya başladı Penelopeya. “Bu düş, kocama kavuşmak için duyduğum o dizginsiz hasretimin bir belirtisi olmalı!. .Bir şeyimi daha söyleyeceğim: Şafak tanrıçasının uyanmasına az kaldı! Evet, yarın burada benimle evlenmek isteyen o soysuz damat adayı bozuntuları arasında bir yarışma düzenliyorum. Kocam Odisseus, o uğursuz savaşa katılmadan önce böyle yarışlar düzenlerdi. Bir gemi kaburgasını oluşturan ince uzun tahtalar gibi, on iki baltayı yan yana dizerdi. Sonra da karşılarına geçip yayından saldığı oku, baltaların arasından geçirirdi. Bu yarışta kimse onun gibi başarılı olamazdı. Şimdi beni isteyen o adamlar arasında ben de böyle bir yarışma düzenleyeceğim. Yarışı kazananla evlenmek üzere bu evimden ayrılacağım. Artık yetişkin oğlum Telemahos da, bu arsız adamlardan kurtulacak! Ama evimi, kocamı hiç unutmayacağım!”
Bu sözlerin ardından öylece dalıp gitti, mahzun ve güzel Penelopeya. Ama  karşısındaki dilenci kılığındaki Odisseus da; “Ey Odisseus’un saygıdeğer eşi, çok güzel düşünüyorsun. Ama bana öyle geliyor ki, bu yarışmada adaylar daha yaylarını gerip baltaların arasından oku geçiremeden, Odisseus hop deyip gelecek buraya! O soytarıların hepsinin hakkından gelecek!..”

NE GÜZEL ŞEYLER SÖYLÜYORSUN, KONUĞUM!

Bu sözleri dinleyen Penelopeya da gülümseyerekten; “Ah, sevgili konuğum, sabaha az kaldı. Ne güzel şeyler söylüyor, içimi açıyorsun. Senin de benimle bu odada kalmanı isterdim. Ama bakarsın uyuyamam,  seni de uyutmam! En iyisi yukarıdaki odama çıkayım......”
Penelopeya üst kattaki odasına yatmaya çıktı... Odisseus da ön odaya geçti. Sütanası Eurikleya Nine, bir post sermişti yere. Üstüne minderler, yastıklar koymuştu. Oğlu gibi sevdiği ve memesindeki sütüyle büyüttüğü yorgun Odisseus, rahat rahat yatıp dinlensin diye. Odisseus hemen uzandı yatağa. Eurikleya Nine de gelip, onun üstünü sessizce örtüp gitti...

DAMAT ADAYLARI KADINLARA SALDIRIYORDU...

Tam dalacağı sırada, konakta çalışan kadınların sesleri gelmeye başladı kulağına... Karısı Penelopeya’nın talipleri, kollarından tuttukları konağın görevli kadınlarını alıp kendi odalarına götürüyorlardı!.. Her gece aynı saatte yaptıkları gibi...
Odisseus’un yüreğine, bir zıpkın saplanır gibi oldu! Öyle ya, hangi birine yansındı başına gelenlerden?.. Dünya Kralı Agamemnon’un kendi çıkarları için tetiklediği Troya’daki o ilençli savaşa katıldığından beri, neler neler gelmemişti başına! Oysa ne güzel bir ülkenin kralıydı o savaş öncesi! Halkıyla el eleydi. Çoğu zaman aynı işi yapardı onlarla birlikte: Sabanla toprağı sürer, Tanrıça Demeter’in bereketli buğday tanelerini avuç avuç saçardı o sürdüğü topraklara... Sevgiyle saçtığı o tohumlar, coşkuyla çatlayıp altın başaklara dönüşürlerdi. Sürülerinin başında olurdu bazen. Ney çalmasını, yanık ezgiler döktürmesini de bilirdi. Ülkesi hep barış içinde yaşadığı için, üretip tükettiklerinden artanları, hep komşu ülkelerle bölüşürdü. Nice anlaşmazlıkları hep konuşarak çözüme ulaştırırdı. Böyle böyle, doyumsuz şölenlerle kutladıkları nice güzel anlaşmalar yaptı halklar arasında. Sorunu olan komşu ülkeler arasında yaptığı arabuluculuğu da, çok ünlüydü Odisseus’un. Onun önerdiği barış anlaşmaları, hep uygulanırdı... Haliyle savaşın hep savaş getirdiği gibi; güzel bir barış da durmadan güzel şeyler yavruluyordu; barış içindeki ülkelere, hep bereket, kardeşlik yağıyordu...

SENİ VE HALKINI BENİM ÜLKEME GETİRECEĞİM!

Troya’da savaşırken bu gerçekler gözlerinin önünden hiç gitmemiş, barışın altın değerini o zaman çok  daha derinden duyumsamıştı. Aynı saflarda çarpıştığı Kral Meneleos bir gün; “Bu savaştan sonra sağ salim ülkemize dönersek, ne yapacağım biliyor musun?​”demişti bütün içtenliğiyle.”Ülkemde bir konak yaptırıp oraya getirteceğim seni. Senin halkını da kendi ülkeme çağıracağım. Benim ülke senin halkını da rahatça besler... Böylece birbirimizden uzak yaşamayız!”
Sonra da o ok yağmurları, kalkan şakırtıları arasında, gizli gizli ağlamışlardı...
Bütün bunları düşünürken, üretim ve bölüşümün el ele, kardeşçe yapıldığı o eski güzel günlere yeniden dönüşün eşiğinde olduğunu duyumsadı birden...
Ve Tanrıça Atena da; hemen bulutların üstündeki Olimpos’tan inip, çok sevdiği Odisseus’un göz kapaklarına uyku üfleyip gitti...

Evrensel'i Takip Et