09 Ocak 2014 00:36

Bu bir suç duyurusudur

Bu bir suç duyurusudur

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla başlayan ve araları geri dönüşümsüz olarak bozulan AKP-Cemaat kavgası, birçok alanda olduğu gibi üniversitelerde de şimdiye kadar yaşanan kadrolaşma, adam kayırma, fişleme, soruşturma ve mobbinglerin (bıktır/kaçır) su yüzüne çıkmasına vesile olmaya başladı. Üniversitelerde yaşanan sorunlar defalarca üniversite bileşenlerince, sendika ve derneklerin değişik etkinlikleriyle dile getirilmesine rağmen maalesef yaşanan usulsüzlüklere engel olunabilir bir aşamaya taşınamadı.  İlgililer gelen itirazları ciddiye almayarak sadece cemaatlerinin saadet ve mutluluğu için çalışmanın aşkıyla muhalefetin tepkisini hezeyan olarak görmekten geri durmadı. 28 Şubat mağduru olduklarını iddia edenler, bu dönemin mağruru olmaktan asla geri durmadılar ve geçmişte yaşananları aratır olmaktan sakınca görmediler. Mütedeyyin insanlar bile üniversiteleri yöneten cemaatlerden değilse bu dönemde yaşanan zulümden azade kalamadılar. Dicle Üniversitesi bu zulmün en açık yaşandığı üniversitelerden biri oldu.
Son bir haftadır iktidara yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesinde Dicle Üniversitesi hakkında yazılanlar icebergin görünen yüzüdür. Yaşananların boyutu dile getirilenlerin kat be kat üzerindedir. Ancak gazetede yer alanlar bile savcılıkların yazılanları suç duyurusu kabul ederek tahkikat başlatması için yeterliyken maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimsenin, hiçbir kurumun kılını kıpırdattırmamaktadır.  Yazılanları kısaca hatırlatırsak: Tarih 1 Ocak 2014 ‘Ağlayarak istifa ettim’ başlıklı haberde Prof. Mehmet Azimli kendisine 3.5 yıl kadro verilmediğini, bu süre boyunca rektöre ulaşamadığını ve Çorum Hitit Üniversitesine gitmek zorunda kaldığını dile getiriyordu. Rektörlük bu habere, söz konusu öğretim üyesinin peygambere küfür mahiyetinde yazılar yazdığı, ilahiyatçı olmasına rağmen Arapça bilmediği gerekçesiyle kadro verilmediğini İlahiyat Fakültesi dekanının Zaman gazetesindeki açıklamasıyla cevap veriyordu. Şimdi neresini düzeltmeli. Mehmet Azimli hakaret olduğu iddia edilen bu makalelerle nasıl olurda doçentlik unvanı alır. Kaldı ki böyle bir şey olsa bile bunun cezası kadro verilmeyerek mi yerine getirilir? Akademinin etik kuralları yok mu? Profesörlüğe atanmada bu yönde bir kriter var da biz mi bilmiyoruz? Kaldı ki aynı üniversite rektörlüğünün, söz konusu öğretim üyesine 2008 yılında akademik performans ödülü verdiği ortaya çıktı.
Aynı gazete asıl bombasını ikinci gün (2 Ocak 2014) “Tasfiyeye direndi yetkisi sıfırlandı” başlıklı haberiyle patlatıyordu. Bu haberde rektörlük göreve başladıktan sonra deneyimlerinden faydalanmak üzere Hacı Yılmaz’ı Harran Üniversitesinden genel sekreter olarak getirtir. Hacı Yılmaz ‘Göreve geldikten sonra rektörlüğün önüne bir tasfiye öğretim üyesi listesi koyduğunu, kendisinin buna direndiği için yetkisinin elinden alındığını’ ifade ediyordu. Sonrasında genel sekreter olmasına rağmen kendisi genel sekreter yardımcısı olarak görevlendirilirken kendisinin yardımcısı olan Prof Sabri Eyigün genel sekreterlik görevini yürütmekle görevlendirilir. Hacı Yılmaz bugün hâlâ pasif genel sekreter yardımcılığı görevini yürütmektedir. Biliyorum anlaşılması zor ama biz kolay olan soruları soralım. Bu tasfiye listesinde kimler var? Üniversiteden ayrılmak zorunda bırakılanlar ya da düşmanlaştırılarak hak ettikleri kadroları hâlâ verilmeyen öğretim elemanları bu listede miydi? Bu liste açıklanacak mı? Gazete haberlerine, bir taraftan kadromuz yok derken çift ana dal eğitimi yapmış kırmızı noktalı bir doçentin yerine nasıl 72 yaşında emekli bir profesörün atandığı ve son olarak bir profesörün odasının nasıl basıldığı haberiyle devam etti.
Dediğimiz gibi bunlar buz dağının görünen yüzü. Tüm üniversite camiası, nasıl adrese teslim kadroların ilana verildiğini, muhalif olarak görülen öğretim üyelerinin yıllardır hak ettikleri kadrolara atanmasının nasıl engellendiğini, muhalif olarak değerlendirilen akademik ve idari personelin soruşturmalarla nasıl bunaltıldığını biliyor. Ancak merak edilen soru; bu haberlere rağmen olan bitene siyasi iktidar ve YÖK ne diyecek? Bu konuda bir adım atacaklar mı? Yoksa 6 yıldır olduğu gibi kafalarını kuma gömerek bunları görmezden gelmeye devam mı edecekler? Mahkemeler bunları suç duyurusu kabul ederek bir soruşturma yürütecekler mi? Beklenen budur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...