09 Şubat 2014 06:43

Miras mı enkaz mı?

Miras mı enkaz mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şeylerin kederini boğazındaki boğumlardan geçirmeyi sevdiği için olsa gerek, asla iyimserlikle yoldaşlık etmeyeceğine yeminler edebileceğimiz Walter Benjamin,
tarihin geri dönüşümüne de inanmaz. O kültürel atıklar biriktikçe kıymetli bir mirası oluşturacak değildir onun nazarında. Bilakis, insan soyunun yüzyıllarca çiğneyip tükürdükleriyle kurduğu geçmişin bir enkaz olduğunu söyler. Şimdiki zaman birazdan tarih olacaktır.
Geri döndürülemez biçimde arkada bıraktıklarımıza değerler atfetmek insanın çileli tarihindeki en talihsiz refleksi değildir belki ama Benjamin bu değerleri üst üste yığma telaşını, an be an çoğalan sorularımıza bağlıyor gibidir; sorularımız geçmişi görmemizi engelleyen bir çalı yığınıdır, der. Ama hiç de öyle şimdiye demir atalım, enkazı kendi haline bırakalım demez. Kendini geçmişten gelen nesnelerle kuşatır, şeylere nereden bakıyorsa okurunu oraya çağırır. Bu, görgü tanıkları eşliğinde enkaz kaldırma değilse nedir?
Benjamin bahsini açmanın, bugünün karmakarışık ikliminde giderek ağırlaşan zihinsel yüklerden kurtulma gereksinimiyle bir ilgisi var. Geçmişin bir yerinde unutulmuş fragmanlara sopayla girişmek istiyor insan bazen. Miadını doldurmuş hikayeler çağından kurtulmak, yeni hikayelere taze diller aramak gerekiyor. Fakat kadınların tarihi söz konusu olduğunda, geçmişin bir miras olarak bugüne taşınması hayati önem kazanıyor. Hem de tüm yıkıntıları, yükselişleri, yerle bir edilişleri, güçleri ve güçsüzleştirilmişliği, olasılık hesapları ve görünür-görünmez kazanımlarıyla. Kadınların tarihi, bir bellek oluşturdukça kıymetleniyor. Orada bilgi ve belge birikiyor. Orada zihin kuşlarının bitimsiz uçuşları. Çünkü kuşaklar deneyimlerini paylaştıkça, birikimlerini aktardıkça kurtuluşa yaklaşıyor.  

HER ŞEY DEMOKRASİ İÇİN!

Gündelik yaşamın türlü anlarında sabrımızı ve onurumuzu sınayan faşizm, eksiden de bugün olduğu gibiydi herhalde. Önden gideni ezerek, hak arayana haddini bildirerek, eşit olalım diyene nanik yaparak basıp gidiyordu. Her şey ‘demokrasi için’! Öyle ya!
Coğrafyamızın bugünkünden çok daha demokratik olduğu 1970lerden beri çok şey değişti. Bu değişimde emekçi sınıfın mücadelesi ve kadın hareketinin inadının payı çok büyük. Geçmişin tozu toprağı arasında kaybolmasına izin verilmemiş hareketler bugüne derin izler taşıdılar. Onlardan öğrendiklerimiz bizi geleceğe hazırlıyor. Onlardan söz açalım; Benjamin’in “Faşizm, talihini biraz da, hasımlarının ilerleme adına onu tarihsel bir norm gibi görmelerine borçludur” demesi eşliğinde. İtibarsızlaştırarak kendini değerli kılmaya çalışan bir ideoloji olarak faşizm, hak ve özgürlükler için sokağa çıkan, yerin altına inen veya ev içlerinde örgütlenen insanların temel motivasyonuydu, çünkü eşitsizlik, adaletsizlik kabul edilemezdi. Kadınlar da kabul etmedi.

BİR UĞRAK: İLERİCİ KADINLAR DERNEĞİ

1975’te Uluslararası Kadın On Yılı ilan edildi. Yine Benjamin’in “Bütün tayin edici yumruklar sol elle vuruluyor” demesi gelsin aklımıza. Devam edelim: Sol siyasetten kadınlar On Yıl sürecinde dernekler kurdular. Örgütlenme için iklim uygun, heves ve inanç diriydi. İlerici Kadınlar Derneği, 1975’in –Nazım Hikmet’in ölüm günü olan- 3 Haziran’ında kuruldu. Dört yıl içinde on beş bin üye, 33 şube, 35 temsilcilik ve 30 bin baskıya ulaşan dergisiyle olağanüstü bir hareketlilik gösterdi, ta ki sıkıyönetim komutanlığı tarafından kapatılana kadar. Darbeye çeyrek kala kapatılan ilk dernekti. Ama üyeleri için mücadelenin bittiği anlamına gelmiyordu bu. Kadınların kurtuluşu hareketine gözünü açmış pek çok kadın, hayat pahalılığından kreşe kadar çeşitli kampanyalar, yayınlar ve mahalle çalışmalarından sonra derneklerini kaybetmiş olsalar da direniş kabiliyetlerini yitirmemek için geçmişlerine sıkı sıkıya sarıldılar. Üzerinde tepinilerek enkaza dönüştürülmek istenen örgütlenmelerine akıllarının ve kalplerinin derinlerinde sahip çıkmayı borç bildiler. “Hep birlikte koştuk” dediler ve birbirlerini hiç bırakmadılar. Faşist darbe sonrası bazıları ülkesinden gitmek zorundaydı, bazıları burada kalıp mücadelesini başka alanlarda sürdürmeyi seçti. İlerici Kadınlar Derneği bence, felsefesiyle bugün de capcanlı ayakta. Tarihe bir not daha düşmek için, geçen yıl Tarih Vakfı Yayınlarından çıkan “Kırmızı Çatkılı Kadınların Tarihi” kitabından birkaç cümle çalıp, cümlemiz için bu dünya daha adil bir yer olsun dileğiyle, okuyalım İlerici Kadınlar Derneği’nin geçmişini:
“Artık her şey hazırdı… Dokuz kişilik yönetim kurulunun dört üyesi metal ve tekstil işkollarında işçi olarak çalışıyordu… Derneğin merkezinin nerede olacağı kuruluş çalışmalarında tartışılmış ve bir emekçi kadın derneğine en yakışır adresin bir emekçi semti olacağı görüşünde birleşilmişti… Sonunda Çeliktepe’de bir gecekondunun tek odalı giriş katı kiralandı…”
Böyle başlayan bir hareket dalga dalga yayıldıktan sonra postalın ucuyla dağıtılmasaydı ne olurdu bilmiyorum. Onların belgeli mirası günümüzde mutlaka ki kızlarının yolunu aydınlatıyor. Gecekondularda yeşeren umudu çocuklarına bıraktı onlar. Ve bunun enkaz mı yoksa miras mı olduğu sorusuna yanıt yetiştirdiler. Günümüzden yaklaşık 35 yıl öncesinden başlayıp bugünümüze imzasını şiddetle atanların kimliğini kendi dönemlerinden sezen İKD’li kadınlar, yaşadığımız günleri yazıya geçirmenin girişeceğimiz en kestirme devrim olacağını bilseler galiba daha çok yazarlardı. Hani biz bugün, tıpkı Benjamin dünyayı sezdikçe nesnelerin yer değiştirmesi gibi, hazirandan beri birbirimize daha umutla bakıyoruz ya, İKD’lilerin de umut etmek için çok bahaneleri vardı. Ben anlatmayıyım, siz okuyun bu dirençli tarihi İlerici Kadınlar Derneği: Kırmızı Çatkılı Kadınların Tarihi” kitabından.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...