08 Şubat 2014 00:17

Çuval

Çuval

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümet ve muhalefet 17 Aralık darbe hazırlıkları, yolsuzluk operasyonları söylemi üzerinden 30 Martta yapılacak yerel seçimlere ilişkin hesapların kurgusuyla uğraşadursunlar, ülkenin gerçek gündemi biz alın teri ile geçinmeye çalışanlara, yoksullara ve bir türlü ülkenin gerçek yurttaşı konumuna yükselemeyen  kadınlara yaşama şansı tanımıyor.
Gün geçmiyor ki ülkenin bir yerinden bir kadın cinayeti haberi ajanslara düşmesin. En son yayınlanan bir habere göre geçen ay içinde 19 kadın cinayete kurban gitmiş. 2013 yılı istatistiklerine göre cinayete kurban giden kadın sayısı 842. Bu rakam neredeyse her gün üç kadın cinayeti işlendiğinin göstergesi. Sanırım savaşta bile bir günde bu kadar kişi hayatını kaybetmiyor. Buna artık cinayet değil bir “cins katliamı” demek gerekir. Bu korkunç gerçeğe taciz, tecavüz dahil değil. Her ne kadar çeşitli kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşları farkındalık yaratmak amacıyla konferans, çalıştay ve paneller düzenlese de bu cinayetlerin önüne bir türlü geçilemiyor.
Adına ister “namus”, “töre”, “kıskançlık” ne denirse desin bu cinayetleri işleyenlerin bir canavardan farkları yoktur.
Zira tarihin hiçbir döneminde bu denli pervasızca cinayetler işlenmedi, hem de hunharca…
Kimi bıçakla, kimi baltayla, kimi kurşunla, kimi kafası taşla ezilerek… kimi yaşından büyük derin kuyulara… kimi yol kenarına atılarak…
Bu ne alçaklık, bu ne barbarlık…
Bu ayıp, bu leke insan olarak hepimizin alnına kazılmıştır, kimse kendini bu günahtan alıkoyamaz…
Bu kara lekeden ne zaman kurtulacağız.
Erkek egemen ideoloji ve yaşam tarzını el birliğiyle tarihin çöp sepetine atmak için bir an evvel harekete geçmek zorundayız.
Öncelikle de eğitim ve dini kurumlarımız buna el atmalı, gereğini yerine getirmeli, hukukta buna uygun düzenlemelere gidilmelidir.
****
Ve bir fotoğraf…Van’dan…Elinde bastonuyla diz boyu kar da,sırtında bir çuvalla yürümeye çalışan bir baba…Bölgeden alışkın olduğumuz görüntüler deyip tam da zaplayacakken…O bizi insanlığımızdan utandıran, içimizi burkan sözler dökülür… O çuvalın içinde bir babanın taşıyacağı en ağır yük vardır; çocuğunun cesedi…
Saatlerce yardım beklemiş… nafile ne gelen var ne arayan… ölüm gelmiş…
Yine de baba devletine sığınmak için düşmüş yola… çocuğunun cesedine otopsi yapılsın diye…
Bize,”ayazbebeği”anımsatıyor… camı olmayan bir evde soğuktan donan ayaz bebeği… bir hançer gibi saplanıyor yüreğimize yoksulluk…
Düşünüyorum da, bir ömür yaşadığım bu coğrafya da böyle vakitsiz ölümün, yoksulluğun, kimsesizliğin egemenliğinden kurtulacağımızın hep bir işaretini aradım.
Her yeni güne, her seçime bir umut ışığıyla yaklaştım…
Görünen o ki Van’dan ekranlara düşen çuval geleceğimizin hâlâ sisli ve puslu olduğudur…
Muhharrem bebeğin babasının çığlıklarını duymayanlar dilerim bu çuval görüntüsünden sonra
Yılmaz Güneyin dizelerini kendilerine kılavuz yaparlar.
“Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...