1 Aralık 2013

Bu yüzsüzlüğe son verilmeliydi

Yirmi yıl öce katıldığı Troya savaşları sırasında kral Odisseus’un öldüğünü düşünen bazı soyguncu egemenler; sözde artık dul kalan karısı güzel Penelopeya’yla evlenebilmek için onun sarayına çöreklenmişlerdi: Hem sarayın hem de halkın nesi var nesi yoksa, arsızca yiyip içiyorlardı. Bu arada kendilerine engel olarak gördükleri Odisseus’un oğlu yeniyetme Telemahos’u da öldürmek istiyorlardı!..

TANRIÇA ATENA, İNSAN KILIĞINDA GELDİ...

Olup bitenleri yakından izleyen ve hep aklını kullandığı için Odisseus’u çok seven akıl tanrıçası gök gözlü Atena; bir yakınları kılığına bürünüp Telemahos’un yanına gelip gidiyordu zaman zaman...Çünkü olup bitenleri bir de kendi gözleriyle görmek istiyordu hep...
Son olarak gene bir dost kılığına bürünüp geldiğinde, saraydaki durumun daha da kötüleştiğini gördü.Sözde dul kalan kral Odisseus’un karısı güzel Penelopeya’yla evlenebilmek için saraya çöreklenen bir sürü kral, komutan; yıllardır Odisseus’un birikimlerini ve de İtake halkının zaten kıt olan üretimini arsızca yiyip içiyorlardı... Onlara sorarsanız, Penelopeya’nın evlenme kararını bekliyorlardı! Oysa Penelopeya; çok sevdiği hasret kocası Odisseus’un er geç dönebileceği olasılığını düşünüyor, bir türlü “evet” ya da “hayır” diyemiyordu! Yalnızca tezgâhında dokuduğu kumaşı bitirir bitirmez, evleneceği damat adayını açıklayacağını söylemekle yetiniyordu!.. Ne var ki Penolopeya, gündüz dokuduğu kumaşı geceleyin çözüp dağıtıyordu!.. Ertesi gün yeniden başlıyordu kumaş dokumaya! Bu arada talipler de; sazlı sözlü şölenlerle, günlerini gün ediyorlardı...

TANRI OLDUĞUNU ANLAYINCA İÇİ ISINDI...

İşte tanrıça Atena’nın kılık değiştirip zaman zaman saraya gelip gitmesinin nedeni, çok sevdiği Odisseus’un oğlu yeniyetme Telemahos’un yüreğinde ve beyninde, isyan ve eylem duyguları uyandırıp bu asalak sürüsünü evden kovdurmaktı!..
Bu son gelişinde de Odisseus’un dostu kılığındaki tanrıça Atena; Telemahos’la bir süre bazı önemsiz  konular üstüne yarenlik etti. Sonra da bu damat adaylarını biran önce evden kovmasını ve sağlam bir gemiyle denizlere açılıp babasından haber toplamaya gitmesini öğütledi. Bu sözlerin ardından da kalkıp gitti...
Ne var ki Telemahos; az önce baba dostu sandığı adamın bir tanrı olduğunu seziverdi birden!.. Bu yüzden de içi dışı ışıklanıp her şeyi daha açık-seçik görmeye başladı... Hemen kalkıp anasını isteyen adayların yanına gitti. Onlar da yemiş içmişler; ellerinde şarap taslarıyla, yarı karanlık ay ışığı altında, sarayın ünlü ozanı Femyos’un sazıyla dillendirdiği ezgilere dalıp gitmişlerdi. Ozan Femyos; bir sürü Troyalı direnişçinin, işgalci ve yağmacı ordulara karşı yıllar yılı nasıl direndiğini; sözde birbirine hasım Yunanlı ve Troyalı nice masum yiğitlerin, talancı bir kralın çıkarları uğruna nasıl yıkılıp yıkılıp gittiklerini yana yakıla dillendiriyordu sazıyla. Troya’yı yakıp yıkanların savaş sonrası dönüş serüvenlerinden, tanrıların sağ kalanlara biçtiği ve dayattığı acı yazgılardan söz ediyordu... Oysa savaşların bir yazgı olmadığını, ama tanrılarla bir avuç egemenin el ele vererek halklara dayattığı bir zorbalık olduğunu da anlatmaya çalışıyordu sazıyla...
Penelopeya da bütün bunları tek başına, gözyaşlarıyla  dinliyordu odasında...

GÜZEL ŞAİR, YÜREKYAKAN BU TÜRKÜLERİ BIRAK!

Bir süre sonra artık kendini tutamayan kraliçe güzel Penelopeya, doğruca ozan Femyos’un yanına indi. Allı yeşilli yaşmağıyla ıslak gözlerini ve yüzünü örtüp Femyos’a seslendi:
“Nice türküler bilirsin, Femyos, açar insanın içini,
Anlatıver şimdi bunlardan birini!
Şunlar da içsin şaraplarını ses çıkarmadan...
Yürek yakan bu acıklı türküleri bırak,
Odisseus’un o güzel hayalini görüyorum durmadan!”
Bu sözler üzerine oğlu Telemahos girdi hemen araya:
“Sadık ozanımıza ne kızarsın anacığım?
Darılma ona, dillendirdi diye savaşçıların acısını..
Sen de zorla yüreğini, onu dinle.
Bir babam Odisseus değil ki dönemeyen,
Daha nice yiğitler kırıldı yaban ellerinde!..”
Sonra da odasına dönmesini, ozanı orada dinlemesini öğütledi anasına... Artık bundan böyle evin efendisi olduğunu da ekledi sözlerine!... Penelopeya; yeni bıyığı terleyen oğlunun böylesine isyancı bir havayla diklenmesine ilkin şaşırdı; sonra da sevindi. Ve hiç yanıt vermeden doğruca odasına gitti. Odasına varınca da, yıllardır artık tek başına yattığı yatağın üstüne fırlattı kendini... Troya’dan dönmeyen kocası Odisseus için hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı... Uyku tanrıçası gelip göz kapaklarına uyku serpinceye dek sürdürdü bu gözyaşlarını...

TELEMAHOS’UN DİKLENMESİNE ÇOK ŞAŞIRDILAR!

Sarayın avlusundaki damat adayları da, gidip güzel Penelopeya’nın yanına yatmak istediklerini açık-saçık sözlerle, bağıra bağıra dillendiriyorlardı. Telemahos bu azgın ve yüzsüz adaylara haliyle çok öfkelendi:
“Ey anamın talipleri, çok ileri gidersiniz!
Bağıracak ne var böyle arsızca?
Bakın bir şey diyeceğim size açıkça:
Burdan gidin diyeceğim, başka yerde kurun sofranızı!”
Telemahos’un böyle herkese meydan okuyaraktan konuşmasına pek bir anlam veremeyen damat adayları, dudaklarını ısırdılar bir süre...
Ama tanrıça Atena; yeniyetme Telemahos’un diklenmesini gülümseyerekten izliyordu bulutların üstünde ışıl ışıl yanan sarayının penceresinden...

Evrensel'i Takip Et