Denizler insanlara yasaktı
Yunanlı kent krallarından Odisseus, yıllar önce katıldığı Troya savaşından dönemeyince, artık delikanlı olan oğlu Telemahos onu deniz ötelerinde aramaya çıktı. Troya savaşına katılıp sağ salim dönen Kral, İhtiyar Nestor’un yanına gitti ilkin. O da onu Troya Savaşı’nın nedeni sayılan güzel Helena’nın kocası Kral Menelaos’un yanına gönderdi... Menelaos’un sarayında, gecenin geç saatlerine dek savaştan söz ettiler. Menelaos, savaşı yaşadıktan sonra, artık sürekli insanlığından utandığını da söyledi...
TANRILAR RÜZGARLARIN ÖNÜNÜ KESTİ...
Ertesi sabah Telemahos’a neden buralara geldiğini sordu. O da Troya’dan dönemeyen babası Odisseus konusunda bildiklerini anlatmasını istedi Menelaos’tan...
Menelaos bir süre düşündükten sonra bildiklerini anlatmaya başladı. Troya dönüşü sırasında tanrılara kurban kesmediği için donanmasıyla birlikte Mısır’a yakın Faros Adası’na savurmuştu onu rüzgârlar. Bu adada haftalarca açlık ve susuzluk çektikleri sırada, deniz kızı Tanrıça Eydoto’ye yardım elini uzatmıştı:
“Sahilde karşılaştığım deniz kızı halime ve umarsızlığıma çok acımıştı. ‘Babam deniz ihtiyarı Tanrı Proteus’a bir tuzak kurup gönlünü edebilirsen, o sana denizlerin girdisini çıktısını, başına gelebilecekleri söyler!’dedi. ‘Güneşin atları tam göğün ortasına gelince, babam her gün kuzey rüzgarını bir örtü gibi sarınıp bu sahile çıkar.
TANRI HER SABAH SAHİLDE GÜNEŞLENİR!
Sonra da şu ilerideki mağaraya girip uzanır. Bu sırada fok balıkları sürü halinde denizden çıkıp onun çevresine doluşurlar. Ama dayanılmaz ekşi deniz kokusu yayarlar bütün sahile... Yarın Şafak Tanrıçası Eos uyanmadan, üç arkadaşınla birlikte buraya gel! Ben sizi babamın yanına götürürüm... Şunu da söyleyeyim: Fok balıkları gelip kumların üzerine uzandığında, babam ayağa kalkıp balıkları sayar. Onları beşer beşer kümelere ayırır. Sonra da aralarına yatıp uzanır. Siz de o uykuya daldığı sırada üstüne çullanın ve sakın bırakmayın. O ateşe de, suya da, her türden hayvan kılığına da bürünecek... Siz sürekli sımsıkı tutun onu! Artık ne zaman dinginleşip konuşmaya başlarsa, o zaman ona evlerinize nasıl döneceğizi, denizin öfkesini dindirmek için neler yapmanız gerektiğini hep sorun...’ Güzel tanrıça Eydotoe bunları söyledikten sonra bir sıçrayışyta denize daldı...
Ertesi sabah gül parmaklı şafak tanrıçası uyanmadan üç arkadaşımla tanrıçanın dediği yere gittim. Bir de baktım, aynı tanrıça, kendi elleriyle yüzdüğü dört fok balığı derisiyle bekliyordu bizi. Babası İhtiyar Proteus’a kendi elleriyle hazırlıyordu tuzağı! Bizi hemen yan yana yatırdı.. Üstümüzü de birer fok derisiyle örttü... Ne var ki kurduğumuz pusunun en iğrenç süreciydi bu! Çünkü öylesine pis kokuyordu üstümüze örttüğü fok derileri!.. Neyse ki tam bayılıp kendimizden geçer gibi olduğumuzda Tanrıça Eydotoe; yanında getirdiği tanrı balından hepimizin burnuna birer damla akıttı. Sonra da yanımızdan ayrıldı.
SANA KİM SÖYLEDİ BENİM SIRLARIMI?
Öylesine güzel kokuyordu ki bu bal, bütün pis kokuları bastırdı. Öğleye dek bekledik balık derilerine bürünmüş olarak... Sonra Tanrı İhtiyar Proteus, denizin dibinden çıkıp geldi yanımıza. Onun ardından da bir sürü fok balığı gelip yanımıza sıra sıra yattılar. İhtiyar bizden başlayıp bir bir saydı fokları... Sonra da yakınımıza uzanıp yattı. Bir süre sonra uyuduğunu anlayınca dördümüz birden üstüne çullandık. Gerçekten de ihtiyar tanrı, çeşit çeşit düzenlere başvurdu: Aslan oldu, pars oldu, su oldu aktı... Dikenli ağaç oldu... Biz hiç bırakmadık yakasını. Sonunda, ‘Ey, Atreusoğlu Menelaos, söyle kimden öğrendin benim sırlarımı? İsteğin ne?’ diye sordu gülümseyerek. Ben de; ‘Bilmezmiş gibi neden sorarsın, ihtiyar?’ dedim. Haftalardır gemilerimin rüzgarsız, adamlarımın aç susuz kaldığını anlattım. O da bizim borçlu olduğumuz kurbanlar yüzünden tanrıların yelkenleri şişirecek rüzgarları salmadıklarını söyledi...
TANRIÇA BABANA AŞIK OLDU, ARTIK SALMIYOR...
Bunun ardından Troya’dan dönüşleri sırasında çoğu arkadaşlarımın öldüğünü söyledi. Kardeşim Başkral Agamemnon’un sarayına sağ salim döndüğünü, ama aynı gün karısı kraliçe Klütaymestra’nın onu hançerlediğini anlattı... Tabii çok üzüldüm...Ağladım... Ardından kral Nestor ve daha birkaç arkadaşımın sağ salim döndüğünden söz etti... Ama en çok merak ettiğim de haliyle baban Odisseus’tu! Hiç unutmam, ‘Daha kimler sağ salim döndü?’ diye sıkıştırınca, çok sordun der gibilerden dik dik baktı yüzüme... ‘Anlıyorum, Odisseus hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsun sen! İtake kralından demek istiyorum. Onu tanrıça Kalipso’nun adasında ağlarken gördüm tek başına. Çünkü denizlerin sırlarını çözmeye kalktığı için babam tanrı Poseydon’u kızdırmıştı. O da saldığı azgın bir fırtınayla gemilerini, kürekçilerini tümden batırdı. Artık tek başına kaldı ve tesadüfen tanrıça Kalipso’nun adasına sığındı. Ne var ki Tanrıça Kalipso da alıkoydu onu... Çünkü zil zurna aşık oldu ona. O yüzden ülkesine , karısı Penelopeya’nın yanına salmıyor Odisseus’u!..’ Bunları söyledikten sonra da benim tanrılara sözünü verdiğim kurbanları sunmamdan sonra yolumun açılacağını, rüzgarların artık eseceğini söyledi ve denize atlayıp sulara gömüldü....
İşte benim baban hakkında bildiklerim bunlar, sevgili Telemahos... Sana olduğu gibi hepsini anlattım.... Şimdi gel , avluya çıkıp biraz dinlenelim...”
Telemahos, babasının yaşıyor olmasından büyük bir sevince kapladı. Menelaos’un boynuna atıldı... Uzun uzun kucaklaştı...
Evrensel'i Takip Et