30 Mart 2014

Acımasız olurdu savaşlar

On yıl süren Troya savaşından sonra on yıl daha geçmesine karşın İtake adası kralı Odisseus, karısı Penelopeya’nın ve büyüyüp delikanlı olmuş oğlu Telemahos’un yanına hâlâ dönemedi!.. Onun artık öldüğünü düşünen asalak egemenler de, sözde dul kalan Odisseus’un karısı güzel Penelopeya’yla evlenebilmek için gelip onun sarayına  bir güzel yerleştiler. Artık Odisseus’un ve de halkın birikimlerini yiyip içiyorlar; yapmadıkları rezillik de bırakmıyorlardı!..

TELEMAHOS,BABASINI ARAMAYA ÇIKTI...

Odisseus’un yeniyetme oğlu Telemahos;bu arsız egemenlere söz dinletemeyince, Troya’dan  dönmeyen babasını artık deniz ötelerinde aramaya karar verdi. Zaten babasının dostu Mentor kılığına giren tanrıça Atena da, bir süredir ona yardım ve yoldaşlık ediyor; denizlere açılması için onu sürekli yüreklendiriyordu... Anasının talipleri hazırcı egemenlere duyurmadan bütün Akdeniz’i tarayacakları gemiyi ve kürekçileri, Mentor kılığındaki tanrıça Atena arayıp buldu.
Bu gemiyle ülke ülke dolaşıp Troya’dan dönmüş kent krallarından bilgi almaya çalışacaklardı.. Gemi hazır olunca hemen İtake sahilinden  yelkenleri açtılar.
İlkin Pilos adasındaki kral Nestor’un sarayına gittiler. Nestor büyük bir sevecenlikle buyur etti konukları sarayına. Hep birlikte yediler, içtiler; sevdikleri dost tanrıların kulaklarını çınlattılar. Herkes karınlarını iyice doyurduktan sonra yaşlı kral sevimli Nestor; “Bizde gelenektendir,” diye söze başladı. “Şölenin tadını aldıktan sonra konuklara kim oldukları sorulur. Söyleyin bakalaım konuklarım, deniz yoluyla böyle nerelerden geliyorsunuz?​”

TANRIÇA ATENA DA YANINDAYDI HEP!

Mentor kılığındaki tanrıça Atena, rahat konuşsun diye bir serinlik saldı tedirgin Telemahos’un yüreğine. O yüzden hiç kekelemeden; “Ey Akhaların onuru ulu Nestor, ilkin konukseverliğine çok teşekkür ediyoruz...” diye söze başladı Telemahos... “Biz İtake’den geliyoruz... Anlatacağım dert, hem halkımın hem benim derdim... Ama şu anda söyleyeceklerim tümden benimle ve dul kalan anam Penelopeya’yla ilgili. Babam kral Odisseus, Troya’da senin silah arkadışındı, biliyorsun...“ ‘
‘Odisseus’ sözünü duyunca birden toparlandı Nestor; daha çok kulak kesildi Telemahos’a... “Savaşlardan iğrenirmiş babam Odisseus,” diye ağır ağır konuşmasını sürdürdü.”Savaşlar sona ermedikçe, insanın insan olamayacağını söylermiş hep.Çünkü savaşlar, insanlığın en büyük yüzkarasıymış!..Güçlü insan öldürmez, ama tam tersine ölümleri önlermiş... Bu yüzden olacak, sırf Troya’nın altınlarını, oradaki güzel kızları-kadınları köle olarak devşirmek için Başkral Agamemnon’un başlattığı Troya savaşına katılmak istememiş. Başkralın elçileri onu almaya geldiğinde de deli numarası yapmış. Ben daha bebekmişim... Sahildeki kumluk alana tuz ekip bir çift öküzle oraları sürmeye başlamış!..

ODİSSEUS’U ZORLA SAVAŞA GÖTÜRMÜŞLER!

Ama elçiler öküzlerin geçeceği yere beni koymuşlar. Babam da beni çiğnetmemek için öküzlerin yönünü hemen değiştirivermiş! Böylece kendini ele vermiş! Haliyle kırk gemiyle ve ülkesinin en seçkin fidan gibi delikanlılarıyla Troya savaşına katılmak zorunda kalmış... Troya kentinin yakılıp yıkıldığını hep duyduk, sevgili kral Nestor. Her iki sözde hasım halktan nice genç; daha ne için savaştıklarını bile bilmeden ölüm ülkesini boylamışlar!.. Ne var ki Baştanrı Zeus, babamın nasıl öldüğünü bize duyurmadı, o yüzden bunu senden öğrenmeye geldik. Ey ulu Nestor,gözlerin ne gördüyse, kulakların ne duyduysa, onları anlat bana...”
Hemen ısındığı Telemahos’u can kulağıyla dinleyen yaşlı kral Nestor, bir iç geçirdikten sonra; “Demek sen Odisseus’un oğlusun? Ne güzel!” dedi ve sırtını okşadı birsüre...”Biliyor musunuz, o benim en iyi, en candan dostumdu!... Ama onunla birlikte yaşadığımız o ilençli savaş yıllarını hiç mi hiç anımsamak istemezdim! .Hem biz Akhaoğulları, hem karşımızdaki Troyalılar, neler çektik neler!.. Biz bir yandan Troya surlarını düşürmek için savaşıyor, öte yandan çevredeki kentlere yağma seferleri de düzenliyorduk!.. Kadın kız, altın ziynet; ama özellikle sığır koyun, buğday, şarap talanlıyorduk...

BU BUYRUĞU AGAMEMNON VERMİŞTİ...

Başkral Agamaemnon’un buyruğuydu bu! Kendisi bu yağma seferlerine katılmazdı. Ama yağmalanan ganimetlerin aslan payı ona ayrılırdı hep... Bir kezinde Agamemnon denen o açkral, tanrılara denk Ahilleus’un payına düşen ve artık bir sevgili olarak benimsediği güzel Briseis’i kendi çadırına götürmek istedi. Bunun üzerine Ahilleus onu öldürmeye kalktı!.. Ahilleus’u zor engelledik... Ne var ki o da hem savaşlara, hem de savaşın kışkırtıcısı Başkral Agamemnon’ a ilençler ve gün görmedik küfürler yağdırdıktan sonra; ‘Ben senin kasalarını altın-ziynetle şişirmek, en güzel kızları sana köle olarak vermek için mi geldim buralara? Troyalılar bana ne yaptı ki onları kırıp geçireceğim? Hani sen Helena’nın namusunu temizlemek için getirmemiş miydin bizleri buraya? Helena’yı bile çoktan unuttun! ’diye uzun uzun haykırdı...Sonra da ağlaya ağlaya gidip çadırına çekildi....”
Bu sırada Telemahos’un gizlice ağladığını gören iyi yürekli yaşlı kral Nestor; “Beni bağışlayın konuklarım, bu konuyu yarın konuşuruz. Bugün bizim halkın bayramı var. Birazdan gençler bir gösteri sunacaklar. Onları izleyelim şimdi,“ dedi sıkıntıyı dağıtmak için.
Karşılarındaki açık alanda gençlerin gösterisi başlamak üzereydi...

Evrensel'i Takip Et