09 Nisan 2014 00:05

‘Kılıcın keskin, ömrün kısa olsun’

‘Kılıcın keskin, ömrün kısa olsun’

Fotoğraf: Envato

Paylaş


Rivayet odur ki, Sultan II. Bayezid, kendisini bir darbeyle tahttan indiren oğlu Selim’e şöyle der: “Kılıcın keskin, ömrün kısa olsun”. Kılıcının keskinliğini bilmeyen yok. Abileri Korkut ve Ahmet’i öldürttüğü inkar edilmez, zaten Fatih Kanunnamesi’ne uygun, yani yasaldır da. Hatta babası Bayezid’i devirdikten sonra zehirlediği de fısıldanır. Ölümünden sorumlu olduğu Alevilerin sayısını net olarak söylemek mümkün değildir. Yine de tahtını korumak ve iktidarını pekiştirmek için en yakınındakilerin dahi canını almaktan, kendi halkını katletmekten çekinmediği, aşikar.
Ömrünün kısa olduğu da kesin bilgi. Tahta geçtikten sekiz yıl sonra, 49 yaşındayken, şirpençe denen çıban ölümüne sebep olur. Anadolu ve bölge halklarının ahını da ekleyin, Bayezid’in sözlerine ister beddua deyin, ister ileri görüşlülük, ister son bir dilek.
Aradan 5 yüz yıl geçtikten sonra bu ismin aynı toprakların fetih sevdalısı yönetenleri tarafından bu kadar sahiplenilmesi, tesadüf olacak değildi elbette. Yavuz Sultan Selim isminin verileceği açıklanan köprünün henüz projesi belli olduğunda bile, doğayı ve kenti nasıl katledeceğini çok söyleyen oldu. Ama inşaatına öyle bir iştah ve umursamazlıkla girişildi ki, sadece yanlışlıkla kıyılan ağaç sayısı yüz binlerle ölçülüyor. Geçen hafta sonu, cinayetlere yenisinin eklendiği kara haberi de duyuldu. Köprü inşaatı için yapılan viyadükteki göçük, üç cana, Lütfü Bulut, Yaşar Bulut, Kahraman Baltaoğlu’ya mezar oldu. Cumhuriyet tarihinde işçi ölümlerinin en yoğun yaşandığı dönemin, esnek çalışma yasalarının mimarı, kâr hırsının bekçisi, AKP döneminin iş cinayetlerinin son kurbanlarıydılar.
Bu toprakların her tarafı işte böyle bir kan deniziyle çevrilidir, bilindi bilineli. Zalimleri birbirine, cinayetin, kıyımın, halk düşmanlığının köprüsü bağlar. Döktükleri kanda boğulacakları her seferinde yüzlerine haykırıldığından, hep o köprüye sarılırlar.
Başbakan yardımcısı, gerekirse savaş çıkarmak için provokasyon yaratmaktan söz edilen bir ses kaydını gizlemek için attığı nutuklarda koymuştu adını; “devletin güvenliği ve bekası”...
“Devletin bekası” denen köprü sayesinde Yavuz Sultan Selim 500 yıl sonra bile can almaya böyle devam edebiliyor. Alevi kıyımları, kışkırtmaları küçümseyen, katilleri göz göre göre koruyan aynı zihniyetle devam ediyor. Mezhep ayrımcılığı, eski dostları şimdi savaşta oldukları komşuya karşı katilleri beslerken devam ediyor. Kürt düşmanlığı, memleketin batısında, kuzeyinde, seçim çalışmalarına karşı saldırıya geçenlerin kollanmasıyla devam ediyor. Yüz yıla bir kala hâlâ hesaplaşılamayan 1915, Hrant’ın katillerinin salıverilmesiyle devam ediyor. ‘90’larda Kürdistan’daki binlerce faili meçhul, en bilinen failleriyle yapılan Ergenekon AKP ittifakıyla devam ediyor. Kendi halkına kıydığı bilinen sultanın adıyla yapılan köprünün inşaatında dahi yaşanan iş cinayetlerinin zirveye çıkmasıyla, devam ediyor. Ses kaydıyla ortaya çıkan, seçim kazanmak, pisliklerinin üstünü örtmek, tüm kulakları savaş gürültüsüne çevirmek için oynayabilecekleri oyunlarla devam ediyor.
Köprünün her bir ayağı, bir başka bataklığın karanlığında, Alevi kıyımı, Ermeni soykırımı, Kürt katliamları, iş cinayetleri, polisin aldığı öldürme emri... Ama bu kadar kana, hiçbir köprü dayanmaz. Bunu bildiklerinden, daha fazla kan dökmek için daha güçlü köprüler kurmaya çalışmaları. İşçi öldürürken Suriye’ye savaş ilan etmenin, Alevi katilinin ismini sahiplenirken Kürt katilleriyle kol kola girmenin sebebi bu.
Kılıçları keskin oldu, ömürleri de kısa olacak. İhanetin üstünü “devletin bekası” ile örtmeye çalışan zat, geçen yazın büyük isyanının ertesinde gittiği bir üniversitede kendisini protesto edenlere “Bunlar sadece sivrisinek ısırığı kadar bizi ilgilendirir” demişti. Derler ki Yavuz da sırtında çıkan çıbanı, sivilce sanmış.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...